HAKSÖZ-HABER
Bir yandan Gazze dünya tarihinin gördüğü en barbar kıyımlardan birini yaşarken bir yandan dünyanın geri kalanı için hayat devam ediyor.
Her birimiz gündelik işlerimizi kovalamaya devam ediyor, dünyevi telaşlarımızın akışına kapılıyor, planlar kuruyoruz, yarınlara hazırlık yapıyoruz.
Ramazan İleri kardeşimiz bu konuya dair samimi düşüncelerini yazıya aktarmış, sizinle paylaşıyoruz.
***
Gazze okulu hayatı tekrar kuracak - Ramazan İleri
Oğlumu evlendireceğim, evde tatlı bir telaş var. Çocuklarım ne giyeceğim derdinde. Davetliler kaç kişi olacak, ikramlık neler olacak, gelecek kalabalık nerede ağılanacak... Bir sürü telaş hepimizi sarmış durumda.
Seviniyor görünsemde, içimde bir şeyler eksik; bir burukluk var. Bir şey düğümleniyor boğazıma, yutkunsam geçmeyen bir şey. İçimdeki bir ses etrafı dağıt derken, bir diğeri sakin ol hayat devam ediyor diye telkin ediyor. Bir süre teskin oluyorum, tekrar bir şeyler olana kadar.
Sevinmeliyim evet ama nasıl olacakki? Kaç buçuk tonluk bombaların parçaladığı minik bedenleri toplayan babaları düşününce sevinemiyorki insan. Kırık bir duygu bu, tek kanadı olmayan kuş gibi bir şey.
Ne zaman bir duygu yoğunluğu yaşasam aklıma Gazze geliyor. Ne vakit beni tedirgin eden bir durum olsa; mesela sevinçli bir haber alsam, yorulsam mesela veya biraz fazla dinlensem... Ruhum durgunlaşsa ya da coşsam; aklım hemen Gazze'ye gidiyor. Uyandığımda ilk aklıma gelen Gazze oluyor artık. Güzel bir yemeğin başına otursam ya da ne bileyim güven içinde biraz derin uykuya dalsam örneğin, aklımı Gazze'de buluyorum.
Bre adam; Gazze'de yaşayan bir babadan ne kadar daha fazla üzülebilirsin ya da küçük bir çocuktan daha fazla nasıl korkabilsin veya yorulabilirsin? Yakışır mı sızlanmak?! Nekadar aç kalabilirsin? Kaygıların seni ne kadar yeis'e sürükleyebilir?.. Hiç bir duygu bana yakışmıyor, hüzünden başka. Derinde beni rahatsız eden bir şey var. Farkındayım bu rahatsızlık bir şeyler yapma mecburiyetinin verdiği rahatsızlık. Ne yapacağını bilmemenin verdiği huzursuzluk. Ve ahiret kaygısı taşıyan her müslümanı kuşatan bir hal bu durum. Alnında secde izi olan kimi görsem derdi ümmetin akan kanı, yere düşen yüzü. Konfora yenilmişliğin verdiği mutsuzluk bu olsa gerek.
Kötü bir alışkanlıktan kurtulma isteği, fakat terk edilmesi gereken sanal mutluluk alanı. Bizim terk edemediğimiz konforumuzun bedeli derinde hissettiğimiz bu adı konmamış rahatsızlık. Sevinmeliyiz belki de rahatsızlık varsa ümit de var demektir. Bir de hissiyatını kaybetmişler var yığınla. Hatta "Neden rahatımızı kaçırıyorsunuz?" diye saldırganlar dahi var.
Gazze okulu hayatı tekrar kuracak. Talebesi olanların kuracağı bir dünyanın arefesindeyiz. Gazzeli çocuklar bize sakin durulması gerektiğini öğretiyorlar. Ümidi diri tutmayı öğretiyor eşlerini ve çocuklarını şehit veren analar. Yerle bir edilmiş evler, dünyaya dair kaygıların ne kadar abes olduğunu gösteriyor. Doktoru ilacı olmayan hastanelerin soğuk fayansları üzerinde acı içinde kıvranan bir kız çocuğu ağrılarınıza sabretmekten başka yapacak bir şey olmadığını öğretiyor.
Arada içimizi ferahlatan şeyleri de öğretiyorlar; mesela elinde basit bir silahla yalın ayak, altında eşortmanla dev gibi bir tankın nasıl imha edileceğini bir mücahitten öğreniyoruz. Tankın içinde cehenneme bilet almış Siyonist kâfirlerin çığlıkları biraz nefes aldırıyor ve hayatın devam ettiğini, cihadın terk edilmeyecek bir direniş olduğunu öğretiyor.
Ağır bombalama sonucu moloz yığınına dönen şehirlerde elinde sadece mahremi ile bir yerden bir yere sürüklenen kalabalıklar bu manzaraların sadece filimlerde olmayacağını anlatıyor. Evet yaşanıyor hem de gözümüzün tam önünde. Yıkılmadan tekrar inşaa edilemez hiçbir şey.
Batsın bu düzen, yıkılsın firavunların, nemrutların, titanların iktidarları.
Çölde yüzlerce yıl yürümeyi göze almak gerekiyordu, kölelikten kurtulmak için.
Yürüyeceğiz Firavun'un ne kadar sefil bir yaratık oldugunu yüzüne haykırmak için.