İslami Direniş Hareketi (Hamas)'ın önde gelen liderlerinden olan ve Gazze Savaşı'nda Siyonist işgal güçlerinin evine attığı bir tonluk bombayla şehit olan Şeyh Nizar Reyyan'ın akademisyen ve yazar oğlu Bera ile Gazze'deki son durumu, ablukayı, Özgürlük Filosu'nu ve Türkiye'ye nasıl baktıklarını konuştuk.
Gazze'deki İslam Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak görev yapan Bera Reyyan, işgal devletinin Gazze'ye inşaat malzemelerinin girişine izin vermeyerek ve ihracatı engelleyerek bölgenin ekonomisine büyük darbe vurduğunu söyledi.
Özgürlük Filosu'nun ablukanın az da olsa hafiflemesine yol açtığına işaret eden Bera Reyyan, Gazze'ye uygulanan abluka kaldırılıncaya kadar aynı şekilde çabaların sürmesini istedi. Bera Reyyan, Gazze halkının Mavi Marmara şehitlerine borçlu olduğunu söyledi.
Gazze'nin şu anki durumundan biraz bahsedebilir misiniz?
Gazze'deki güvenlik durumu şu anda çok iyi. Bu hükümetin en önemli icraatlarından biri ve onunla övünüyorlar. Övünmeye de hakları var. Gazze'de Hamas tarafından askeri olarak kontrolün sağlanmasından önce tarihinde benzeri görülmemiş bir güvenlik boşluğu vardı. İnsanlar caddelerde öldürülüyordu. Hırsızlık ve uyuşturucu yaygındı. Aileler arasında sorunlar vardı. Güvenliğin sağlanmasının ve Hamas'ın Gazze'de yönetimi tümüyle ele almasının ardından bütün bunlar yavaş yavaş ortadan kalktı. Şu anda hükümet güçlü bir şekilde Gazze'ye hakim. Hangi aileden veya hangi gruptan olursa olsun, kanunların üzerinde olması mümkün değil. Bu, mevcut hükümetin yaptığı iyi işlerden biri.
Gazze'deki ekonomik duruma gelince, üç döneme ayırabiliriz. Gazze Savaşı'ndan önceki dönem, savaştan sonra Özgürlük Filosu'na kadarki dönem ve Özgürlük Filosu'ndan sonraki dönem. Savaştan önce abluka çok şiddetliydi. Savaş çok acı bir ablukanın üzerine geldi. İnsanlar hiçbir şey bulamıyordu. Örneğin oğlum cips istiyordu, bakkala gidiyordum bir tane bile cips bulamıyordum. Hiçbir şeyin girmesine izin vermiyorlardı. Ablukanın etkisi una ve temel ihtiyaçlara kadar ulaştı. Delice bir abluka vardı. "İhtiyaçlar icatları doğurur" dedikleri gibi o günlerde tüneller kazıldı.
Savaştan sonra...
Savaştan sona durum biraz değişti. Savaş nedeniyle Yahudilerin imajı çok kirlenmişti. Gazeteciler Gazze'ye yağmur gibi yağmaya başladı. İnsanların un, yiyecek ve temel ihtiyaç maddelerinden dahi mahrum bırakılmaları görülünce, kirlenen imajlarının daha fazla kirlenmemesi için ve göz boyamak için gıda maddelerinin girişine izin vermeye başladılar. Abluka birazcık hafifledi.
Özgürlük Filosu'ndan sonra ise, imajları çok daha fazla kötüleşti. Onlar bir iş yapıyorlar, sonra tam tersi bir sonuç elde ediyorlar. Gazze Savaşı'ndan sonra ablukayı hafifletmeye ihtiyaçları vardı. Özgürlük Filosu'ndan sonra daha fazla hafiflettiler. Çünkü konu ablukayla alakalı. Gazze Savaşı'ndan farklı olarak Özgürlük Filosu ablukayla ilgiliydi. Bu nedenle ablukayı daha çok hafiflettiler. Gıda maddelerinin çoğu girmeye başladı. Hatta temel ihtiyaç maddelerinin dışında şeyler girmeye başladı. Fakat çok zekice bir politika takip ediyorlar. İhtiyaç maddelerinin dışında lüks sayılabilecek şeylerin girmesine izin veriyorlar fakat bazı ihtiyaç maddelerinin girmesine izin vermiyorlar.
