Gazze’de birbirinden vahşi manzaralar adeta sel gibi akmaya devam ediyor. Her biri günlerce, aylarca gündem olmayı hak eden canavarlıklar dizisi ile yüz yüzeyiz adeta. Tüm bu yaşananlara, görüntülere şahit olup da yüreğimizin burkulmaması, vicdanımızın titrememesi mümkün değil.
10. ayını doldurmaya doğru giden bir katliamdan söz ediyoruz. Dile kolay 300 gündür insanlar bombalanıyor, tehcir ediliyor, aç ve susuz bırakılıyor. 40 bin insanın katledildiği ama hayatta kalanların, kalabilenlerin ise çok büyük sıkıntılarla, acılarla, zorluklarla yüzyüze olduğu çok acı, dehşet bir tablo var karşımızda.
Şikâyet
Yaşadığımız şehirde havaların biraz ısınmasıyla takatimiz kesiliyor. Dışarıda biraz yürüsek nefes almakta zorlanıyor, yorgunluk, mecalsizlik hissediyoruz. Acilen klimalı bir ortama geçmeye çalışıyoruz. Yaza özel planlar yapıyor, serinleyeceğimiz mekanlar arıyoruz. Terlemekten, kötü kokmaktan rahatsızlık duyuyoruz. Geceleri nemden, sıcaktan uyuyamadığımızdan şikayet ediyoruz.
Gazze’deyse yüz binlerce insan korkunç bir sıcak altında, birçoğu başlarını sokabilecek bir çadır bile bulamadan, gölgesiz, susuz adeta kavruluyorlar. Maruz kaldıkları bu vahşeti, zulmü dile getiren çocukların, yaşlıların, tesettürlü bacıların yanmış yüzleri, kurumuş dudakları aynı zamanda bize şikayet ettiğimiz şeylerin basitliğini, anlamsızlığını haykırıyor.
Biz havaların ısınmasından ötürü dışarıda durmaktan rahatsız olup kendimize serin yer ararken, kardeşlerimiz 40 dereceyi aşan bir ortamda elleriyle, tırnaklarıyla moloz yığınlarını kaldırıp enkaz altında yakınlarının ceset parçalarını arıyorlar.
Rabbimiz bu vahşeti işleyen işgalci Siyonistleri ve onlara destek olan canavarları Kahhar ismiyle kahretsin. Muntakim olan Allah Teala tez zamanda mazlumların intikamının alındığı günleri görmeyi bizlere nasip eylesin. Kalbimizde, yüreğimizde, çevremizde, ortamımızda, çoluk çocuğumuzda bu zalimlere, bu barbar yaratıklara karşı kinimizi, öfkemizi, buğzumuzu hiç azaltmasın.
Zalimlere öfkemiz zerre miktarı azalmasın!
Ebu Zerr “Resulullah yanımıza geldi ve ‘Allah katında hangi amel daha sevimlidir, bilir misiniz?’ buyurdu. ‘Namazdır, zekattır, cihaddır’ diyenler oldu. Resulullah ise ‘Allah katında en sevimli amel, Allah için sevmek, Allah için buğzetmek, kin tutmaktır.’ buyurdu.” (Müsned V 146)
Bu öfkeyi, bu buğzu diri tutmaya çok ihtiyacımız var. Zulmün bunca dizginsizleştiği bir ortamda, bir dünyada Mümin olarak ayakta durabilmek, küfrün sunduğu dünya hayatı algısının tuzağına düşmemek, kardeşlik hukukunu yaşatmak küfürden, şirkten, zulümden teberri etmeyi gerektirir. Bu da öncelikle küfrü, şirki, zulmü net biçimde tanımayı, tanımlamayı ve elbette tavır almayı gerektirir. Bu tavır bizi ayırır, farklı kılar, sıradanlaşmaktan, malayanileşmekten muhafaza eder.
Acıyı hissetmek ve hamd etmek
Bu hassasiyetimiz, kavrayışımız yüzünden acı duymanın; bir şeyler yapamamış olmanın hüznünü, çaresizliğini hissetmenin yıpranmamızı, psikolojik açıdan gerilim yaşamamızı getirdiği açıktır. Bu durum zihnimizde sorgulamaya, tartışmaya yol açabilir. Zaman zaman bu sıkıntıları taşımakta zorlandığımızı hissedebiliriz. Ama asla paniğe kapılmamalı, her durumda yaşananları imtihan gerçeği ve şükür bilinciyle değerlendirmeliyiz.
Ali İmran, 3/176: “Küfürde yarışanlar seni üzmesin; onlar Allah’a hiçbir zarar veremeyeceklerdir. Allah onları ahrette nasipsiz bırakmayı diliyor; onlar için büyük bir azap vardır.”
