Gazze’de iki ayı aşkın bir süredir tam bir vahşet icra ediliyor, sadece insanlar değil, tüm değer ve birikimleriyle adeta insanlık katlediliyor. Siyonist çete küresel barbarlık düzeninden aldığı cesaretle yakıyor, yıkıyor, imha ediyor. Gazze’de yaşananlar yeryüzünde ekini ve nesli ifsad etmek üzere kurgulanmış cahili düzenin insanlık dışı mahiyetini bir kere daha olanca açıklığıyla, netliğiyle ortaya koyuyor.
Yaşananlar sadece İsrail isimli katiller sürüsünün ne olduğunu göstermekle kalmıyor. Aynı zamanda tüm dünyaya ABD’siyle, Avrupa’sıyla güya gelişmişlik, insan haklarına ve hukuk ilkelerine bağlılık, insan hayatına ve haysiyetine önem verme iddiasındaki Batı medeniyetinin Müslümanlara karşı ne kadar vahşileşebildiklerini de ilan ediyor.
Batılı çürümüşlük
Şüphesiz bunca zalimliğe, kan donduran saldırılara rağmen katil çeteye verilen sınırsız destek ve Müslümanların yaşadıkları haksızlık ve zulüm karşısında takınılan tutum Batı medeniyetinin ahlaki ve insani açıdan tam bir çürümüşlük içinde olduğunun göstergesidir. O makyajlı maskenin altındaki korkunç çehre hepimizi irkiltmeli, iğrendirmelidir.
Şahit olduğumuz vahşet, belki zaman zaman bizim de gaflete kapılarak bu zalimlerden iyi bir şeyler de sadır olabileceğine dair beklenti içerisine girmemizin ne kadar boş ve anlamsız bir hayal olduğunu bize öğretmeli, boşluğa düşmememiz için bizi uyarmalı, uyandırmalıdır. Hiç kuşkusuz İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık içindeki bir zihniyetin insani ve ahlaki anlamda bir tavır sergilemesi mümkün değildir.
Onlar ancak küfürde, tuğyanda, düşmanlıkta yarışırlar. Müminlerin Allah yolunda savaşmaları gibi kafirler de şeytanın dostlarıdırlar ve tuğyan yolunda savaşırlar. (Nisa, 4/76) Rabbimiz şirk ve küfür bataklığı içindekilerin dostu olanın şeytanın onları aydınlıktan karanlığa yönelttiğini ve onların içinde sonsuza kadar kalacakları cehennem halkı olduklarını bildirmiştir. (Bakara, 257) Rabbimiz bize zulmedenlerin, mazlumlara düşmanlıkta sınır tanımayanların bu dünyada da azabı doyasıya tattıkları günleri görmeyi nasip buyursun!
Tarifi imkânsız acılar yığını
Gazze manzarasının içimizi yakmaması mümkün değil. Filistinli kardeşlerimiz çok ağır bir bedel ödüyorlar. Mukayese edelim, evimizde meydana gelen küçük bir arıza bizi günlerce uğraştırabiliyor. Ama ekranlarda dakikalar içinde koca binaların bombalanıp içindeki her şeyle birlikte, eşyasıyla, hatıralarıyla ve meskûnlarıyla toz yığını haline getirildiğine şahitlik ediyoruz.
Deprem hadisesinde ne kadar büyük mağduriyetler yaşandığını hatırlıyoruz. Herkesin nasıl bir çaresizlik içine düştüğüne şahitlik etmiştik. Gazze’de ise bir an olup biten değil, sürekli tekrarlanan korkunç depremlerle sarsılıyor kardeşlerimiz.
Yine düşünün ki kendimizin, yakınlarımızın, aile efradımızın bir sağlık sorunu karşısında moralimiz sıfıra iniyor. Çocuklarımızın yaşadığı bir sıkıntı haleti ruhiyemizi karartabiliyor. Ama Gazze’de tüm fertleriyle aileler yok ediliyor, evlatlar yıkıntılar içinden babalarının cesetlerini sırtlayıp çıkartmak zorunda kalıyorlar. Babalar çıplak elleriyle enkaz altında kalmış çocuklarının cesetlerine çaresizce ulaşmaya çalışıyorlar.
