İnsanlık tarihi boyunca toplumlar, yekdiğeriyle haberleşmek, içerisinde yaşadıkları çağı, dönemi tanımlamak, konumlandırmak ve birde ahval-i dünya ile ilgili bilgi sahibi olmak adına birçok iletişim aracını ya icat ettiler, ya da bu araçları alıp kullanmaya çalıştılar.
Baştan belirtelim ki, materyalist eğilimin iddia ettiği gibi toplumlar nezdinde ilkellik olgusu varlık sebebi açısından hiç mi hiç varit olmamıştı. O olsa olsa, sadece materyalist eğilimlilerin ‘bilimsel’ kuruntuları ve çağdaş bir hurafeden ibaretti görüldüğü ve yaşanılan tecrübelere nazar edildiğinde!
Dememiz o ki, ilk insan topluluklarından günümüz toplumlarına kadar insanlar her zaman akıllarını çalıştırdıkları, eşyanın künhüne vakıf oldukları, hakikatine ulaştıkları ve her olay ve olguyla ilgili olarak da bir hikmetin varlığına inandıkları oranda müsbet bir gelişim sergilemişler ve hayatın tümü açısından, mevcut verilerden yola çıkarak bilgiye önem vermişler ve haliyle de iletişim araçlarıyla da ilgilenir olmuşlardır.
Ki, bizce iletişim araçlarının neşvünema bulmasında her şeyden önce kalemin ön plana çıktığını görürüz. Şekli dönem dönem, farklılık arz etse de bilginin –yanlış ve doğru-kalıcı hale gelmesinde onun önemli bir yeri olduğu görülür.
Kendini “En iyi haber” (38/67)olarak vasıflandıran Kur’an’da kaleme atfen “Allah kalem ile yazı yazmayı öğretti!” (96/4)vurgusunun öne çıktığı görülür.
Bir araç olan kalem vasıtasıyla en basit ticari hesaptan tutun da önemli bilgileri içeren nice kitap vs. o vasıtayla kayda geçmiş olmaktadır.
Kalemin konumuz açısından birde iletişim araçları yönü söz konusudur. Matbaanın icadından önceki dönemlerde karşı tarafa iletilmesi gereken bilgiler o nesne vasıtasıyla kayda geçiriliyordu!
Daha otuz-otuz beş yıl öncesine kadar eski bir bilgilenme yöntemi olan destanın, bir münadi(Nida eden-seslenen) yani çağrıcı vasıtasıyla yaşadığımız ülkenin her köşe, bucağına kadar girdiği ve bu yolla da dönemin gazetelerinde arayıp da bulamayacağınız aile dramlarından haberdar olabiliyordunuz…
Düşünün siz herhangi bir Anadolu kasabasında, şehrinde yaşıyorsunuz, orada pazarın kurtulduğu gün veya günlerde, siz pazardan alış veriş yaparken bir münadinin omzuna astığı, ya da elde tuttuğu sepetinde gezdirdiği A-4 büyüklüğünde bir iki sayfadan oluşan ve bir halk aşığının kaleminden çıkmış olan destansı şiirleri bir, iki lira gibi cüz’i paralarla alıp ta bilmem nerenin hangi köy ya da kasabasındaki aile dramından, ölümden, kalımdan vs. haberiniz oluyordu…
Ama sizi temin ederim ki, sizleri nice acılara, tarifi imkânsız sıkıntılara, hayıflanmaya gark etse de ‘matbu destanlar’ eminim ki bu günün gazete müsveddelerinden daha anlamlı, daha güzel ve daha estetikti!
