Zehra Çomaklı Türkmen’in konuşmacı olduğu programa yoğun bir katılım oldu. Zehra Hanım konuşmasında özetle şu görüşleri dile getirdi.
Vahyin aydınlığı ile yaşamada öncü modelimiz olan Rasulullah’ın (s) da bir tespitine göre her doğan insan fıtrat üzere doğar. Yani her çocuk doğruya, iyiye ve adalete meyilli olarak dünyaya gelir. Ancak ilk bilgisini aldığı ebeveyninin onu Hıristiyan, Yahudi veya başka bir dine, kimliğe sokabileceği de belirtilir.
Bizim için beraberliklerimizde veya aile oluşumunda ki model Peygamber ve onun inanç toplumu, vahiy toplumu olmalıdır. Ve gerçek kardeşlik, bu birliktelik içinde ikame olunan inanca, düşünceye dayanarak değer aynılığı taşıyan mü’minlerin kardeşliğiyle, beraberliğiyle veya evlilikleriyle mümkün olmalıdır.
Ancak günümüzde modernleşmenin biçimlendirdiği hayat şartları bireyi de, toplum hayatını ve aileyi de etkilemekte, değiştirmektedir. Ekonomik faktörler daha fazla ön plana çıkmış, evlilikler el yordamıyla oluşturulur olmuştur. Takvadan çok ekonomik güç veya geçici güzellikler gibi öğretilmiş faktörler ve beğeniler ön plana geçmiştir. sonuç olarak da gergin, pamuk ipliğine bağlı ve pragmatik dengeler üzerine kurulu aileler üretilmeye başlanmıştır. Aile, İslami şahsiyet sahibi kadın ve erkeğin fikri ve bedeni huzur ve tatmin bulacağı, sosyal bir dayanışma nüvesi oluşturacakları bir sorumluluk alanı olmaktan çıkmış; adeta maddi zevk ve ölçülerle değerlendirilen ekonomik veya biyolojik zorunlu bir sosyal ortaklık gibi görünmeye başlanmıştır. Tabiri caizse ev arkadaşlığı, kirayı paylaşma…
Yaşadığımız ülkede ne yazık ki evlilik öncesi gençlere de, rüşd yaşına gelene kadar çocukların eğitimi ile iligili anne-babalara da sunulacak sahih, sağlıklı ve çağdaş sorunların üstesinden gelebilecek yeterlilikte bir eğitim müfredatına veya bu konuda yaygın ideal modellere sahibi olmak ihtiyacımız oldukça fazla. Bu konularda yeni yeni yeşeren çabalar söz konusu..
Müslüman anne ve baba için çocuklarının ilk eğitiminin kendi sorumluluklarında olduğu Kur’an’a göre açık bir durumdur. Rabbimiz, Tahrim Sûresi’nde de hem kendimizi hem çoluk çocuğumuzu cehennem ateşinden korumamızı istemektedir.
Çocuğun üç evresi vardır
-Doğum ve bakımı
- 6 yaş ve üstü, çocuğun kişiliğinin şekillenmesi, kimliğinin oluşması bakımından oldukça önemli bir dönem.
- Ve ergenlik dönemi.
Bu üç ayrı evrede Müslümanlar olarak çocuklarımızı nasıl eğitmeli ve onları sağlam temeller üzerine oturmuş birer birey olarak yetişmeleri için neler yapmalıyız.
Öncelikle Kuranı Kerimde Allahu Tealanın çocukla ilgili , onların nasıl bir fonksiyon taşıdıklarıyla ilgili bizlere ip uçları vermesi açısından bazı ayetlerden örnekler vermek istiyorum.
1. “O mal ve oğullar, dünya hayatının (gelip geçici) süsüdür. Baki kalacak Salih ameller ise, Rabbinin katında karşılık bakımından da hayırlıdır, umut bağlamak için de hayırlıdır.” (Kehf, 18/ 46)
2. “Çocuklarınız ergenlik çağına girdiklerinde, kendilerinden öncekiler (büyükleri) izin istedikleri gibi onlar da izin istesinler. İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklar. Allah alîmdir, hakîmdir” (Nur, 24/ 59)
3. “Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır.” (Münafikun, 63/9)
4. “Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tövbemizi kabul et; zira, tövbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin.” (Bakara, 2/128)
Kur’an bütünlüğü içinde olayı ele aldığımızda çocukların sevilen, şefkat duyulan varlıklar olduğuna; ama aynı zamanda bir imtihan vesilesi de olabilecekleri üzerinde sıkça durulduğuna rastlamaktayız. Yani Allah’u Teala çocuk eğitimimiz alanında da bizlere ölçü edineceğimiz önemli işaretler göstermişti.
