Ersin Çelik / Yeni Şafak
Bir cisim yaklaşıyor
Geçtiğimiz hafta sonu Ankara’da Filistin İnisiyatifi olarak organize ettiğimiz salon buluşmasında zihnimdeki bir fotoğraf daha da netleşti. Gözlemlediğim şu: İslami camianın özellikle kadınları ile gençleri; modern dünyaya, teknolojik kuşatmaya ve de sosyal medyaya tamamıyla teslim olmamanın arayışında, gayretindiler. İnsani yardım kuruluşları, dernekler, vakıflar, Filistin merkezli eski ve yeni inisiyatifler, belediyeler ile şahıslar nezdinde iki aydır çeşitli Gazze buluşmaları tertip ediliyor. Sadece İstanbul, Ankara, Konya, Bursa, Gaziantep ve Diyarbakır gibi büyük şehirlerde değil Türkiye’nin tüm noktalarından yapılan çağrılar karşılık buluyor. Şu da var; insanlar sadece Gazze hakkında yapılan konuşmaları dinlemeye ya da yürüyüş yapmaya gelmiyorlar. Tıpkı yetmişler, seksenler, doksanlar ve iki binlerin başlarındaki başörtüsü eylemlerinde ya da Ayasofya Camii önünde olduğu gibi inançla ve gür seda ile sloganlar atıyor, tekbirler getiriyor, ‘Kahrolsun İsrail’ diye haykırıyorlar.
Buluşmalardan gözlemlediğim kadarıyla katılımcıların ekseriyeti yirmili yaşların başında ve üniversitesi öğrencileri. Yani geçmişlerinde eylem, protesto ve direniş biçimleri olmayan zamane gençleri… En fazla büyüklerinin 28 Şubat süreci anılarını, acılarını dinlediler. Üstüne bir de “ne gördünüz, ne yaşadınız ki?” denilerek hafife alındılar. Çünkü asla ‘aksiyon insanı’ olamayacakları bir çağdaydılar.
Ayasofya Camii’nin yeniden ibadete açıldığı Cuma namazından çıkarken, o günlerde TÜGVA Başkanı olan Gençlik ve Spor Bakan Yardımcısı Enes Eminoğlu’na “Ayasofya da açıldı. Gençlerin önüne şimdi hangi hedefleri koyacaksınız?” diye sorduğumda hiç tereddüt etmeden “Kudüs ve Mescid-i Aksa” demişti. O gün, 24 Temmuz 2020 günü, ‘Kudüs’ü özgürleştirmeyi’ dert edinen bir nesil inşa etmek sözde bir düşünceydi belki.
Ancak geçen üç yılda ve şu 75 günün sonunda görülüyor ki Kudüs bir ülküye, bir büyük hayale dönüşüyor.
Bulunduğum her Gazze buluşmasında eğer söz almışsam, Türkiye’deki dindar, mütedeyyin halkın ve siyasetçilerin 87 yıllık kesintisiz Ayasofya’yı özgürleştirme mücadelesine değiniyor ve Enes Eminoğlu ile aramızda geçen diyalogu aktarıyorum.
Çünkü Gazze için bir araya gelinen her ortamın içinde bulunduğumuz zamanın ötesinde büyük ve sahici bir karşılığı olduğuna inanıyorum. Edirnekapı’dan Sultanahmet’e yaptığımız el ele insan zinciri eyleminden sonra, Üsküdar’da Nurdan Albamya’nın tiyatro gösterisi öncesindeki konuşmamda, yapılan yürüyüş ve eylemlerin ne kadar önemli olduğuna dikkat çekmek için salondaki bir amcaya da “Siz hiç Ayasofya için yürüyüş yaptınız mı?” diye sormuştum. Yaşının 70 olduğunu söyleyerek ve titreyen sesiyle şu muazzam yanıtı vermişti: “Elbette yaptım. Biz o zamanlar Ayasofya için yürümeseydik siz de şimdi Gazze yürüyemezdiniz.” Haliyle salondaki gençlerden alkış tufanı kopmuştu.
Ayasofya için yürümeyen Ayasofya için slogan atmayan nesiller Ayasofya önünde toplanıp Gazze’ye ses olmak ve Kudüs’ü esaretten kurtarmak için eylem yapıyorlar. Sözler verip, yeminler ediyorlar.
Gazze halkının soykırım karşısında ortaya koyduğu olağanüstü direnişin etkilerini bu yönüyle de ele almamız, modern çağın insanları ve Müslümanları için de olağanüstü sayılabilecek sonuçlarını analiz etmek gerekiyor. Yine eylemlerden gözlemliyorum; kıyafetinden, tesettüründen ve Müslüman kimliğinden dolayı eziklik hissetmeyen, bunun yanında davasında iddialı, meselelere vakıf, okumalar yapmış, sonuçlar çıkarmış, sorgulayan, eleştiren ve daha dik durmanın arayışında olan gençler var Gazze eylemlerinde. Şunu da ifade etmek istiyorum; Gazze için bir şeyler yapmakla övünmeyi bırakın, daha fazla yapamamanın mahcubiyetiyle konuşuyor çevremizdeki gençler. Bir fincan kahve de olsa boykotu fedakarlık olarak değil de hayat felsefesi, özgürleşme eşiği olarak görüyorlar.
Türkiye’deki seküler ve ırkçı kesim, “bizim Filistin diye bir davamız yok. Bu yüzden de Gazze önceliğimiz değil” diye dursa ya da öyle davransalar da şahit olduğumuz bu büyük vahşet, soykırım bir nesli inşa ediyor. Bu nedenle “İki slogan attınız da ne oldu? Yürüdünüz de ne oldu? O deterjanı almadın da ne oldu?” diyenler ve boykot kırıcılığı yapmaya çalışanlar biraz da bu şuurdan, bilinçlenmeden ve silkelenmeden şikayetçiler. Memlekette son günlerde yeniden gördüğümüz laik ve seküler atakları, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’i hedef alan sözde aydınların bildirilerini ve de mütedeyyin insanları hedef alan saçma sapan dizileri de bu zaviyeden değerlendirmek gerek.
Tam karşılarına, tahkim ettikleri alanlara, işgal ettikleri mecralarda söz sahibi olacak iddialı, idealist, siyasete hakim, insani değerleri önceleyen ve dindar bir nesil geldi ve gelmeye devam ediyor.