Rabbimize hamd olsun ki karşılaştığımız bu zulüm manzaraları bizi düşündürüyor, etkiliyor, sarsıyor. Eğer tersi olsaydı, yani şu toplumda, dünyada zulmün çarkına kendini kaptırıp giden yığınlara benzeseydik bu asıl felaketimiz olurdu.
Rabbu’l-Alemin’e tevekkül
Hayatın amacının imtihan olduğunu biliyoruz. Bir imtihandan geçiyoruz. Sabredeceğiz, tevekkül edeceğiz. Rabbu’l-Alemin’in her şeyi gördüğünü, bildiğini ve O’nun takdir etmediği hiçbir şeyin gerçekleşmeyeceğini, izni olmadan tek bir yaprağın dahi kımıldamayacağını biliyoruz.
Öyleyse bu yaşadığımız süreci, hadiseleri ele alırken, yorumlarken bıkkınlık, çaresizlik, karamsarlık duygularıyla değil, teslimiyet ve tevekkül uygularını öne çıkartarak değerlendirmeye gayret etmeliyiz.
Resulullah (s) şöyle hutbe verdi: “Her gelecek olan yakındır. Gelecek olana uzaklık yoktur. Allah hiç kimsenin acelesi için acele etmez; insanların işini basite almaz. İnsanların dilediği değil, Allah’ın dilediği olur. Allah bir şey diler, insanlar başka bir şey. İnsanlar istemese de Allah’ın dilediği olur. Allah’ın yakınlaştırdığını uzaklaştıracak, O’nun uzaklaştırdığını yakınlaştıracak hiçbir şey yoktur. Allah’ın izni olmadan hiçbir şey olmaz.” (Taberani, el-Mücemul Kebir)
Evet, kardeşlerimiz çok zorlu, ağır mı ağır bir imtihandan geçiyorlar ama inanıyoruz ki mükafatları da o oranda büyük olacaktır. Allah Teala onlara sonsuz cennet yurdunda en güzel şekilde ağırlayacak ve yaşadıkları bu büyük sıkıntılar onlar için mükafata dönüşecektir. İnanılmaz zulümlere maruz kalmalarına rağmen zalimlere boyun eğmemeleri, Rablerine teslimiyette gevşeklik göstermemeleri, en ağır darbelerle karşılaştıklarında dahi hamd etmeyi sürdürmeleri ne güzel bir örneklik, ne büyük br samimiyet ve ihlas nişanesidir!
Vesvasu’l-Hannas
Bizler de kardeşlerimizle dayanışmamızı ve zalimlere olan öfkemizi haykırmayı sürdürüyoruz. Rabbimize hamd olsun, zulmü, şirki, tuğyanı lanetleme hususunda yorulmuş, usanmış, zihnen ya da bedenen bitap düşmüş değiliz. Daha fazla şey yapabiliriz elbette, daha fazla gayret sarfedebiliriz ama her halükarda istikrarlı biçimde duyarlılığımızı sürdürmemiz hayırlı bir tutumdur. Allah Teala yapıp ettiklerimizi kabul buyursun, sesimizi, çabamızı, desteğimizi kardeşlerimize ulaştırsın!
Bazılarını görüyoruz, geçmişler kenara akıl veriyor, ahkam kesiyorlar. Yapılan edilenleri eleştiriyor, küçümsüyor, tahfif ediyorlar. Aynen ırkçı-faşist sürüler gibi Müslümanları ve İslami çabaları karalıyorlar. Bakın sokakta, sosyal medyada birileri ısrarla “bu yapılanlardan bir şey çıkmaz, samimiyseniz Filistin’e yürüyün, burada boşuna nefes tüketmeyin” türünden laflar sarfediyorlar. Aylardır bu tür tepkilere, eleştirilere muhatap oluyoruz değil mi?
Bir eylem duyurusu paylaşın mesela, hemen altına birleri üşüşür ve yapılan işi eleştirir, küçümser, değersiz olduğu iddiasını tekrarlar. Bu cahil, zihni, vicdanı kirlenmiş güruhun derdinin yapılan edilenlerin işe yarayıp yaramadığı olmadığını biz iyi biliyoruz. Kaygılarının Filistin için, mazlumlar için daha etkili gayret sarfedilmesi olmadığı o kadar net ki!
Bilakis ırkçı-laik şartlanmışlıkları içinde Müslümanların varlığından, görünürlüğünden rahatsızlık duyuyorlar. İslam’dan ve Müslümanlardan uzaklıkları, düşmanlıkları İsrail eleştirisinden bile rahatsızlık duymalarını getiriyor. Bazen Hamas düşmanlığı, bazen Arap karşıtlığı, çoğu zaman da Müslümanlara yönelik tahammülsüzlükleriyle içlerindeki canavarı dışa vuruyorlar. Ve hiç utanmadan, sanki iyi niyet taşıyorlarmış da sonuç alacak eylemler öneriyormuş gibi rahatsızlıklarını “işe yarayacak şeyler yapın” maskesiyle örtüyorlar.
