Gazze yaşam mücadelesi vermeye devam ederken...

Ersin Çelik, Gazze'de yaşanan vahşete dair yapılan aydınlatıcı çalışmalara dikkat çekiyor.

Ersin Çelik / Yeni Şafak

Bu ne zaman geçecek?

Gazze’deki soykırım 300 günü geride bırakıyor. Tam on aydır, her an her dakika bir halk katlediliyor, bir şehir yok ediliyor.

Gazze gözlerimizin önünde tarihin en ağır soykırımına maruz kalırken bizler de çırpınıyoruz. ‘Elimizden ne gelir?’ sorusunu çok kez sorduk. Çok kez de çaresizliğimizden utandık.

Elden gelen yürümekti, yürüdük. Avazımız çıktığı kadar sloganlar attık, toplaştık, sabahladık, boykotlar başlattık. Lakin ne Gazze için yaptıklarımız bizi tatmin etti ne de Gazze’deki soykırımı durdurabildik. Başta İslam ülkeleri, tüm devletler İsrail’i kınamanın ötesine geçemezken insanlar ne yapabilirdi ki?

Üstelik, “Filistinliler toprak sattı” iftirasına muhatap edildik. Filistin halkının ataları tabii ki vatanlarını, topraklarını satmamışlardı. Ancak bu yalan, zehirli sarmaşık gibi bir anda topluma sirayet etti. Sosyal medya hızında yayıldı. Anası, babası “Kahrolsun İsrail” diye slogan atan evlatlar dahi, fanı oldukları Oğuzhan Uğur’un Gazze halkına kurduğu kumpasa alet oldular maalesef.

Asıl çaresizliğimiz de buydu. İsrail’in gayrinizami harp unsurlarını fark edememiştik. Filistin’de yaşananların arka planını, bu meselenin neden bizlerin de davası olması gerektiği ve daha sarsıcı bir gerçek olan İsrail’in dünyanın geri kalanını nasıl etkisiz hale getirdiğiyle yüzleşmeliydik..

Siyonizmin kontrolünde olan, sinema, dizi ve dijital içerik platformları ‘Holokost Endüstrisi’ne seri üretim yaparken, İsrail de Filistin halkının ve son 15 yıldır Gazze’nin sesini duyulmaz hale getirerek, 10 ayı geride bırakan soykırımın sosyolojik altyapısını inşa etmişti.

Geçtiğimiz hafta İstanbul ve Ankara’da birbirinden değerli üç konferans veren Filozof Taha Abdurrahman, Gazze halkı için şu tespiti yaptı: “Filistinli, Gazzeli insan bir dünya insanıdır. Aslında bunlar bütün insanlar arasında seçilmişlerdir. Tüm insanlık adına iki görevi üstlenmek üzere seçilmişlerdir. Birincisi ‘insanlık değerlerini yenilemek’, ikincisi ise ‘dünyada insanları özgürleştirmek.’ İşte Gazzelilerin görevi de budur.”

Prof. Taha Abdurrahman, Müslüman halkların, fiziki özgürlüklerin rehavetinden sıyrılarak zihnen ve fikren özgürleşmesi gerektiğini söylüyordu aslında. Bizlerin de Gazze’nin ve Filistin halkının sadece bir vatan savunması yapmadığını, özelde tüm Müslümanlara, soykırım itibariyle de tüm insanlığa açılan savaşa karşı canlarını ortaya koyduklarını artık idrak etmemiz gerekiyor.

Bu mukaddes bir yük ve omuzlamak istiyorsak, belki de en başa dönmemiz gerekiyor. Sizlere şimdi üç kitaptan bahsedeceğim. Roman, hatırat ve denemeden oluşan, Ketebe’den çıkan üç kitap.

Aslında bu yazıyı kaleme almaya da geçtiğimiz günlerde elime geçen, ‘Gazze’deki Işık-Ateşten Doğan Yazılar’ kitabını inceleyince karar verdim.

1- Kudüs’ten Beyrut’a / Emin el-Hüseyni

Birinci Dünya Savaşı sırasında İstanbul’da Osmanlı ordusu subayı olarak görev yapan, Filistin toprakları İngilizler tarafından işgal edilince direniş hareketi başlatmak için vatanına dönen ve emperyalistlerle amansız bir mücadeleye girişen Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseyni’nin hatıraları ‘Kudüs’ten Beyrut’a ismiyle 2023’ün ekim ayında yayınlanmıştı. Bana kalırsa hak ettiği değeri görmedi. Tüm dünyanın ‘Filistin meselesi’ diyerek normalleştirdiği 115 yıllık işgalin ilk günlerinden itibaren; yerelden genele, köylerin tek tek işgalinden diplomatik hamlelere, Kudüs’ün direnişine ve İngilizlerin siyasi, ekonomik ve medya gücüyle bölgede bir İsrail devletinin kurulması için uyguladığı tüm planlara kadar kayıtlara geçiren, aynı zamanda halkına uzun yıllar liderlik eden bir devlet adamının aktarımları ‘dayatılan tarihin’ akışını değiştirecek bilgiler içeriyor. El-Hüseyni’nin 19 Mayıs 1948 sabahı Safed’in Yahudilerin tarafından işgal edilmesiyle sonlanan hatırat ve gözlemleri, bana göre 1972 yılında yayınlanan ve o günden sonra dünyada ve ülkemizde kült esere dönüşen ‘Kudüs... Ey Kudüs’ kitabındaki gizli siyonizm propagandasını da deşifre ediyor.