Gittiğimiz doktorda, hastanede biraz beklesek asabileşiyoruz. Oysa Gazzeli kardeşlerimiz için hastaneler morga dönmüş, anestezi yapılmadan yavrularımızın kolları bacakları kesilmek zorunda kalıyor. Ya Rabbu’l Alemin bu dehşeti zalimlere de yaşatmadan onların canlarını alma!
Gerçekten de yaşanan acıların tarifi mümkün değil. Ödenen bedelin büyüklüğü karşısında sarsılmamak imkansız. Ama unutmayalım ki biz ahrete iman ediyoruz. Her ne kadar gündelik meşguliyetlerimizin neticesinde, şeytanın ve nefsimizin nisyana sürüklemesiyle zaman zaman idrak noktasında gaflete düşüyor olsak da hayatın imtihan olduğunu biliyoruz. Allah Teala her anımızı bu gerçeği idrak ederek yaşamayı nasip buyursun!
İmtihan ve iman
Rabbimiz bazı zamanlarda, bazı beldelerde, bazı Müslümanları daha ağır imtihanlara tabi tutuyor. Elbette kardeşlerimizin çektiği acılar, yaşadıkları büyük mağduriyetler bizi üzmeli, düşündürtmeli, yapabileceklerimiz hususunda bizleri sorumluluğa sevk etmeli. Ama bu durum bizi asla yılgınlığa, karamsarlığa, imtihan hakikatini idrak etmekten uzak değerlendirme ve tutumlara itmemeli. (Ali İmran 139)
Gücümüz oranında çabalarımızı sürdürmeli, yüzyüze olduğumuz halin sadece Gazze ya da Filistin meselesi olmayıp yeryüzünde Allah’ın dininin hakimiyeti için verilen mücadelenin bir yansıması olduğunu akıldan çıkartmamalıyız. Müslümanlar olarak her yerde imtihan olunuyoruz. Doğu Türkistan’da, Mynmar’da, Keşmir’de, Mısır’da, Suriye’de ve daha pek çok yerde Ümmeti Muhammed ağır imtihanlardan geçiyor. Siyonist zalimlik elan en vahşi biçimde icra edilmekle birlikte şüphesiz tekil bir zulüm değil. Zalimlerin tarih boyunca iman edenlere karşı işledikleri zulümler zincirinin günümüze uzanan bir halkası sadece.
Ve Rabbimize hamd olsun, bütün bu zulümlere rağmen Müslümanlar direniyorlar, Allah’ın sözünü yüceltmek için çaba sarfediyorlar. Ödedikleri ağır bedellere rağmen zalimleri hoşnut edecek, onları haklı çıkaracak şekilde davalarından vazgeçmiyor, geri adım atmıyorlar.
Şöyle düşünelim, evet kardeşlerimiz Gazze’de korkunç bir zulme maruz kalmaktalar ama bundan daha kötüsü de olabilirdi. Direniş iradesine sahip çıkmasalardı acı çekmeyebilirlerdi ama bu Allahua’lem, daha hayırlı bir sonuç olmazdı. Mesela 1948’de işgal edilmiş Filistin topraklarında yaşayan Müslümanlar şu an Gazze’deki gibi acı çekmiyor, büyük yıkım ve katliamlarla karşılaşmıyorlar ama kuşkusuz bu daha iyi bir hal içinde olduklarını göstermiyor.
Direnişin gücü
Allah Teala Gazzeli kardeşlerimizden razı olsun, ayaklarını sabit kılsın, üzerlerine sabır yağdırsın. Onlar ağır bedeller ödeme pahasına sürdürdükleri direnişleriyle hem Siyonist işgalin bu topraklarda meşrulaştırılması çabasını yıkıp atıyorlar, hem de Ümmeti diriltiyorlar. Hatta bununla da kalmıyor ve tüm dünyaya izzet ve şerefin nerede olduğunu göstererek insanlık dersi veriyorlar.
