İşte Yeşil'in açıklamalarından satır başları:
Yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarının sağlıklı yürütülmesini engelleyen siyasi irade ile hukukun üstünlüğü darbe almıştır. 138’nci maddesi fiilen rafa kalkmıştır. Nefret suçu oluşturan söylemlerle toplum kutuplaştırılmaktadır. Siyaseti bir savaş olarak gören bir anlayışla toplumsal barışa büyük zararlar verilmektedir. Toplumun farklı kesimleri ötekileştirilmekte, hatta şeytanlaştırılmaktadır. Bütün bunlardan dolayı ülkenin huzuru ekonomisi büyük bir risk altına girmiştir. Demokrasi ilkeleriyle bağdaşmayan bu durum Türkiye’deki bütün vatandaşların ortak sorunudur.
Bu anlayışla, bir, memleketteki antidemokratik gidişatın bir parçası olarak hizmet hareketine yönelik yoğun bir linç kampanyası yürütülmektedir. Sıkça zikredilen paralel yapı ananas cumhuriyeti örgüt çete darbeci in haşhaşi alim müsveddesi sahte peygamber kula kulluk yapanlar gibi öfke içeren itham hakaret iftiralarla nefret suçu işlenmektedir.
Kefen giyen insanların öl de ölelim sloganları atmaya başladığı, ürpertici devlet geleneklerinden bahseder olduğu bir ülkede tarihteki acı olayların tekerrürü akıllara gelmektedir.
İki, anayasal düzen güçler ayrılığı adına sayın cumhurbaşkanını göreve çağırıyoruz. Kendilerinin yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarında yaşanan, müdahalelileri araştırmak üzere, anayasanın verdiği yetkileri kullanması kamuoyunun beklentisidir. Cumhurbaşkanının yapıcı yaklaşımı, toplumsal barışın dinamitlenmemesi, ülkenin farklı kesimlerinin siyasi medyatik toplumsal linçe tabi tutulmaması, adaletin temini adına elzemdir.
Üç, yolsuzluk ve rüşvetten tutuklu bulunanlar için dahi masumiyet karinesi mevcut iken, hizmet hareketinin hedef gösterilmesi haksız hukuksuz ve adaletsiz bir durumdur. Paralel yapı çete örgüt gibi iddialarla ilgili, eğer somut deliller var ise hukuk zemininde inceleme yapılması demokratik hukukun gereğidir. Ağustos ve Aralık açıklamalarımızda, hükümetin elinde delil varsa bir an önce yargıya teslim etmesini talep etmiştir. Bu iftiraların hiçbir delil öne sürülmeden, defalarca tekrar edilmesi, nefret suçudur.
Dört, son günlerde camia hedef alınarak kullanılan nefret dilinin, ortak geleneğimizi bir arada yaşatma idealimizi tahrip ettiği aşikardır. Muhterem Fethullah Gülen'in kim olduğunu, ideallerini, söylemlerini, yaşayışını 60 yıldan bu yana, yurt içi ve yurt dışında milyonlarca insan çok iyi bilmektedir. Yakın zamanda başka bir iftirasıyla gündeme gelmiş olan, içişleri bakanının kullandığı ifadeler siyasi tarihimizin en talihsiz beyanlarından biri olarak hatırlanacaktır.
Camianın gönüllüleri, muarızları kendilerine hangi kabul edilmez üslupla muamele ederlerse etsinler, anayasanın çerçevesinden asla ayrılmayacaklardır. Gayri meşru yollara tevessül etmeyeceklerdir. Hizmet camiası ülkesini seven her bireyin yaptığı gibi hakkını ve hukukunu savunmaya devam edecek. Bu duygu ve düşüncelerle kamuoyuna saygıyla arz ederiz.
Başbakan ısrarla bir örgütten bahsediyor. Siz bu örgüte bir operasyon bekliyor musunuz?
Örgüt kavramıyla ifade edilen şey hizmet camiasına kesilmek istenen bir elbise ise, vicdanların akılların anlayış ve çalışmalarla örtüşmediği ve bu kıyafetin bu bedene olmayacağı aşikardır. Bir takım bilgi belge üreterek bir şeyler yapılacaksa, bu sadece camia için bir tehlike değil, sahip olduğumuz hukuk adına büyük bir cinayettir.
Hareket geçmiş yıllarda da, vesayet dönemlerinde, iktidarın demokratik anlayıştan uzak olduğu dönemlerde, bu kavramlara muhatap olmuş, hatta bu kavramlarla davalara muhatap olmuş, soruşturmalar sonucu, berat etmiştir. Dolayısıyla bugün, hakkında beraat ettiği meselelerle alakalı tekraren örgüt ve çete iddiaların gündeme gelmesi, bir hukuki olmadığı ortadadır, iki bilgi belge ve delil, zanlılar hakkında, o biten davalardan sonra açılan bir tek dava olmadığı halde, hala bu kavramların kullanılıyor olması tamamen algı yönetimine matuf kullanılan kavramlar olduğunu görüyor ve düşünüyoruz.
Somut olarak Cumhurbaşkanı’ndan ne yapmasını istiyorsunuz?