Bu, Özgürlük Filosu'ndan sonra mı oluyor?
Evet. Özgürlük Filosu'ndan sonra durumlar epey iyileşti. Bu da kanlarıyla Akdeniz'in sularını boyayan o dokuz Türk'ün sayesinde oldu. Gazze halkının üzerinde onların hakları var. Gazze halkı onlara borçlu. Gazze'ye daha yakın görülenlerin yardımdan kaçındığı bir dönemde Gazze halkına yardım ettikleri için.. Kardeşim Bilal'in de dediği gibi bizim için Türkiye, Gazze sınırında sayılır. Gazze halkına yardımda bazılarının Gazze'ye daha yakın gördüklerini geçtiler. Özgürlük Filosu'ndan sonra Gazze'ye otomobil de girmeye başladı. Özgürlük Filosu'ndan önce Gazze'deki en yeni otomobil 2005 model otomobildi. Gazze, otomobil dünyasından kopmuştu. Elinde eski otomobili olanlar, onu tamir edip binmeye çalışıyordu. Özgürlük Filosu'ndan sonra bazı zorluklar çıkarsalar da otomobil girişine izin verdiler. Fakat hâlâ ortada büyük bir sorun var. Türk Hükümeti'ndeki kardeşlerimizin de bu nokta üzerine odaklandıklarını gördüm. Gazze Limanı'nı gündeme getirdiler ki, bu çözüm yollarından biriydi. Yahudiler zekice bir plan uyguluyorlar. Önceleri ne satın almak için para vardı, ne de satın alacak mal. İnsanların çoğu ya memur veya işsiz. İnsanların çoğunun alacak parası yoktu. Olsa da alacağı bir şey yoktu. Özgürlük Filosu'ndan sonra bazı maddeler bulunmaya başladı. Fakat hâlâ para yok.
Niçin yok?..
Çünkü abluka ihracat özgürlüğünü ve inşaat malzemelerini hedef alıyor. Gazze'deki insanların çoğu çeşmeci, elektrikçi, marangoz, demirci, boyacı vesaire inşaatla ilgili mesleklerde çalışıyorlar. İnşaat sektörü birçok insanı ilgilendiriyor. Birçoğu da ihraç ürünleriyle ilgili işlerde çalışıyor. Örneğin, Gazze'de çok sayıda terzi var. Birincisi dikecek yeterli kumaş yok. İkincisi, dikse nereye satacak? Gazze büyük bir yer değil ki.. Eskiden Yahudiler aracılığıyla ihraç ediyorlardı. Yahudi tacirler Gazzelilerden çok ucuza satın alıyor ve çok daha pahalıya dışarıya ihraç ediyordu. Şimdi o da yok... Ablukadan sonra hiç ihracat yok. Eskiden örneğin çilek ihracına izin veriyorlardı. Ablukayla birlikte bozulmaya terk edildi. Çünkü üretim Gazze'nin ihtiyacının üstündeydi. Bu nedenle çarşılarda üretim masrafının çok altında satıldı. Çünkü çoktu. İnsanlar ekmek yer gibi çilek tüketmiyorlar. Çiçek üretimi vardı. Çiçekler de kötü oldu. Milyonlarca insan için üretilen çiçekler. İnsanlar ne yapsınlar, yesinler mi? Sonuçta hayvanlara yem yaptılar. İhraç ürünleri üretiminde çalışanlar işsiz. İnşaatla bağlantılı işlerde çalışanlar işsiz. Böylece ekonominin düzelmesini sağlayacak sektörlerde abluka uyguluyorlar. İhracatı yasaklıyorlar ve inşaat malzemelerinin girişini yasaklıyorlar. Savaşta evi yıkılanlardan iki yıldır hâlâ çadırlarda yaşayanlar var. Gazze'de hem sıcak var, hem de soğuk. Yazın çok sıcak, kışın çok soğuk.
Yağmurlar da var...
Evet, yağmurlar var. Bazı evler sadece tahtadan. Mesela bizim bir komşumuz var, evi tahtadan. Çivilerle tahtaları çakmışlar, biraz yaklaşıp bakınca içerisi görülür. Yağmur girer, rüzgar girer. Trajik bir durum. Ayrıca bu komşumuz inşaat işçisi. İki türlü sorunla karşı karşıya. Birincisi inşaat malzemelerinin girişi yasak olduğu için işsiz, ikincisi yıkılan evinin yerine yenisini inşa edemiyor. Ablukanın durumu şu anda bu. Kardeşlerimize öncelikle çabaları için çok teşekkür ediyoruz. "Görevini yapana teşekkür gerekmez" derler, fakat gerçekte özellikle görevlerin ihmal edildiği bir zamanda görevini yapanlara teşekkür etmek gerekir. Onlar üzerlerine düşen görevi yerine getirdiler fakat...
