Sabah Gazetesi’nin Genel Yayın Müdürü Erdal Şafak çok tartışılması gerektiğine inandığım bir yazı yazdı dün.
Yazı, gazetecilik açısından “ilkesel” bir konuya değiniyor.
İzninizle önce uzun bir alıntı yapacağım Şafak’tan.
“Gazete yöneticileri bazen de bir haberi milli menfaatler adına yayınlayıp yayınlamama ikilemine düşer.
Bu durum geçtiğimiz hafta bizim de başımıza geldi. Türkiye’yi ayağa kaldıracak, günlerce, hatta haftalarca konuşulacak, dahası dünyada da çok geniş yankılar yapacak bir haberin bilgilerine ulaştık. Hayır, siyasetle, siyasilerle uzaktan yakından ilgisi yok. Ekonomik bir konuydu. Daha doğrusu, Türkiye’nin önemli bir ülkeyle ekonomik ve diplomatik ilişkileriyle ilgiliydi.
Son ayrıntıları almak için temas kurduğumuz devletin ilgili birimlerinin temsilcileri ve yine konuya taraf olan ilgili odaların üst düzey yöneticileri gazetemize akın ettiler ve şöyle dediler:
‘Basın özgür ve bağımsızdır. Yayınlayıp yayınlamamaya sadece siz karar vereceksiniz. Ancak yayınlarsanız Türkiye’nin milli menfaatlerinin ağır zarar göreceğini ve patlak verecek sorunun yıllarca başımızı ağrıtacağını bilmenizi rica ederiz.’
Haberin yayınlanması durumunda ortaya çıkacak tabloyu da ayrıntılarıyla anlattılar.
İnanın, bir dakika bile bocalamadık. Batı’nın saygın gazeteleri, örneğin New York Times, Washington Post, The Times, Le Monde gibi, biz de ulusal çıkarlar adına haberi yok saydık. Sadece yırtıp atmakla kalmadık, belleğimizden de sildik.”
Erdal Şafak, dış basını Türkiye’de en iyi takip eden gazetecilerden biri.
Yabancı gazetelerin yayın politikalarını benden daha iyi bilir.
Ama doğrusu ben adını saydığı gazetelerin, Şafak’ın söylediği gibi davranacağına pek emin değilim.
Amerika’yı çok zor durumda bırakan “Irangate” skandalını Amerikan gazeteleri ortaya çıkardı, Amerika’nın “düşmanı olduğu” İran’a silah satıp oradan gelen parayı Nikaragualı isyancılara verdiğini Amerikan halkı kendi gazetelerinden öğrendi.
Bu olayda da Amerikan devleti çok zor durumda kaldı.
Yaptıkları “hatayı” kendi halklarından da dünyadan da saklayamadılar.
Ama diyelim ki Şafak haklı, dünyanın büyük gazeteleri “milli menfaatler” için haber saklıyorlar, eğer öyle yapıyorlarsa ciddi bir gazetecilik hatası içindeler ve kesinlikle onları örnek almamak gerek.
Şimdi Şafak’ın anlattığı olaya bir bakalım.
Bizim devlet “bir iş” yapmış ve bu duyulursa devlet zor durumda kalacakmış.
Bir gazete de bu “olayı” yakalamış.
Ve “milli menfaatler” gereği haberi basmamış.
Durumu iyi anlayabilmek için sanırım bir iki basit soru sormak gerek:
Devlet görevlilerinin bu olayda amacı ne?
Karışık işlere bulaştıklarını saklamak.
Gazetecinin görevi ne peki?
Eğer gazetecinin görevinin de “devlet görevlileri” gibi gerçeği saklamak olduğunu kabul ederseniz, devlet görevlisiyle gazeteci arasında fark kalır mı?
Gazeteci, devlet görevlisi mi?
Gazeteci de devlet görevlisi gibi düşünüp, devlet görevlisi gibi davranmaya başlarsa, gazeteciliği kim yapacak?
Ayrıca, bu “milli menfaatler” muğlak bir alandır.
Bizim devlet görevlilerinin işlediği “faili meçhul” cinayetler de, Susurluk da, Ergenekon da, 12 Eylül darbesinin arkasında Pentagon’un olduğu da, bir vakitler Amerikalılarla yapılan “ikili” gizli anlaşmalar da “milli menfaatlerin” o belirsiz alanına rahatlıkla dahil edilir devlet görevlileri tarafından.
Devlet görevlilerinin bakış açısını benimserseniz, kendinize gazetecilik düsturu olarak “milli menfaatleri” seçerseniz gazeteciliğin ölçülerinden uzaklaşırsınız.
Bunu kavrayabilmek için gazetecinin görevini iyi tarif etmek gerekir.
Gazetecinin temel görevlerinden biri, toplumu ilgilendiren ve toplumdan gizlenen gerçekleri ortaya çıkarmaktır.
Ölçü, bulduğunuz haberin doğru olması ve belgelenmesidir.
Haber doğruysa, doğruluğunu kanıtlayan belgeler de elinizdeyse haberi yayımlarsınız.
Bir haberi yayımlamadan önce, “bu haber kimin işine yarayacak, bu haberden sonra devlet görevlileri ne yapacak, devletin durumu ne olacak” diye sormaya başladığınızda gazetecilikten uzaklaşır, devlet memurluğuna yanaşırsınız.
Şafak, “milli menfaatler” için bir haberin saklanabileceğine inanıyor.
Sanırım Türkiye’deki birçok gazete yöneticisi tarafından da paylaşılır bu görüş.
Bizim gazetecilik anlayışımız da aynı şekilde nettir.
Doğru olan hiçbir haberi bu ülkenin insanlarından saklamayız.
Haber için tek bir ölçümüz vardır, “doğru” olması.
Haber nereden gelmiş, kimin işine yarıyor, kime zarar verecek, bunlar bizim gazetecilik anlayışımıza uygun sorular değil.
Kimin belirlediği belli olmayan “milli menfaatler” de bizim ilgimizi çekmez, çünkü gerçeklerin açıklanmasının her zaman “halkın menfaatine” olduğuna inanırız.
Şafak, “bir dakika bile düşünmeden” haberi yırtmakla övünüyor.
Biz, bir dakika bile düşünmeden o haberi basacağımızı bilmekle övünüyoruz.
Gazetecilikte “dürüstlükten ve doğruluktan” başka hiçbir kaygıya yer olmadığına inanıyoruz çünkü.
TARAF