Hz Peygamber çocuklara nasıl yaklaşmış;
1-Hasan su ister o esnada Hüseyinde uyanır ve su ister. Peygamber suyu Hasana verir. Fatıma babasına, - Hüseyini daha mı az seviyorsun der Peygamber hayır suyu önce Hasan istedi ve ona verdim….
2-Pozitif ayrımcılıktan yana olduğunu görmekteyiz. “ Çocuklarınızın arasını eşit tutun. “ Eğer ben birini üstün tutacak olsaydım, kızları üstün tutardım”…
3-Yine dünyevi konularda birlikte olduğu kişilere söz hakkı verdiği yerine göre çocukla çocuk olduğu söylenir. Ergenlik çağına gelmemiş çocukların biatlarını kabul etmiş olması da onlara verdiği değeri gösteriyor. Yani çocukların duygu ve düşüncelerine de gereğince önem gösteriyor.
4-Koşu yarışı yapan çocukları görünce O’da aralarına karışır, onlarla beraber yarışır.. kazanana ödül olarak devesinin üzerine alır ve Medine sokaklarında gezdirirmiş. Sonrada sohbet eder…
5-Rafi Bin Amr anlatır: Ben küçükken Ensarın hurmalarını taşlıyordum. Beni yakalayıp Resulullaha götürdüler. Bana sordu niçin başkasının hurmalarını taşlıyorsun? Açlık sebebiyle dedim. Bunun üzerine taşlama kendiliğinden yere düşenleri ye dedi. Ve sonra Allah seni doyursun diye bana dua etti. (Ebu Davud- İbni Mace- Tirmizi)
6-Yine bir çocuk müezzinin taklidini yapıyor ve ezanla alay ediyormuş. Hz Peygamber onu yanına çağırarak sanki ezanla alay ettiğini anlamamış gibi ciddi bir tavırla –“haydi bize de bir ezan oku” der çocuk utanır ve bunun üzerine güzelce ezan okur peygamber sırtını sıvazlar ve cebine birkaç kuruş verir mübarek olsun der. Çocuk şaşırır.Ve sonra yıllarca Mekkede müezzinlik yapar.
7-Medinede bir anne sokağa kaçan çocuğunu eve getirebilmek için “gel bak sana ne vereceğim” der. Olaya şahit olan peygamber sorar:
-“Çocuğa ne vereceksin?”
Anne hurma vermek istediğini söyleyince de peygamber uyarır
– “Dikkat et sana gelirde bir şey vermezsen doğru yapmamış olursun….”
Gözlemleyebildiğimiz kadarıyla ailelerin çocuklarının eğitimi üzerinde yaptıkları bazı hatalı davranışlar da şunlardır.
1-Ebeveynlerde her şeyi kurumlardan beklemek gibi ciddi bir zaaf gözlemliyoruz. Aileler çocuklarını gönderdikleri kurumlara aslında kendi sorumluluklarını yüklemeye çalışıyorlar. Oysa ki söz konusu kurumlar çocuğun ailede aldığı eğitimi pekiştiricidir. Yani asıl eğitim ailede verilir.
2- Diğer bir hata ise çocuk eğitimi konusunda karşılaştığımız sorunlar karşısında pedegog veya çocuk eğitimcilerinden acil reçeteler beklemektir. Oysa insan yapısı tek boyutlu değildir. Kuran 23 senede insal oluyor…Bu nedenle de her çocuk kendi içinde değerlendirilmeye tabi tutulmalıdır.