Tüm zorluğuna, vicdanları sızlatan dehşetine rağmen bunun bir mücadele olduğunu ve Allah için ortaya konan bedellerin sahibini din gününde aziz kılacağını aklımızdan çıkartmayalım. Kardeşlerimize acıyan gözlerle değil, gösterdikleri metanet, kararlılık ve tevekkülden ötürü imrenerek bakalım.
Katil sürüsünün tüm güçlülük ve zafer propagandasına rağmen aslında aldıkları ağır darbelerin etkisiyle çaresiz ve huzursuz olduklarını unutmayalım. Hani Uhud Savaşında uğradıkları ağır kayıplara rağmen Rabbimizin Müminlere mücadelenin farklı evreleri olabileceğine ve asla yeise kapılmamaları gerektiğine dair uyarısı üzerinde düşünelim.
Rabbu’l Alemin zafer pozlarına bürünmelerine, böbürlenmelerine rağmen kafirlerin de bu süreçte aldıkları darbelerden ötürü zorluk içinde olduklarını beyan etmiş ve çok çarpıcı bir şekilde Müminlerle kafirler arasındaki ayrıma dikkat çekerek Müminlerin beklenti ve umutlarının kafirlerinkiyle asla karşılaştırılamayacağını hatırlatmıştı:
“Düşman topluluğunu izlemekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı duyuyorsanız, kuşkusuz onlar da sizin acı duyduğunuz gibi acı duyuyorlar. Üstelik siz Allah’tan onların ümit edemeyecekleri şeyleri umuyorsunuz. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir (Nisa 104)
Müminler bu dünyada Allah’ın dinine sahip çıkma yolunda acı çekseler de ağır bedeller ödeseler de Allah Teala’dan kafirlerin, zalimlerin asla ümit etmedikleri, edemeyecekleri bir akıbet, mükafat beklemektedirler. Müminlerin bu dünyada yaşadıkları sıkıntı ne kadar büyük olursa olsun kafirlerin karşılaşacağı cehennem azabı yanında bunlar çok küçük kalır. Aynı şekilde kafirlerin bu dünyada yaşayacakları mutluluk ne kadar büyük olursa olsun Müminlerin cennette erişecekleri saadet yanında bunlar çok basittir, değersizdir.
Yılgınlığa yer yok!
Öyleyse bizden önceki toplulukların ne kadar ağır imtihanlardan geçtiğini düşünerek yaşadığımız ya da şahit olduğumuz sıkıntıları abartmayalım, zorluklar karşısında yılgınlığa, çaresizliğe kapılmayalım. Hele hele Ümmeti değersizleştirecek, Müminlerin izzetini hor ve hakir görecek tutumlara, söylemlere asla tevessül etmeyelim. Birkaç asırdır sürmekte olan topyekün bir kuşatma altında olduğumuzu ve bu ağır kuşatılmışlıktan çıkışımızın kolay olmayacağını unutmayalım.
Her şeye rağmen direnişin güçlü bir şekilde sürdürüldüğünü ise asla gözden kaçırmayalım. Küresel zalimlerin tüm desteğine rağmen, bunca silahına, askerine rağmen Siyonistleri acziyete düşüren mücahitlerle iftihar edelim. Yakıp yıkmaktan, çoluk çocuk katletmekten başka ne elde edebildiler ki? Küçücük bir alana iki aydır binlerce ton bomba attılar. Sadece ABD 200 kargo uçağıyla Siyonist çeteye 10 bin tondan fazla askeri malzeme taşıdı.