Devletin işleyişinden birinci derece sorumlu olan en üst merciiyi temsil ediyor. Hukukun ihlal edilmesi meselesi, ilgili tasfiyeler, fişlemeler konusunda araştırmalar yapabilir. Bir diğer noktada bugün üzülerek söyleyelim ki, 76 milyonun iktidar olmasına rağmen kullandığı dil itibariyle taraf konumundadır. Aslında ona ait çözmesi gereken meseleleri, çözme imkanından uzak olduğunu görüyoruz.
İnternette sözde cemaat adına Süleyman isimli kişiye ait ses kayıtları var. Burada 78 AK Partilinin istifa edeceği, seçimlere kadar hükümetin dağıtılacağını, tuzluğu taşı koysa milletvekili yapabilecekleri ifade ediliyor. Siz tanıyor musunuz? Kim bu Süleyman?
Bir iki noktayı dikkatiniz çekmek istiyorum. Son 6 aydan bu yana, gayri kanuni olarak sayın Gülen’in dinlendiğini okumuşsunuzdur. Bu dinlemeler servis edilmezden önce, bazı kasetlerin montajlanarak piyasaya sürüleceği açıklamalarını okumuştur. Bundan bir hafta sonra kasetlerin servis edildiğini, çok ciddi kara propagandaya malzeme olacak şekilde içeriklerin hazırlandığını görüyoruz. Süleyman denen kişi otuz yıldır ne gördüm ne duydum. Hizmet bugüne kadar siyasi mühendisliğe soyunma gibi hiçbir faaliyeti olmamıştır. Burada iddia edilen meseleler, aslında birilerinin hizmete yakıştırmaya çalıştığı algıları, kurgulanmış konuşma metni olduğunu görüyoruz. Süleyman denilen bu zatın da, aslında bu şahsın hizmetle ilişkisinin olmadığı, söylediklerinin hizmetin üslubu ve gündemi olmadığı nazarımıza sunuldu.
Sayın Gülen’i meslek hayatının bir çok dönemde ziyaret etmiştir. Partilerinden ayrılmak isteyen kişilere bugüne kadar Gülen’in ayrı bir proje kapsamında bir şey söylediğini hatırlamıyorum. Hakan Şükür’e, asla ayrılma diye ısrar ettiğine şahidiz. İdris Bal’ın açıklamalarında, eğer benim sayın Gülen’in talimatıyla istifa ettiğimle ilgili bir belge varsa vekillikten istifa edeceğim dediğini biliyoruz.
Başbakan Erdoğan’ın istifa eden milletvekillerine dair, tuzluklar sızmış, çete liderinden talimat alıyorlar ve vaiz lobisi sözleri var. Mehmet Ali Şahin’in açıklamaları oldu, bırakmıyorlar mı yoksa diye. Sizlerde bunun karşılığı nedir?
Hocaefendinin, Mehmet ali şahin beyin sözünü söyleyelim, orada kalması mevzusu ile alakalı değişik zamanlarda kendi açıklamaları olmuştu. Sağlık sebebiyle gitmişti, daha sonra cebri inzivayı tercih ettim demişlerdir. Fakat gerek başbakanın, farklı siyasi kişilerin hocaefendiyi davet ettiklerini hatırlıyoruz. Ben bir noktaya dikkat çekeceğim. 11 yıldan bu yana mevcut iktidar sanki yeni bir güne doğmuş gibi kavramlarını değiştirmiş olduğunu görüyoruz. Dikkatinizi çekmek isterim, hizmet 50 yıllık süreç içinde ilkelerinden en ufak bir tavizde bulunmadan bugüne kadar gelmemiştir. Hizmetin ak parti ile arasında bir menfaat, bir beklenti gibi bir hedefi ve hesabı asla olmamıştır. Tamamen ülkenin demokratikleşmesi, AB sürecine katkı beklentileriyle desteklenmiştir. Fakat ne olduysa 17 Aralık’tan sonra AK Parti yep yeni bir söylem, kavramlarla karşımıza çıktı. Hizmet bugün yine aynı şeyleri söylüyor. Aynı ölçüleri muhafaza ediyor. Fakat gel görün ki, 17 Aralık’tan sonra kullanılan kavramlar, milli orduya kumpas kurmaktan tutun, yanılmışız, sezememişiz sözleri 11 yıllık geçmişi adeta görmemezlikten gelen veya inkar eden bir duruşla ifade edilmesi esef ve üzüntü vericidir.
O dönemde sayın Gülen’i ziyaret eden AK Parti vekillerinin, emirlerininiz var mı efendim üslubunda konuştuklarını biliyoruz. Acaba 11 yıl içinde parlamentosunda kimin tuzluk, kimin kaşıklık olduğunu fark edemediler de 17 aralık’tan sonra bazılarının tuzluk olduğunu fark ettiler? Aslıdna şok hangisidir, yürünen 11 yıllık yol mu doğrudur? Yoksa 17 Aralık’tan sonraki yol mu doğrudur? Bunu ben kamuoyunun vicdanına bırakıyorum.
Hükümet kanadı cemaati, cemaat de hükümeti aynı argümanlarla suçluyor. Bunlardan hareketle, belli endişeleri dile getirdiniz. Ciddi bir kaygınız mı var ki bugün bu çağrılarda bulunuyorsunuz?
Kaygımız şahsi değil. birilerinin ifade ettiği gibi zümrevi de değil. Kaygımız topyekûn. Biz bir sivil yapıyız. Biz siyaset alanında tekliflerimiz tenkitlerimiz olacaktır.