3- Din eğitimi konusundaki çabaların dengeli olması önemlidir. Dindar aileler Kur’an eğitimini, Kur’an ezberini çok önemsemektedirler. Bu ihtiyacı öncelediklerinde bazı gereklilikler gözlerinden kaçmaktadır. Oysa asıl olan, çocuğun sosyalleşeceği, özdeşim kuracağı ve değer yargılarını kazanacağı ortamlarda bu tür eğitime ve öğrenime muhatap olunmasıdır.
4- Din eğitimi adına yapılan önemli yanlışlardan biri de çocuğun fıtratına aykırı tutum ve davranışlarda bulunmak. Mesela, solak bir çocuğa zorla sağ elle yemek yedirmek ve «eğer şu elinle yemezsen Allah seni yakar, Allah seni sevmez» tarzında yanlış söylemlerle fıtrat zorlanmaktadır. Bu hali düzeltme veya eğitme gayreti başka, zorlama olayı başka bir durumdur.
5- Çocuğun başkalarıyla çok sık kıyaslanması yıpratıcıdır. Model önemlidir; ama sunduğumuz modelin kim olduğu daha önemlidir. Aileler çocuklarını belli bir hedefe doğru harekete geçirmek, istenen doğrultuda çaba göstermelerini sağlayabilmek için ve onları gayrete getirmek için herhangi biriyle kıyaslarlar. „Bak kardeşin, ablan veya falanca çocuk ne kadar başarılı, ya da uslu, komşunun çocuğu kadar olamadın“ gibi… Çocuk kıyaslanan kişilere karşı olumsuz bir tavır sergiler. Bu nedenle hayatı daha da boş vermeye başlayabilir. Üstelik kıskançlık, kin ve nefret duygusu daha da yoğunlaşabilir. Oysa kıyas yerine örnek gösterme yöntemine baş vurulabilir. Kur‘an‘da İsmail, Yusuf gibi iyi çocuklar; Hz. Nuh‘un boğulan isyankar çocuğu gibi kötü modeller, Hz. Adem‘in iyi ve kötü iki oğlu üzerinden örneklendirilebilir.
6- Onlarla konuşurken ifade şeklimize dikkat etmek…Kuran’ında vurgusu bu yöndedir..
İbrahim (as) babasına “ey babacığım..”
Nuh (s) oğluna “ey oğulcuğum..”
7- Geleneksel eğitime karşı çıkıp modern bir eğitime tamamen yönelmek…Batılı kitaplara göre çocuk yetiştirmek…
Tabii ki yaşadığımız toplumda hayatımızın büyük bir alanını kuşatmış olan Televizyondan bir anda sıyrılıp kurtulmak sanıldığı kadar kolay değil. Ama acizane birkaç öneride bulunacak olursak:
-Öncelikli olarak televizyonu evin en az göze çarpan bölümüne yerleştirmemiz gerekmektedir. Ulaşması zor olan her şey daha az dikkat çekecektir.
-Yemek yerken lütfen televizyonumuzu kapatalım. Eminin ki yediğimiz yemeğin tadını o zaman daha iyi anlayacağız.
-Televizyon izleme konusunda tavrımızı net bir şekilde ortaya koymamız gerekmektedir. Hatta haftanın bazı günlerini televizyonsuz günler olarak ilan edebiliriz. Yine televizyonu çocuk bakıcısı olmaktan çıkarmalıyız.
- Çocuğumuzu televizyonla cezalandırıp yine televizyon ile ödüllendirmemek gerekir. İzleyeceği programları mümkün mertebe bizler seçecek olursak çocuğumuzu televizyonun zararlarından büyük oranda kurtarmış oluruz .
Bu süreçte çocuğumuz bizlere canının sıkıldığını sıkça söyleyebilir. Lütfen kaygılanmayalım. Sadece biraz daha sabırlı olmamız gerekmektedir. Eminim ki çocuğumuz bizim kararlılığımız karşısında televizyon seyretmiyor olmasının karşısına daha yaratıcı oyunlar bulacak ve zihin dünyası daha aktif hale gelecektir.
Hz Alinin güzel bir sözü var… çocuklarınızı kendi zamanınıza göre değil, onların yaşayacakları zamana göre yetiştirin….
Kendinizi ve ailenizi yakıtı taşlar ve insanlar olan Cehennem ateşinden koruyun…
Program katılımcıların soru ve katkılarıyla sona erdi.