Aynı şekilde güya daha etkili eylemler yapma iddiasındaki bazı kesimlerin tavrı da bir açıdan bu ırkçı-cahil kesimin tepkilerine benziyor. Onlar da başından itibaren hep oklarını içe çevirdikleri gibi şimdi de Gazze için çaba sarfeden Müslümanları hedef almış durumdalar. Tiyatro oynarcasına karalıyor, mahkum etmeye çalışıyorlar.
Dikkat ederseniz bir şey yapmayan, yapma çabası göstermeyen duyarsız, sorumsuz kesimlere bir sözleri yok. Hedeflerinde Müslümanlar var. Müslümanları tutarsızlıkla suçlayan bu güruhun tutarlılığını başta Suriye meselesi olmak üzere pek çok yakıcı hadisede net biçimde gördük, görüyoruz. İktidar karşıtlığı, düşmanlığı açıkça İslam’a ve Ümmete düşman çevreleri bile dost, müttefik görmeye itiyor kendilerini. Onlar izzeti kafirlerin yanında arayan zavallılardır.
“Onlar, mü'minleri bırakıp kafirleri dost edinen kimselerdir. Onların yanında izzet ve şeref mi arıyorlar? Halbuki bütün izzet ve şeref Allah'a aittir.” (Nisa, 139)
İkiyüzlülük ve tutarsızlık denizinde kulaç atıyorlar
Bu tutarsızlıktan, bu ikiyüzlülükten tiksinmemek mümkün değil. Gazze için ağlayıp Suriye’de Esed zalimine sempati duyan bir kafanın Gazze’ye hiçbir hayrı olmayacağı gibi, vallahi Gazze’yi kirletmekten başka bir şey de yapmaz.
Bunların hali trajikomiktir. 14 asırdır Hüseyin Hüseyin diye dövünüp, Yezid’e lanet edip halen Şam Sarayında kurulduğu koltuktan zulmünü icra eden Çağdaş Yezid’e hizmet etmekte beis görmezler. Ellerine, dillerine bulaşmış Suriyeli mazlumların kanlarını Filistinli çocukların kanlarıyla temizlemeye kalkarlar.
Tutarsızlık, adaletsizlik maalesef dizboyudur ve Müslüman olduğunu söyleyen çevrelerin farklı alanlarda takılıp tökezlemesi şeklinde netice vermektedir.
Şeytan işi pislik, ırkçılık
İşte Suriyeli muhacirler üzerinden kabartılan ırkçı-şoven söylemlerin, iddiaların güya dindar bilinen çevreler arasında dahi karşılık buluyor olması aynı tutarsızlık halinin bir başka vechesidir. Adam namaz kılıyor, kadın hicaplı ama dinsiz, imansız bir Türk vatandaşını muttaki bir göçmene tercih edebiliyor. İmansız, belki de İslam düşmanı bir vatandaşa, sırf vatandaş olduğu için tanıdığı bir takım hakların çok cüzi bir kısmını bile muttaki bir muhacire tanımıyor.
Bunca sene bunlara baktık, misafirlik uzadı, dokumuz uyuşmuyor, ülkemde sığınmacı istemiyorum vs. laflar dillendirebiliyor. Tüm bu sözlerin, tepkilerin İslam’dan, imandan, tevhidden bihaber olmak anlamına geldiğini idrak edemiyor. Allah Teala’nın arzını kendisinin ya da kavminin özel mülküymüş gibi algılayıp Rahman’ın kullarına yasaklayabileceğini düşünüyor.
Rezzak olanın Allah azze ve celle olduğunu unutup, edepsizce, arsızca “baktık, besledik” vs. laflar edebiliyor. Hepsi burada kendi hayatlarını kazandıkları ve bunu yapabilmek için çokça çaba sarfettikleri halde muhacirler için hiç sıkılmadan “misafirlik uzadı” vb. çirkin sözlerle kabalığını, anlayışsızlığını, çirkinliğini yansıtıyor.
Allah Teala bu ilkesiz, tutarsız, anlayışsız ve de merhametsiz anlayışlardan, tavırlardan bu ülkeyi ve tüm insanlığı arındırsın, temizlesin. Siyonist çetenin vahşi, sapkın tehcir siyasetinin bir benzerini farklı yollarla da olsa burada da mazlumlara dayatmayı planlayan bu zihniyeti perişan etsin! Rabbu’l-Alemin bize Ümmet aidiyeti, kardeşlik bilinci bahşetsin!