İslam dünyasının önemli sorunlarından biri gayrimüslimlerdir. Tarihte İslam devletleri gayrimüslimleri "zımmi/millet" statüsünde kabul ettiler. Farklı din ve mezheplerin bir arada yaşaması bakımından Müslüman devletler, çağdaşlarıyla mukayese edildiğinde çok iyi idiler.
Şu veya bu aksaklıklarla beraber yüzyıllarca devam eden sistem 19. yy.dan sonra bildiğimiz sebeplerle bozuldu. Hem Müslümanların hem gayrimüslimlerin huzuru ve istikrarı yok oldu.
Gayrimüslimlerin uğradığı ilk büyük felaket zımmi/millet statüsünden çıkıp "azınlık (ekalliyet)" durumuna düşmeleriydi. Azınlık, doğası gereği, çoğunluğa göre bazı mahrumiyetlere katlanmak zorunda olan dinî veya etnik gruptur.
İkinci büyük felaket, gayrimüslimlerin Müslümanlarla gevşek markaj bir sosyo-politik birlik kurarak kendilerini modern zamana uyarlayacaklarına, Müslüman iktidar elitleriyle birlikte politik körlüğe düşüp her birinin bağımsız ulus devlet kurma hayaline kapılmaları, böylelikle kendilerini büyük trajik maceralara sürüklemeleriydi. Balkanlar'da bağımsız devletler kuruldu, ama Anadolu'da ve Ortadoğu'da kalan gayrimüslimler buna muvaffak olamadılar; tenkil ve tehcir, kıyım ve mübadele gibi büyük trajedilere maruz kaldılar.
Gayrimüslimlerin üçüncü büyük hatası, Osmanlı yıkılır ve yeni siyasî üniteler teşekkül ederken, ta Tanzimat'tan itibaren Batılı devletlerin imparatorluk içindeki uzantıları; bir tür huzursuzluk ve istikrarsızlık unsuru rolü oynamaları, kendilerini Batılılar nezdinde araçsallaştırmalarıdır. Bu hem Müslümanların onlara güvenlerinin sarsılmasına sebep oldu hem de yeni kurulan laik rejimlerin onları daha çok baskı altına almalarına sebebiyet verdi. Anadolu'nun işgali sırasında gayrimüslimlerin hiç de birer sadık millet veya teb'a gibi davranmadıkları tarihen sabittir.
Geçen geçmiştir, hataları tekrar etmek zorunda değiliz. Bugün yeni bir gündür. Dünya yeniden kurulurken bu dünyayı biz gayrimüslimlerle beraber kurmak zorundayız. Ermeniler, Yahudiler, Rumlar, Süryaniler, Maruniler, Kıptiler vs. Arap âlemi 300 milyon bir nüfusa sahiptir. Türkiye ve İran'ı da eklersek 450 milyon eder. Bu bölge yeraltı ve yerüstü kaynakları, geniş alanları itibarıyla daha bir o kadar insanı besler. Bütün dünyadaki 15 milyon Yahudi, 8-10 milyon Ermeni, 2 milyon Süryani ve Anadolu'dan mübadele ile giden bilumum Rumların geri döndüğünü düşünsek bile bölgenin nüfusu 500 milyona baliğ olur. Bu topraklar hepimize yeter. İhtiyacımız olan şey özgürlük, hakkaniyet, adil piyasa ve ahlaki normlara dayalı yeni sosyo-politik bir düzendir.
Yakın tarihte yaşanan travma dolayısıyla bir güven sorunu olduğu açık. Ancak can yakıcı bir gerçek var: Mevcut politik kültür çoğulculuğa, bir arada yaşamaya elverişli değil. Bu bölgenin gayrimüslimleri bu bölgenin insanlarıdır; biz onlarla bir arada yaşayacağız. "Etnik ve dinî arındırmalar"; tenkil, tehcir, büyük felaketler ve mübadele gibi trajediler hepimize öğretici olmalı. "Azınlık", bu bölgenin siyasî kültürüne yabancıdır.
1) Gayrimüslimlerin, Müslüman dünyanın aleyhinde olmak üzere Batı dünyasının içerideki uzantıları rolünü oynuyormuş gibi gözükmeleri bu güven bunalımının en önemli sebebidir.
2) Yahudiler ve Ermeniler, ulus devletlerle varlıklarını ve kültürlerini devam ettiremezler. Bir grubun hegemonik pozisyonuna dayalı kurulan her ulus devlet, diğer bütün dinî ve etnik grupları azınlık durumuna düşürür.
3) Yeni bir politik kültüre ihtiyacımız var. Mevcut demokrasiyi dinlerin kaynaklarıyla zenginleştirebilir, derinleştirebiliriz.
4) Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler kendi ma'ruf ve münker telakkilerimiz çerçevesinde ahlaki bir dünya tasarlamalı; özgürlük, adalet ve hakkaniyete dayalı yeni bir sosyo-politik modelin imkânlarını beraberce araştırmalıyız. Bunun yolu, "muarefe"yle başlayıp "muahede"yle sonuçlanan "müzakereci siyaset"ten geçer.
ZAMAN