Mücahitlerin başarısı
Her şeyi yaptılar, her suçu işlediler ama hedeflerine ulaşamadılar. Hamas dimdik ayakta savaşıyor. Siyonistlerin yerleşim birimlerine füze atışları sürüyor. Tek bir esiri bile kendileri bulup alamadı. “Pazarlık yok” diyorlardı, geçici ateşkesi kabul etmek zorunda kaldılar. Esir takasıyla da tamamen rezil oldular. Filistinli esirlere yaptıkları muameleler ile İsrailli esirlere yapılan muamele arasındaki farkı herkes gördü.
Bir tarafta düşmanlarına dahi İslam ahlakının bahşettiği ahlakla davranan insanlar, diğer tarafta ise kinini, nefretini çaresiz insanlar üzerinden kusan canavarlar arasındaki farktı bu ve tüm dünyada vicdan sahibi herkesin dikkatini çekti. Nitekim bu bariz görüntü üzerine zor duruma düşen Siyonist çete reisi 7 Ekim’de İsrailli kadınların cinsel saldırıya maruz kaldığı yalanını, iftirasını tek bir delil ortaya koyamadan bir kez daha dillendirmeye kalkıştı.
Siyonistler yaptıkları vahşete, işledikleri insanlık suçlarına rağmen küçücük Gazze’de amaçlarına ulaşamadılar. Bilakis zalimlikleriyle yeryüzünün çok büyük bir kısmında Filistin davası ile dayanışma çabalarının büyümesine, küreselleşmesine sebep oldular. Aynı şekilde büyük kitlelerin, toplulukların kendilerinden ve destekçilerinden nefret etmesine yol açtılar. Filistin davası bugün 7 Ekim öncesine kıyasla çok çok büyümüş, adeta devleşmiştir.
Cihadın bereketi
Yine mücahitlerin ve Gazze halkının fedakâr, vakur ve sabırlı duruşlarının, ahlaki örnekliklerinin dünyanın çok farklı beldelerinde nasıl etkiler meydana getirdiğine, bir kısım insanın hidayetine vesile olduğuna dair haberleri okuyor, izliyoruz. Bunların sayısı az olabilir ama düşünün ki, zalimlerin topyekün savaş açtığı, her türlü araçla aleyhlerinde karalama kampanyası yürüttüğü kuşatılmış, yok edilmeye çalışılan bu insanlar birilerine umut oluyor, örnek oluyor, kurtuluşlarına, felahlarına vesile teşkil ediyor.
Allah Resulu (s) “Sizin en hayırlılarınız, görüldükleri zaman aziz ve celil olan Allah’ın hatırlandığı kimselerdir” buyurmuştu. İnsanlara izzeti, erdemi, samimiyeti ve bir bütün olarak tüm bu değerlerin Rabbini hatırlatan bu halleriyle kardeşlerimiz inşallah Resulullah’ın “en hayırlılarınız” şeklinde vasfettiği Müminlerden olduklarını ispatlıyorlar. Şüphesiz bu Rabbimizin bir lütfudur, ihsanıdır! O ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkarandır. (Rum, 30/19)
Tekrar vurgulayalım, asla yeise, yılgınlığa kapılmayalım. Rabbimizin vaadi haktır ve O emrinde galip gelendir. (Yusuf, 12/21) Biz ABD’nin, İsrail’in, Rusya’nın, şunun bunun değil, son sözü Kadiri Mutlak olan Rabbimizin söyleyeceğine iman ediyoruz ve kim ne derse desin, kim ne planlarsa plansın sonuçta “Allah’ın dediği olur” diye iman ediyoruz. Safımız nettir, kalbimiz de net olsun, Rabbu’l-Alemin’in rahmetine yönelelim, O’na güvenelim, O’nunla beraber olanın asla hüsrana uğramayacağına içtenlikle inanalım.
Allah’ım, İslam’ı ve Müslümanları koru! Senin yolunda savaşanları muzaffer, dinine savaş açan zalimleri helak eyle! Bize de cihad ruhu, bilinci bahşeyle, bizi de şehadetle şereflendir! Senden başka güç ve kudret sahibi yoktur!