Siyasi mücadele toplumsal realiteyi doğru okumayı gerekli kıldığı kadar ahlaki tutarlılığı ve kimlikte sebatkârlığı da mecbur kılar. Saplantılarla, hamasetle, vesvese ve komplo teorileriyle ciddiye alınabilir bir siyasal mücadele verilemez elbette. İktidara yürüme iddiası hemen her zaman toplumun çok değişik hatta muhalif kesimlerini dahi kucaklamayı gerekli kıldığından kullanılan dil, icra edilen hizmetler ve vaad edilen gelecek vurgusu teoriyle çelişme riski taşır çoğunlukla.
Türkiye’de olduğu gibi siyasete resmi ideoloji ve bu resmi ideolojiyi koruma ve kollama misyonuyla görevli kurumlarla mutabakat sağlamaktan başka seçenek tanınmıyorsa bu çelişme riski hep yüksek ve kroniktir. Bu sebeple Türkiye’de siyaset topluma hizmet için değil uzun süren zorlu yıllarda adeta devlet adına toplumu terbiye etmek şartıyla sivillere tevdi edilmiştir. Tabii “yakın siyasal ve toplumsal tarihi çok fazla irdelenmesin, geçmiş ikide bir kurcalanmasın, tarih iyisiyle kötüsüyle bizimdir ancak mazi hep tatlı bir ortak payda olarak gündem olsun” mantığıyla hareket etmeyi şiar edinenlere söyleyecek pek fazla bir sözümüz yok.
FETÖ’nün Düşmanıysa Koy Sepete
Cumhuriyet’in kuruluş ve son döneme değin işleyiş şartlarını tartışmalardan uzak tutarak yol alabileceğini düşünen yeni bir siyaset ve medya diliyle ‘artık’ daha fazla muhatap olmaya başladık. Vurguladığımız bu ‘artık’ hangi zamanı ve gelişmeleri işaretliyor hepimiz biliyoruz. 7 Şubat MİT Müsteşarını gözaltına alma kriziyle başlayan, el konulmaya kalkışılan MİT Tırları hadisesiyle yükselişe geçen, 17-25 Aralık tuzağıyla level atlayan ve 15 Temmuz darbe girişimiyle altın vuruş yapan Fethullahçı Cunta’ya karşı kucaklaşma ve yenilenme çağrıları daha bir sıklık kazandı. Bir yere kadar normal hatta zaruri olarak karşılanabilecek bir korunma refleksiydi cereyan eden arayışlar.
‘Bir yere kadar’ dediğimizde hemen ‘mesela nereye kadar?’ sorusu devreye girecektir doğal olarak. Siyasette ittifak arayışını ‘beka sorunu yaşanan dönemlerle sınırlı tutmalı’ gibi daraltılmış bir cevaza hapsetmek hiç gerçekçi değil. Ancak zaruret olarak tezahür eden ittifakı bir meşruiyet arayışı hatta rakiplere öykünme ve işlenen suçları silip atmanın ön şartı olarak kabullenme tercihi açık bir intihar yoludur. Maalesef son dönemde artarak karşımıza dikilen tavır tam da bu açık intihar tercihini işaretlemektedir. Fethullahçı Cunta’ya karşı olan her kesimle safları sıklaştırma, ortak nokta ve hareket tarzını arttırma modası şimdilik pek sevimli ve çok sağlam yol gibi gözükse de işin aslı tam aksi sonuçlar doğurmaya adaydır.
İşin tuhaf tarafı daha düne kadar Fethullah Gülen ve Cuntasına sevgi, sadakat ve hayranlıklarını deklare ederek yer tutan kimi isim ve çevreler şimdi aynı rolü Doğu Perinçek ve Devlet Bahçeli’ye yönelik olarak üretmekte ve büyütmektedirler. Bahçeli ve Perinçek ile kurulan mutabakattan yeni bir milli mücadele destanı yazılacağına dair çok sayıda analiz kamuoyuna arz edilmektedir hayret verici bir biçimde. Garip ama Bahçeli ve Perinçek’in geçmişte veya bu dönemde sergilediği siyasete yönelen eleştirileri herkesten önce ve herkesten daha çok bu çevreler bloke etmekte ve fitnecilik olarak damgalayıp jurnallemekteler. Adeta geleceği garanti altına alacak milli ve yerli siyasetin, milliyetçi ve ulusalcı karakterin Atatürkçülük ortak paydasından başka bir ilke üzerinde kurulamayacağına dair mutabakat zaptı tutulmuş!
Yeni İttifaktan Anladıkları
Ne tavsiye ve eleştiriye tahammül ediliyor ne de siyasal ve toplumsal gerçeklikle çatışan sentetik formüllerin iflasa sürükleyici tuzaklarla örülü tecrübelerini tekrarlayarak ancak duvara toslanacağına ilişkin uyarılar dikkate alınıyor. Atatürk ve Kemalizm hem ideolojik olarak 2019 seçimlerine endekslenerek yeniden üretiliyor hem de siyasal kaos üretiminden darbeciliğe kadar uzanmış Kemalist kadrolarla safları sıklaştırarak zafer elde edileceğine dair saçma hayaller kuruluyor.
Teşkilatlar ve yerel yönetimlerle alakalı beklenen değişimin temel sorunlarından biri de meğer Atatürk üzerinden sosyolojide pozitif etki oluşturacak mesaj, sembol ve icraatların sergilenememiş olmasına bağlayan sözleri işitiyoruz hayretle. Kavga ve gerilim istenmiyorsa Cumhuriyet’in kuruluşu, işleyişi, askeri darbeleri tetikleyen faktörleri, yasaklar ve yolsuzluklarla örülmüş resmi ideolojiyi, ülke ve toplumu ipotek altında tutmuş Kemalist kadrolara karşı verilen mücadeleyi tümden gündemden çıkarmak gerekiyormuş. Teklifleri ‘susun, konuşmayın, eleştirmeyin’ bile değil. “Atatürk’ü, Atatürkçülüğü ve Kemalist Cumhuriyeti sorgusuz sualsiz sevin ve sadakat gösterin”den ibaret bir hapla 2019’a kadar uçmamızı teklif ediyorlar.
Atilla İlhan’dan Doğu Perinçek’e oldukça geniş bir yelpazeden Atatürkçülük ilhamı alan ve ilhamı veren bu yeni kuşatıcı teori-politika içe dönük olarak bir o kadar da keskin tasfiyeci bir siyaseti öngörüyor. Sadece toplumsal alanda etkili olan İslamcıları değil bizzat AK Parti içinde yer almış kurucu isimleri dahi gaflet, dalalet ve hıyanetle suçlayarak diskalifiye etmeyi hedefleyen bir teori ve koordinasyon merkezi yapıyor bu işleri. AK Parti’ye ve topluma Atatürkçülük ve Kemalist Cumhuriyet aşılama ihalesini üstlenen mezkûr şebeke bakalım nasıl bir başarı ve zafere imza atacak!
Yeni Akit