Belki tek bir eksikliği olsa olsa, kasabaların, küçük şehirlerin üçüncü sınıf matbaalarında kolu elle çalıştırılan basit baskı makinelerinde ve dizgisi de kir pas içerisinde ‘ben bilginin ilk adımıyım!’ dercesine size haklı bir istihzayla bakan metalik harflerle kumpas aletiyle yapılmasıydı…
Matbaanın icadıyla birlikte devran değişti ve ardı ardına, batıdan doğuya hemen her yerde el mahsulü kitaplar, dergiler ve en önemlisi de gazeteler yayımlanmaya başladı. Haliyle ilk gazeteler devletlerin, hükümetlerin elde tuttukları, kayıt altına aldıkları belge ve bilgileri içeren ‘resmi’ gazetelerdi, günümüzde de olduğu gibi…
Asıl ilk gazeteler, düşünce dünyalarını yansıtmaya çalışan ideolojik grupların, hem kendi düşüncelerini kitlelere iletmek ve hem de ideolojileri üzerinden dönemin müstebit güçlerine karşı çıkışlarını simgeliyordu. Her yerde olduğu gibi topraklarımızda da Batıcısından, sosyalistine, Türkçüsünden İslamcısına kadar, bir yığın çevrenin sesi, soluğu hükmünde mütalaa edilebilecek gazeteler ve hatta dergiler dünden bugüne gündemimizi işgal edip durmaktadırlar.
Günümüze geldiğimizde sol, sosyalist, sağcı ve milliyetçi/ulusalcı cenahta yayın yapan gazetelerin tümünü sarf-ı nazar edip, bizden, bize yakın çevrelerin çıkarmaya çalıştıkları gazetelere baktığımızda içeriğinde bizden doneler bulunmakla birlikte, zaman zaman bizleri şaşırtan, dahası sükût-ü hayale uğratan yayın organlarını da mebzul miktarda görmekteyiz…
Sıralarsak; bazıları şuan yayınlanmayanlarla birlikte altmışlı yıllardan itibaren Bab-ı Ali’de Sabah, Yeniden Milli Mücadele, Yeni Devir, Milli Gazete, Zaman, Yeni Şafak, Vakit/Akit, Özgün Duruş, Yeni Söz, Doğru Haber, Milat gazetesi vb…
Buna birde baştan beri, günümüze kadar yayımlanan, ya da yayını olmayan Kemalist, sol Kemalist, sağcı ve ulusalcı cenahlarda yayımlanan gazeteleri de ekleyebiliriz: Ulus, Tanin, Hâkimiyet-i Milliye, Cumhuriyet, SoL, Hürriyet, Milliyet, Sabah, Güneş, Radikal, Yurt, Sözcü, Aydınlık, Bir Gün, Özgür Gündem, Azadiya Welat, Her Gün, Ortadoğu, Yeni Çağ, Yeni Mesaj vs…
İsimlerini saymaya çalıştığımız bir, iki gazete haftalık periyotla yayımlandı/yayımlanmaya devam ediyor. Yerine göre, en kötü kültürlenme aracı olan gazete(şimdilerde ise internet!) haddizatında ise yerelden evrensele bir paralellik içerisinde gündemi takip etme açısından önemli bir araçtır. Öyle ki, o kendi ağırlığı açısından klasikleşerek tahtını daha uzun bir dönem koruyacak, önemsiz olmadığını ortaya koyabilecek gücünü gösterecektir!
Zira o, modern dönemin kendi şartları çerçevesinde oluştu ve o günden bugüne kitlelere hem kültür aşılamaya ve hem de haber iletmeye çalıştı çabaladı. Kitleleri, fertleri, kısacası kendi ilgi alanında kalmasını düşündüğü tüm bir dünyayı çeşitli gerekçelerle kuşatma altında tuttu, simülasyonel oyunlara, medyal göz boyamalara başvurarak kendini bugünlere kadar getirdi…
Kitleleri bu tarz yol ve yöntemlerle elde tutma çabasıyla bir yönüyle bize bakan gazete olgusu, esasında içerisine bizi de dâhil ederek emperyalist ağın ana noktasında duran küresel patronların külli çıkarları doğrultusunda dünden bugüne artarak devam etmektedir. Yıpranan modern algı, değişen ilişki biçimleri, modernizme koşut post modern mülahazalar gibi gerekçelerle her alanda başlayan ve devam eden daralmalar, sıkıntılar, -uygarlık ve ekonomik bazlı krizler- değişim ve dönüşümler varlıklarını her şeyden ziyade ağırlığını medyada, özellikle de gazete unsuru üzerinden göstermektedir.
Son dönemde, dünya, yakın çevremiz ve Türkiye bağlamında var olan bazı hadiseleri bu pencereden gözlemleyebiliriz…