Turgay Yerlikaya / Yeni Şafak
Sistem krizi ve Türkiye’nin Gazze diplomasisi
Uzunca bir süredir uluslararası sistemin var olan krizlere çözüm üretemediği hatta yeni krizlerin oluşmasına da zemin hazırladığı yönünde eleştiriler söz konusu. Özellikle 2000’li yıllar itibarıyla Batı merkezli ekonomi-politik sorunların yanı sıra 2010’lardan bu yana sıklıkla ifade edilen ve 7 Ekim sonrasında da baskın bir şekilde gözlemlenen moral değerlerdeki kriz, yeni bir düzen için alternatifleri tartışmayı icbar etmektedir. Nitekim kriz anlarında hakim paradigmaya yönelik eleştiriler arttığı gibi alternatif paradigmalar da ortaya çıkmakta ve düşüncenin evreninde genişlemeler olmaktadır.
2. Dünya Savaşı sonrasında Birleşmiş Milletleri teşekkül ettiren paradigma bugün iflas etmiştir. Özellikle Batı’nın moral değerler açısından yaşadığı travma ve yeni çatışma alanlarının oluşumuna etkisi, 7 Ekim sonrasında çok daha belirgin bir biçimde kendisini gösterdi. İsrail’in ürettiği terör ve şiddete yönelik herhangi bir engelleyici karar almayı imkansız hale getiren Batılı devletler, Güney Afrikalı hukukçunun ifade ettiği gibi dünyanın canlı yayında bir soykırıma tanıklık etmesine neden olmaktadırlar. Sistemi inşa eden aktörlerin değişim ve revizyon taleplerine yönelik katı tavrı ise çözümsüzlüğün en önemli nedeni durumunda. Öyle olmasaydı Uluslararası Adalet Divanında (UAD) ortaya çıkan tedbir kararları uygulanır ve hiç olmazsa Gazze’de devam eden soykırım koşulları ortadan kaldırılabilirdi.
Hatırlayacak olursak UAD, tedbir kararları içerisinde İsrail’in soykırımı engellemesi ve bölgede yaşayan halkın hayatlarını sürdürebilmeleri için yiyecek ve içecek noktasındaki tedariklerin temin edilmesini kararlaştırmıştır. Gelinen noktada İsrail devleti, bırakın bu koşulları sağlamayı Gazze’ye temel ihtiyaçları taşıyan tırların durdurulmasına ve yardım konvoylarının tahrip edilmesine müsaade etmektedir. Aynı İsrail, Nuseyrat kampına yaptığı saldırıda da olduğu gibi ABD’nin istihbari ve askeri desteğinden de istifade ederek rehine kurtarılması bahanesiyle yüzlerce insanı katledebilmektedir. Uluslararası hukukun hemen her ilkesini yok sayan ve bütün kuralları ihlal etmekten imtina etmeyen İsrail’in nasıl durdurulacağı ise önemli bir soru işareti.
Türkiye ve Çok Boyutlu Gazze Diplomasisi
Sistem krizinin daha fazla tartışıldığı bu günlerde, Türkiye’nin diplomasi düzleminde önemli bir farkındalık yarattığı görülmektedir. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin konusunu devletler arasında yapılan hemen her ikili görüşme ve BM başta olmak üzere birçok uluslararası ve bölgesel kuruluş nezdinde en sıcak konu olarak gündemde tutmaktadır.
Erdoğan’ın son günlerde yaptığı başta İspanya ve G7 zirvesi gibi önemli temaslarda Gazze’yi gündemde tutması, bu konudaki farkındalığın artması adına önemli. Nitekim İspanya’da yapılan ikili görüşmede, Erdoğan’ın Filistin’in tanınması gerekçesiyle Sanchez’e teşekkür etmesi ve Avrupalı ülkelerden tanınma noktasındaki yeni beklentileri önemli idi. Yine İtalya’daki zirvede, özellikle ikili görüşmelerde Gazze konusunu gündemine alan Türkiye’nin hariciye diplomasisi de Gazze konusunu sıcak bir gündem maddesi olarak masada tutmaktadır. Bakan Hakan Fidan’ın hem Çin hem de Rusya ziyaretlerinde ülkeler arası ilişkilerin yanı sıra Gazze konusuna da ayrı bir başlık açması, Filistin’i küresel kamuoyunun gündeminde tutmak açısından oldukça önemli.
Son ateşkes sürecinde Hamas’ı paranteze alarak etkisizleştirmeye çalışan ABD’ye yönelik Hamas’ın garantör ülke olarak Rusya ve Çin’in dışında Türkiye’nin de olmasını istemesi bu noktada önemli. Türkiye’nin istikrarlaştırıcı güç kimliği üzerinden bölge ve küresel çatışmalardaki pozitif etkisi düşünüldüğünde, Gazze konusundaki çözümde de önemli bir rol oynayacağını söylemek mümkün. Çin ve Rusya’nın BMGK’daki daimi üyelikleri de göz önünde bulundurulduğunda, her iki ülkenin gündeminde Gazze konusunun olması sorunun çözümü adına önemli bir katkı sağlayacaktır.
Gelinen noktada bunca diplomasiye rağmen herhangi bir mesafe kat edilememiş olması da büyük hayal kırıklığı. Dünyanın gözleri önünde teo-politik karakteri ile temayüz eden bir devletin sistematik olarak sürdürdüğü soykırıma yönelik herhangi bir çözüm üretilemiyor oluşu, sistem krizinin derinleştiğini göstermektedir. Bu noktadan sonra herhangi bir revizyon ya da değişimin de çatışmaların çözümü noktasında mutlak bir katkı yaratamayacağı endişeleri söz konusu. Nitekim, sistemi krize sokan ve çatışmaların derinleşerek devam etmesine neden olan aktörler nihayetinde sistemi inşa edenlerin bizzat kendisi. Kurban Bayramının yaşandığı şu günlerde Filistin konusunda hızlı ve pratik bir çözümün bulunması ve sonrasında Filistin’in yeniden yapılandırılması hayati öneme sahiptir. Bu süreçte toplumsal meşruiyeti çok güçlü olan ve bugüne değin savunma anlamında kayda değer bir performans sergileyen Hamas’ın süreç dışına itilmesi de sorunun çözümünü zorlaştıracaktır.