Özgürlük Filosu'ndan sonra Libya, İran gibi bazı ülkelerin de benzer girişimleri olmuştu...
Her çaba teşekküre layıktır. Fakat doğrusunu söylemek gerekirse, Allah dilediğini muvaffak kılar. En büyük etki Özgürlük Filosu'nundu. Biz bunun şehitlerin kanının bereketi olduğunu söylüyoruz. Seyyid Kutub, "Günlere andolsun ki yenilmeyeceksiniz; çünkü zafer kanla sulanan yerde biter" der. Onlar canlarını verdiler ve zaferi hak ettiler. Bugün kardeşlerimizden istenen ablukayı kaldırma mücadelesinin sonuna kadar aynı yolda yürümeye devam etmeleridir.
Özgürlük Filosu'ndan sonra arka arkaya başka filoların gönderilmesi bekleniyordu fakat olmadı. Sanki korktular...
Ben de dahil olmak üzere, Gazze halkının Özgürlük Filosu'na saldırı düzenlendiğini duyduklarında hissettiklerini tahmin edemezsin. O gün gece sabaha kadar uyumadık. Sabah oldu. İlk başta yirmi şehit olduğunu söylediler. O anları hatırlayınca şimdi bile titriyorum.
O saatlerde duygularını ifade etmek için telefon etmiştiniz...
Evet. Deliye döndük. İnsanlar dediler ki, "Biz ölüme alışkınız. Bu bizim kaderimiz. Fakat onlar ölüme kendi ayaklarıyla geldiler. Ülkelerinden kalkıp bize geldiler." Bazıları, sanki biz onları çıkmaza sokmuşuz gibi hissetti. İnsanlar için kendi ölümleri kolay geldi, fakat kardeşlerinin ölümünde onlara çok acı duydular.
Özgürlük Filosu'nun ardından bir veya birkaç gemi daha aynı şekilde Gazze'ye yönelseydi ve Gazze Limanı'na gitmek için ısrar etseydi, böylece konu gündemde canlı olarak kalsaydı daha iyi olmaz mıydı?
Biz herhangi bir şey önermiyoruz. Bu mesele, sadece taşınan malların Gazze'ye ulaşmasından öte bu ablukanın kaldırılması meselesidir. Kardeşlerimiz konunun ayrıntılarını bizden daha iyi biliyorlar. Bu nedenle ben kendimde onlara herhangi bir öneride bulunma yetkisi görmüyorum. "Hatırlat, şüphesiz hatırlatma mü'minlere fayda verir" ilkesi doğrultusunda tek tavsiyemiz, şu an üzerinde bulundukları yolda sabit kalmaları ve Gazze'ye uygulanan ablukanın kalkması için çalışmaya devam etmeleridir. Hangi yolu uygun görürlerse onunla..
Siyonist işgal devletinin Gazze'ye yeniden savaş açacağıyla ilgili çelişkili haberler var. Yeni bir savaş bekliyor musunuz?
Bu konuda zaten analistler konuşuyorlar. Benim söyleyeceklerim bu çelişkili yorumları gidermeyecektir. Fakat şahsen ben beklemiyorum.
O zaman soruyu başka bir şekilde soralım. Bu tür haberler Gazze halkı üzerinde nasıl bir etki bırakıyor?
Gazze Savaşı çok ağırdı. Bombardıman, insanlar evlerinden oldular. Fakat savaştan sonra insanlar artık bu tür haberlere aldırmıyorlar. Bu haberlerden çok fazla etkilenmiyorlar. Herkesin belli bir eceli var. Başlangıçta bu haberlere ilgi gösteriyorlardı. Fakat daha sonra "savaş olacak, yok olmayacak" derken olayın sadece kuru gürültü olduğunu hissetmeye başladılar. Gazze Savaşı çok çetindi. Görebilecekleri her şeyi gördüler.
Bölgede bir savaş çıkma ihtimali var mı?