2- Tanturalı Kadın / Radva Aşur

Daha çok Filistinli kadınların hikâyelerini anlatan ve işgale yazarak direnen Radva Aşur’un romanı, Kudüs Müftüsü Emin el-Hüseyni’nin bıraktığı yerden devam ediyor adeta. Sahil köyü Tantura da resmi kayıtlara göre Safed’ten üç gün sonra 21 Mayıs 1948’te işgal edilmişti. Dalgaların vurduğu kıyıda oturan Rukayye‘nin köyünü, arkadaşlarını, evini, halaların ve teyzelerin düğün yemekleri hazırlarken söyledikleri şarkıları aktarması ve Aynu Gazel’li Yahya’nın kendisine görücü göndermesiyle başlayan roman, Filistin halkının Nekbe öncesi gündelik yaşamına götürüyor okurunu. Sonrası ise sarsıcı. Tantûra’nın kanlı işgali, kayıplar, umutlar, göçler, Sabra ve Şatilla katliamı, sığınaklarda geçen günlerden 2000’li yıllara kadar Filistin halkının 50 yıl içinde neler yaşadığını, tarihi şahsiyetler ile önderlerin de yer aldığı kronolojik bir kurmacayla ve ustalıkla aktarılıyor. Bu romanı okurken bir zamanlar Gazze’deki evlerden ve dalgaların vurduğu sahillerden yükselen Filistin türkülerini de sayfa kenarlarındaki kodlar sayesinde dinleyebilirsiniz.

3- Gazze’deki Işık - Ateşten Doğan Yazılar

Üçüncü kitap, İsrail’in Gazze’ye yıllardan beri uyguladığı fiziki ambargo devam ederken, entelektüel ablukayı kıran bir araç olmasıyla dikkat çekti ve 2021’de ilk yayınlandığında dünyada ses getirdi. Geçtiğimiz günlerde de Ketebe tarafından Türkçeye çevrildi. Gazetemiz Kültür Sanat Muhabiri Halime Kirazlı’nın da haberinde vurguladığı gibi, Filistin’e ilgi duyan ve yaşananları Gazze merceğinden anlamak isteyenleri öğretici bir yolculuğuna çıkaran kitap, Gazze’nin Filistin kurtuluş mücadelesindeki kritik rolünü de hatırlatıyor. Kitaptaki en dikkat çeken yazı, “Gazze soruyor: Bu ne zaman geçecek” başlığını taşıyor. Gazze İslam Üniversitesi Profesörü ve Şair Refaat Alareer yazısında, “İyileşmekten, yeniden ayağa kalkmaktan ve mücadeleye devam etmekten başka seçeneğimiz yok. İşgale boyun eğmek, insanlığa ve dünyadaki tüm mücadelelere ihanettir” diyerek, Filozof Taha Abdurrahman’ın Gazze halkına biçtiği “insanlığın nöbetçileri” vazifesini fıtraten üstlendiklerini gösteriyordu. Geçmiş zaman eki kullandım, çünkü Refaat Alarer, 6 Aralık 2023’te İsrail’in bombardımanıyla şehit oldu. Kitaptaki makalesinde yazar ve şair olarak neden hedefte olduğuna da dikkat çekiyordu aslında: “İsrail’in işlediği suçlara yönelik eleştiriler ne kadar hafif olursa olsun ya da Filistinlilerin haklarına verilen destek ne kadar az olursa olsun, Siyonist lobi bunu engellemek için ortalığı yakıp yıkmaya çalışacaktır. Bu da İsrail’in sadece Filistinlilerin silahlı direnişinin peşinde olmadığının, aynı zamanda Filistinlilerin varlığının da peşinde olduğunun bir başka kanıtıdır.” İşte “o varlık” Refaat Alareer’in şiirleri ve yazılarıydı.

İşte bu üç kitap sırasıyla okununca, bende yeni ufuklar açtı. Gazzeli anne-babaların yaşadıkları türlü acı ve zorluklara rağmen gösterdikleri teslimiyet ve yine Şehit Şair Refaat Alareer’e atıf yaparak bitireyim: Gazze yaşam mücadelesi vermeye devam ederken, bizler de geçmesi için mücadele etmeliyiz.

Yorum Analiz Haberleri

İran'ın enerji krizi, sanayilerin kapatılmaya zorlanmasıyla korkunç bir noktaya ulaştı
Suriye'nin Türkiye'den ve Arap ülkelerinden ne beklentisi var?
Adem Özköse: Suriye’de kendimi artık büyük bir hikayenin başlangıcındaymışız gibi hissediyordum
60 yıllık Baas sultasının izlerini silmek kolay olmayacak!
İslam'a saldırmak için fırsat kollayanlar...