Haksöz Dergisi Yazarı Hamza Türkmen sunumunda özetle şu konulara değindi:
Konu başlığındaki Yerlilik ve Millilik kavramları kavramsal bir tartışmayı gerektiriyor. “Türkiye”, Osmanlı sonrası yeni icat edilmiş bir ülke, “Türk Milleti” de yine sonradan icat edilmiş ulus bir toplum, dolayısıyla bir medeniyet değişimine uğradık. Osmanlı, İslam medeniyetine ve kültürüne aitti ama mağlup oldu, zayıfladı ve eridi, yerine ise maalesef içimizdeki batıcı işbirlikçiler ve emperyal egemenler eliyle ilk defa tüm ümmet coğrafyasına Türkiye bir model olarak sunulurken, peşinden krallık, şahlık, cumhuriyet adlarıyla Türkiye'yi taklit eden yeni ulus devletler kuruldu ve neticesinde ellerimiz birbirinden koparıldı. Müslümanlar da bu olup bitenlerin karşısında bir geçiş sürecine girdi ve bu süreç hala devam ederken, kavramlarımız karmakarışık durumda... Mesela Millet kavramı, Osmanlıcada da Arapçada da insanların dini ve şeriat demektir yani ulusçulukla, kafatasçılıkla ilgili bir kavram değildir.
Millet, dini bir topluluğu temsil eden bir kavramdır ama Avrupa'da oluşturulan ulus kavramı tamamen seküler, dini dışarıda bırakan insan topluluğudur. Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde yani daralma artık en üst seviyeye geldiğinde çare olarak İslamcılığın ve Osmanlıcılığın bittiği bu noktada "Türk nation" oluşturulacak ama tabi o zaman ulus kavramı daha henüz yok. Yeni oluşacak bu Türk toplumuna ne isim verileceği hususunda Osmanlı ricali tartışıyordu. Ahmet Cevdet Paşa, Türk ümmeti diyelim derken, Osmanlının bir takım aydın entelektüelleri "Türk kavmi" teklifini sundu ancak Ziya Gökalp ve onun gibi düşünenlerin Türk Milleti diyelim önerisine karşın diğerleri, Türk Milleti ifadesine, Millet toplum adı olmadığı için denilmez diyerek itiraz ediyorlar. Sonunda bu yeni oluşturulacak topluma bir isim verme konusunda , ırkçı bir Türk ulusu üzerinde ısrar edenler inisiyatif alarak baskı kurdular ve 1928 yılında, yabanlaştırıcı, batılılaştırıcı, İslam’dan uzaklaştıran resmi dini İslam maddesinin anayasadan kaldırıldığı asıl devrim yapılmıştır.
Bugüne gelirsek; milli ve yerli olmak bu milleti kabul etmektir. Fakat hangi millet sorusunu sormak gerekiyor, yani bu millet CHP'nin milleti mi? MHP’li Türkçülerin milleti mi? Yoksa Mehmet Akif'lerin kabul ettiği anasır İslam, ümmetin bir parçası olan bu topraklarda yaşayan müslümanların milleti mi? Gerçek ve resmi politik zeminde söz sahibi Tayyip Erdoğan'a göre bu soruların cevapları pozisyona göre değişiyor. Bazen Tayyip Erdoğan'ın dilindeki millilik ümmetin bir parçası olan, bir çok yerde milleti 33 ana dili farklı etnik yapıdan oluşan bir müslüman toplum olarak değerlendiriyor. Bazen de özellikle 15 Temmuz’dan sonra sıklıkla 2200 yıllık Türk devletinden bahsediyor yani konjonktüre, reel politikanın iniş çıkışlarına göre tabloyu karıştırıyor ki MHP ile olan ittifak seansları bunları kendisine söyletiyor.
Mckinsey meselesi de, bu sözü edilen 2200 yıllık Türk Devleti tezi gibi bu yerli ve milli formla çelişiyor. İster ırkçı, ister sentezci, isterse İslam merkezli millilik ve yerlilik düzeyinde baksın bu hadise yerlilik ve Millilik ile çatışıyor. Bir de bu ülke de köksüz, buralı olmayan ve milliliği beyaz ırka dayandıran batıcı tiplerin varlığından söz edebileceğimiz gibi, ortak paydası İslam olan, ayağı toprağa basan bir yerlilik anlayışı da vardır. Yerlilik ya da yerellik, yabancılaşmaya karşı duruşu itibariyle olumluyoruz ama diğer taraftan, Ali Şeriati'nin dediği "öze dönüş"teki kastının Kur’an olmadığı tamamen yerelliğe bir dönüşün vurgulandığı bu tezin içinde İslam var ama bunun sahih bir İslam olmadığı sosyolojik bir gerçekliktir.
"Millilik ve Yerlilik" denildiğinde milleti daha çok heyecanlandıran şey milliyetçilik olmaktadır. Netice itibariyle bu kavramların hepsi tashihe muhtaçtır.
Seminer soru-cevap, katkılar ile son buldu.