Nur Alyacubi’nin PC’de yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz-Haber için tercüme etti.
Gazze'de bayramlar genellikle şehitlerin kanı, evlatlarının yasını tutan annelerin yürek acısı ve halkın kalbine kazınmış derin kederle dolu olarak gelir. 2020'den bu yana bayramın bereketi Gazzeliler tarafından nadiren tam anlamıyla karşılandı.
2020'de koronavirüs salgını kutlamalara gölge düşürdü, aileleri izole etti ve bayram ruhunu azalttı. Takip eden 2021 ve 2022 yılları savaşla geçti, yıkım ve kayıplar bayrama gölge düşürdü. 2023'te kısa bir soluklanma Gazzelilerin bayramı nispeten huzur içinde geçirmesini sağladı.
Ancak 2024 ve 2025 yılları, Gazze tarihindeki en acımasız soykırım savaşını getirerek her türlü mutluluğu yok etti ve şehri harabeye çevirdi.
Sadece iki hafta önce, İsrail Gazze'ye yönelik soykırım savaşını yenilemeden ve binlerce sivili evlerinden etmeden önce, Gazze sokakları farklı bir hikâye anlatıyordu.
Pazarlar ve dükkânlar hareketliydi. Anneler, çocuklar ve genç kızlar sokakları doldurmuş, etraflarını saran yıkıma rağmen bayrama hazırlanmak için sabırsızlanıyordu.
Bir anlık neşe, korku ve dehşetten uzakta özgürce nefes alma fırsatı için can attılar. Yıllarca süren kan dökme, terör ve yerinden edilmenin ardından güvenli bir bayram geçirmeyi umdular.
Şimdi her şey yok oldu. Yine de değişmeyen bir şey var: çocukların dayanıklılığı ve koşullar ne olursa olsun neşe bulma hevesleri.
“Bayramın tadını çıkarmak istiyorum,” dedi 7 yaşındaki Meryem Yusuf, üçüncü kez savaş sırasında gelen bayram hakkında ne hissettiğini sorduğumda kesin bir kararlılıkla:
“Bu benim hakkım. Mutlu olmak benim hakkım.”
Meryem, Gazze'nin güney bölgelerinde yaklaşık 15 ay süren yerinden edilmenin ardından sadece bir ay önce evine döndü. Bu yıl bayramı, dönmeyi çok istediği kendi evinde kutlamayı dört gözle beklerken heyecanı her halinden belliydi. Onun için evde olmak bile başlı başına bir kutlama; Gazze'nin katlanmaya devam ettiği muazzam zorlukların ortasında küçük ama önemli bir zafer.
“Geçtiğimiz iki bayramda ailem ve ben yerimizden edildik,” dedi Meryem. “İlkini Nuseyrat'ta, ikincisini ise Han Yunus'ta geçirdik.”
Genç yüzü bir an için o zor günlerin anılarıyla bulutlandı. “O iki bayramı da kutlama şansım olmadı. Evimizden, ailemizden ve akrabalarımızdan uzakta, sürekli korku içinde yaşıyorduk,” diye devam etti. “Çadırlarda mahsur kalmıştık. Bayramlık kıyafet alamadık ve paylaşacak çikolata ya da özel atıştırmalıklar yoktu.”
Etrafında olup bitenlerin büyüklüğünü tam olarak kavrayamayacak kadar küçük olmasına rağmen, Meryem'in sözleri her şeyi canlı bir şekilde hatırlayan bir çocuğun ağırlığını taşıyor.
Ancak Meryem bu yıl ailesiyle birlikte ‘bayram havasını’ kucaklamaya kararlı. “Anneme her şeyi alması için ısrar ettim; bir bayram elbisesi, ayakkabılar, aksesuarlar ve hatta güneş gözlükleri,” dedi sevinçle. “Babamla birlikte bayramı kutlamak için halamları ziyaret etmek istiyorum. Büyükanne ve büyükbabamın evini de ziyaret etmek istiyorum.”
Meryem, Gazze'de korku ve ölümden uzak, barış içinde bir yaşam özlemi çeken pek çok çocuktan sadece biri. Aralık 2023'te Han Yunus'taki bir İsrail hava saldırısında amcasının ve annesinin kız kardeşinin ölümü de dâhil olmak üzere yerinden edilmenin ve kişisel kayıpların acısını yaşamasına rağmen, yaşama ve kutlama hakkına tutunuyor.