Ben şahsen onu da beklemiyorum. Çünkü bir yararı olmayacak. Onlar kendileri de bunu uzak görüyorlar. Gazze'deki hükümeti bütünüyle ortadan kaldıramadıkları sürece ve Gazze de Batı Yaka'nın bir kopyası gibi olmadığı sürece savaşla alabilecekleri hiçbir şey yok. Gazze'deki hükümetin ve mücahitlerin tamamen yok edilmesi ise Yahudilere göre bile kesinlikle mümkün değil.
İsterseniz biraz da hacdan bahsedelim. Nasıl geçti haccınız?
Hacda bazı insanlarla karşılaştım. Benim Gazze'den olduğumu öğrenince "Mescid-i Aksa'da namaz kılıyor musun?" diye soruyorlar. "Hayatımda hiç nasip olmadı" diyorum, şaşırıyorlar. Filistin ve Mescid-i Aksa hakkında bir şeyler öğrenmek istediğini hissettiğim kişilere çarşıda veya lokantada dahi olsam bir şeyler anlatırım. Hızlıca önemli gördüğüm bazı bilgiler vermeye çalışırım. Bu benim davam ve bunu her yerde taşıyorum. Fakat sadece bilmeyen değil, hem bilmeyen hem de öğrenmeyi ihmal eden aldırışsız biriyle karşılaşırsam onunla ilgilenmem.
Üzüntü verici bir durum değil mi?
Evet, çok üzülüyorum. Gazze halkının Kudüs'e ulaşması ve Mescid-i Aksa'da namaz kılması kesinlikle yasak. Bu hacda Gazze'den bin hacı, Batı Yaka'dan bin hacı ve iki yüz hacı Kudüs'ten vardı. Bu büyük bir fırsattı. Batı Yaka ve Kudüslü hacılarla bir araya geldik. Mescid-i Aksa'dan konuştuk. Yüzleri Mescid-i Aksa'yı yansıtan aynalar gibiydi.
Tehcir tehdidiyle karşı karşıyalar...
Evet. Çok kararlı ve zeki insanlar. Çünkü Siyonistlerle savaşları hile üzerine kurulu. Bizim savaşımız ise çatışma üzerine kurulu. Bizden daha mahir ve daha zekiler. Örneğin Arafat'ta cep telefonlarını şarj için elektrik fişi yoktu. Cep telefonlarını şarj etme ihtiyacı doğdu. Kudüslüler elektrik direğindeki kapağı söktüler ve oradan uzun bir kablo çektiler. Herkes cep telefonunu şarj etti. Gazzeliler de gidip orada cep telefonlarını şarj etti. Çok güzel günlerdi.
Bütün dünya birbirine yaklaşırken ve sınırlar kaldırılırken Filistin halkı Filistin dahilindeki akrabalarını dahi ziyaret edemiyor. Biz buna alıştık fakat hacda Batı Yaka'dan ve Kudüs'ten kardeşlerimizle buluşunca acısını daha çok hissettik.
Sevinci ve hüznü aynı anda hissettiniz...
Evet. Onlarla buluştuğumuz için sevindik. Fakat belki bir daha hiç görüşemeyeceğimiz için hüzünlendik. Yahudilerin baskısına maruz kalmasınlar diye telefonla bile görüşmeyi tercih etmiyoruz. Sadece hacda birkaç gün birlikte oluyoruz, sonra herkes kendi yoluna gidiyor.
Türkiye'ye gelelim... Türkiye'nin dış politikasını nasıl buluyorsunuz?
Türkiye'yle ilgili haberleri takip etmeye çalışıyoruz. Anayasa değişiklikleriyle ilgili haberleri takip ettik. Referandum olduğunda sanki kendi ülkemizin meselesiymiş gibi merakla sonuçları bekledik ve kabul edilmesine sevindik. Özgürlük Filosu'na yapılan saldırıdan sonra Erdoğan'ın Konya'da yaptığı konuşmayı dinliyordum. Gazze'den bahsetti. "Hamas terör örgütü değildir. Onları halk seçti" deyince sevincimden alkışlamaya başladım. Eşim bu halime gülüyordu. Sanki o anda Konya'da mitingde gibiydim. Erdoğan, Gazze'nin kaderinin İstanbul'dan ayrı olmadığını söyledi. Referanduma bu gözle baktım. Türk halkı Erdoğan'ın Gazze'ye bu ilgisinden memnun mu değil mi?
(Kaynak: Filistin Enformasyon Merkezi)