Yarın Ankara Gazeteciler Cemiyeti’nde seçim var. Gazetecilik; şeffaflığın en yoğun yaşandığı meslek olmalı.
Ama gelin görün ki, Ankara Gazeteciler Cemiyeti’nin genel kurulunun yapılacağına ilişkin haberler, ancak iki gün önce medyaya yansıdı. Ve haberin tamamı da, 5 satırı geçmiyor.
Haberde sadece iki bilgi var. Genel kurulun Cumartesi günü yapılacağı. Bir de, mevcut Başkan Nazmi Bilgin’in tek aday olduğu..
Başka hiçbir bilgi yok.
Sanki kapalı devre bir ülkede yaşıyoruz. Sanki kapalı devre ülkede, kapalı devre bir derneğin genel kurulu yapılıyor.
Onun için de, bilgiler böyle sınırlı veriliyor.
Diyeceksiniz ki, bilgiler cömertçe verilse ne olacak?
Doğru ya..
Bir derneğin başkanı, 18 yıldır değişmiyorsa ve bu değişmezlik, bir de övünç meselesi oluyorsa, hele hele bu dernek bir de gazetecilik mesleği gibi, her gün yenilenen, her gün değişim yaşayan bir mesleğin mensuplarından oluşuyor ise, genel başkan niye, hiç değişmeden, o koltukta sabit duruyor?
Hükümetleri eleştiriyorlar.Milletvekillerini eleştiriyorlar. Ama kendilerine gelince, 18 yıldır aynı başkan ile yönetilmek, sanki bir gurur vesilesi olabilirmiş gibi, bunu bir de ilan ediyorlar!
Bir kişi, 18 yıl boyunca bir derneğin başında olursa, başka ne ile övünülür?
Meslekteki başarılar ile mi, yoksa tribünlere hitap edilecek mal mülk ile mi?
Kural sendikada da değişmez, Gazeteciler Cemiyeti’nde de değişmez.
Alın işte, Gazeteciler Cemiyeti’nin internet sitesinde, neyin övgüsü yapılmış, birlikte okuyalım: “Kaş; Antalya’nın kuzeybatısında, geçmiş medeniyetlere ev sahipliği yapmış, doğa güzeli bir ilçesidir. Yıllarca yol, su, elektrik gibi en temel yaşam gereksinmesinden uzak, kaderine terk edilmişken, 1967 yılında ancak deniz yoluyla ulaşabildikleri Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Beyhan Cenkçi ve yönetim kurulundaki bazı arkadaşlarına ev sahipliği yapar. İşte Kaş’ın kaderinin değiştiği süreç böylece başlamış olur. Cemiyetimiz ilçenin ‘Çukurbağ Yarımadası’ mevkiinden 1 milyon 142 bin metrekare arazi satın alır. Yol ve su sorununu geçmiş hükümetlerden aldığı destekle çözümler. Yarımadanın imar planını hazırlattırır. Belirlenen koşulları yerine getiren 300’den fazla üyemizin her biri, 1500 metrekarelik müstakil tapulu arsa sahibi olur. Bunun dışında cemiyetimiz üzerine kayıtlı, tapuları kasamızda bulunan, toplam 285.000 metrekarelik arazimiz bulunmakta olup, değeri bu günün fiyatları ile yaklaşık 20 milyon Türk Lirasını bulmaktadır.”
Vay canına sayın seyirciler..
Bir ilçeye, bir gazeteciler cemiyeti başkanı ziyarete gidiyor. Sonrasında da o ilçe, elektrik, su ve diğer tüm hizmetlere adeta boğuluyor!
Sanki adamlar gazeteci değil, o ilin valisi, veya o ilçenin kaymakamı. Veya oranın belediye başkanı..
Beyler, siz bu açıklamalarınızla, aslında arka planda yaşanan bazı olayları (!) da ifşa etmiş olmuyor musunuz?
Ne demek, gazeteci ziyaret etti, cemiyet ordan bir arazi satın aldı diye, o yere belediye hizmetlerinin yağması?.. Ne demek, bir gazeteci cemiyetinin, 20 milyon Türk Lirası değerinde deniz kenarında arsası olması?
Siz gazeteci misiniz, yoksa arsa tüccarı mı?
Siz gazeteci cemiyeti misiniz, yoksa bir arsayı alıp, oraya şu veya bu şekilde elektrik, su vs hizmetleri (kimbilir belki de o hizmetleri getirtmek; bir gazetecilik başarısıdır-!-) getirip değerinin katlanmasını sağlayan emlakçı mı?
Eee işte.. İnsanlar başkanlık koltuğunda biraz daha oturmak için, böyle gizli bilgileri farkında olmadan ifşa ediyorlar işte..
Geçtiğimiz hafta, Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanlığı koltuğunu terketmek zorunda kalmıştı, Nazmi Bilgin bey..
Şimdi Ankara Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı koltuğunu da terketmek zorunda kalırsa, ne yapar sonra?..
Basın İlan Kurumu Yönetim Kurulu üyeliği gider. Basın Kartları Komisyonu üyeliği gider. Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu üyeliği gider... Gider oğlu gider..
Onun için, biraz tribünlere oynamak gerekir.
“Cemiyeti şöyle kalkındırdık, böyle zengin ettik” demek gerekir.
Gerekir de, siyasetçileri, bürokratları sürekli eleştirdiğimiz “rant” tuzağına da düşmüş olmaz mıyız acaba?
Ne dersiniz Nazmi bey? “Tek adayım, koltuğum da sağlam” dediğinizi duyar gibiyim..
Öyle ise, bize de, “Nice 18 yıllara” demek düşer.. Değil mi, “değişmez, değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez; sayın başkan!”
VAKİT