Çok Erken Büyümek
Kısa bir süre önce bir yardım girişimi kapsamında Gazze Şehri'nin kalbindeki hareketli Al-Saha pazarında iki gün geçirdim ve çocukların bayramlık kıyafet almalarına yardımcı oldum. Pazar her zamanki gibi kalabalıktı, aileler savaşın harap ettiği dar sokaklarda geziniyordu. Ebeveynler, yaşadıkları bunaltıcı zorluklara rağmen çocuklarına biraz neşe getirmek için kalabalıkla mücadele ediyordu.
Ancak bu yıl yürek burkan bir farklılık göze çarpıyordu: Pazardaki hemen herkes “bayram kuponlarını” kullanmak için oradaydı. Ailelerin çoğunun bayramlık kıyafet almaya tek başına gücü yetmiyordu. Kuponlar onlar için bir can simidi oldu; çocuklarının kalplerine bir mutluluk kıvılcımı ekleyebilmek için küçük bir şans.
‘Hayır işlerinin’ bir parçası olarak, beni derinden etkileyen sayısız acı hikayesiyle karşılaştım.
Bir anne dükkân sahibine “Üç yerine dört parça alabilir miyiz?” diye yalvardı; sesi çaresizlik ve utangaçlıkla doluydu. Bir hava saldırısı sırasında evini ve içindeki her şeyini kaybetmişti. Bir kupon, hatta on kupon bile onun kaybını asla telafi edemezdi ama çocukları için kıyafet bulmak onların mücadelesini hafifletmek için küçük bir adımdı.
“Oğlumun hiç kıyafeti yok,” dedi gözlerinden yaşlar boşanarak. “Tüm gardırobu yok oldu. Onun için A'dan Z'ye her şeyi satın almam gerekiyor.”
Bir başka sahne ise kalbimde silinmez bir iz bıraktı. 10 yaşından büyük olmayan küçük bir çocuk, yardım kuponunu kıyafet almak için kullanan annesinin yanında sessizce duruyordu. Anne kuponun yetmesi için elinden geleni yapıyor, çocuklarının ihtiyacı olan her şeyi almaya çalışıyordu. Ancak parasının sonuna geldiğinde, seçtiği kıyafetlerin tüm çocukları için yeterli olmayacağı anlaşıldı.
Bunu fark eden çocuk, yaşının çok ötesinde bir üzüntüyle annesine baktı ve usulca:
“Sorun değil anne. Benim kıyafetlerimi listeden çıkar ve yerine kardeşiminkileri al. Benim için sakıncası yok.”
Sözleri kalbime bir hançer gibi saplandı. Bu kadar küçük bir çocuk nasıl bu kadar özverili bir şey söyleyebilirdi? Nasıl böyle düşünebilir, kız kardeşinin ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarından üstün tutabilirdi? Onun yaşındaki çocuklar fedakârlık yapmayı düşünmemeli ya da böyle kararlar almamalı.
Bu an Gazze'deki çocukların acı gerçekliğini yansıtıyordu. Bu çocuklar çok erken büyümeye zorlanmış, masumiyetleri ‘savaş’ tarafından ellerinden alınmış çocuklar. Oyuncak oynamak ve hayaller kurmak yerine, sorumluluğun yükünü taşımayı ve kendilerinden önce başkalarının iyiliği için endişelenmeyi öğrendiler.
Savaş onları kırdı. Kahkahalarını, neşelerini ve kaygısız çocukluklarını çaldı. Onları küçücük bedenlerde birer yetişkine dönüştürdü, kaybetmenin acısı, bilinmeyenin korkusu ve hayatta kalma mücadelesiyle ağırlaştırdı.
Gazze'deki çocuklar artık çocuk olarak yaşayamıyor. Sevdiklerinin ölümüne, evlerinin yıkılışına ve yerinden edilmenin dehşetine tanık oldular. Küçük omuzları büyük yükler taşırken sağlam durmayı öğrendiler.
* Nur Alyacubi, Gazze'de yaşayan bir yazardır. Gazze'deki El-Ezher Üniversitesi'nde İngiliz Dili ve Edebiyatı okudu. Gazze merkezli yazarlar kolektifi We Are Not Numbers'ın bir parçasıdır.