Geçen akşam Can Dündar’ın programında işittim: akşam okuldan eve dönerken otomobilin radyosunda Can Dündar ertesi günün “Gaste”sini hazırlıyordu ve manşete çıkardığı haber, Dolapdere’de, gösteri yapan Kürtlerin üstüne “kurusıkı” denilen silâhlarıyla ateş eden adamlar hakkındaydı. Adam, “500 lira verdiler” diyerek anlatıyordu. Bu para karşılığında ne iş istense yapacağını ekleyerek. Sesinden, pek hırlı bir şey olmadığı anlaşılıyordu da, bu işlerde maşa olarak kullanılan bir adamın allame olmasını, hitabetinin gücüyle tanınmasını bekleyemeyiz herhalde.
Sonra “ertesi gün” geldi. Her zaman baktığım gazetelere baktım. Bunların arasında Can Dündar’ın çıkardığı “Gaste” yok. Gaste’nin manşete çektiği haber belli ki ötekilere o kadar ilginç ya da o kadar önemli görünmemişti ki bunu hiç birinde göremedim. Bizim Taraf’ta bununla yakından ilgili bir haber manşete çıkarılmıştı. Bu da, Muş’ta kalabalığa ateş edip iki kişiyi öldüren adamın “korucu” olduğunu bildiriyordu ki bunun devamı bugün de geldi. Daha önce duymadığım, bilmediğim bir şey, koruculuk kurumu içinde daha da “hassa”, Jandarmaya bağlı bir koruculuk biçimi varmış (bir zaman önce ihdas edilmiş) ve bu adam da o adamda o teşkilâttanmış. Daha neler göreceğiz!
Ve daha neler görmeyeceğiz! Bunları, bildik gazetelerimizde, “mainstream” medyamızda görmedim (belki benim bakmadıklarımda vardır, fazla genellemeyeyim). Oysa ihmal edilir mahiyette bir şeyler olduğunu düşünemiyorum. Ama bunun yanı sıra, “500 lira verdiler, ateş ettim” diyen adamın mahkemece serbest bırakıldığını da öğrenince, şaşkınlığım büsbütün büyüdü. “Neler görmeyeceğiz” dediklerim bunlar.
Bu memlekette insan bazen bir rüyada dolaştığı sanısına kapılıyor. Uyuyor muyum ben, uyanık mıyım? Bu sahiden oldu mu? Yani, adam, “verdiler, sıktım” dedi, yargıç da “peki evlâdım, haydi git, yolun açık olsun” dedi mi? Ya da ben uyanık olmasına uyanığım ama bildiğim hiçbir şey doğru değil –bu mu sorun?
Müzede, denizaltıda çıkan patlayıcıları gıpta edilecek bir sükûnetle geçiştirdik. Arkasından yazısı geldi, nasıl, kime patlatılacağına dair. Durum iyice korkunçlaşmasına rağmen, sükûnetimizi bozmamaya devam ettik. Ayrıca, bunların itibar edilecek haberler olmadığını da yazdık, söyledik. Evet, bunu söyleyenin şimdiye kadar hangi haberleri itibar edilir bulduğunu düşünürsek, böyle olması normal. Yanında bir “andıç” falan olmadığına göre...
Ama bu sokak olayları, şu anda ne kadar “küçük çaplı” görünürse görünsün, geçiştirilir cinsten şeyler değil. Burada bir karar var: şimdiye kadar vermeye cesaret edemedikleri – çünkü gerçekten fazlasıyla cesaret isteyen- “işi sokağa dökme” kararı. “Mainstream” medya, şu koşullarda hükümeti devirmek gibi ulvî bir amaçla da olsa, “bu koşullarda halk kendi inisiyatifini kullanmaya karar verdi” diyerek, Türklerle Kürtlerin sokaklarda birbirlerini kurşunlamasına çanak tutmaya dahi razı mı? İş oraya kadar geldi mi? Sonra da, “Bütün bunlar ‘Demokratik Açılım’ yüzünden böyle oldu” diyecek, her sorunun cevabını vermiş mi olacaklar? Haydi, böylece, sokaklarda, meydanlarda kan gövdeyi götürünce, özlenen, hasretle beklenen darbe de gerçekleşti, ortalık hep bu durumlarda olduğu gibi sütliman oldu, sonra ne yapacaksınız? O cuntanız, şimdiye kadarki bütün cuntaların parlak dehasıyla, sokakta birbirini kurşunlayan Türkler ve Kürtler karşısında çözüm üretecek mi? 12 Eylül Cuntası’nın ürettiği ve hâlâ içinden nasıl çıkacağımızı bilemediğimiz o harikulade “çözüm”lerden mi olacak bu da?
Bu sorulara da, nasıl olsa, o “cunta”nın vereceği bir cevap vardır. Size düşmez cevap vermek.
TARAF