Gannuşi ve umutların yeniden değerlendirilmesi

Ahmet Faruk Asa, Tunus'ta Nahda'nın çağrısı sonrasında seçimlerin boykot edilmesinin önemli bir takım gelişmelerin habercisi olabileceğini aktarıyor.

Ahmet Faruk Asa / Düşünce Günlüğü

Gannuşi ve umutların yeniden değerlendirilmesi

Nahda’nın lideri, tanınmış ve saygın bir entelektüel olan Gannuşi, bir gecede tecrit edildi. İzole olsun ya da olmasın, Tunuslular savaşmaya devam etti. Özgürlük mücadelelerinden vazgeçmediler. Gannuşi de mücadelesine devam etti. Bu mücadele Gannuşi için yeni sayılmazdı. Londra’da sürgündeyken Zeynel Abidin’e karşı bunu yirmi yılı aşkın bir süredir yapmıştı. Hiç kimse Londra’daki Tunus Büyükelçiliği’nin önünde protesto yapmak için durmadığında dahi, yirmi yıl boyunca her hafta cuma namazlarından sonra, tek başına protesto için orada olurdu. Sık sık Enfal Suresi’nden ayetler zikrederdi.

Ve (hatırla, ey Peygamber,) hakikati inkara şartlanmış olanlar seni (tebliğden alıkoyup) durdurmak, öldürmek yahut sürgün etmek için sana karşı nasıl ince tuzaklar kuruyorlardı: Onlar (hep) böyle tertipler peşinde koşarlarken Allah onların bu tertiplerini boşa çıkarttı, çünkü Allah bütün o tuzak kuranların üstündedir. (Enfal-30)

Dünyanın dört bir yanında mazlumların ve İslam dünyasının demokrasi, insan hakları ve özgürlüklere kavuşması için dua etmeyi ve çok çalışmayı hiç ihmal etmedi. Müslümanların sömürgeci projelerden kurtulmaları ve güçlü olmaları için diğer tanınmış liderlerle birlikte çalıştı. Arap Baharı onu hiç istemediği bir konuma itti ve liderlik pozisyonunu genç nesiller üzerinden aktarmaya çalıştı.

SÖMÜRGECİ GÜÇLER VAZGEÇMİYOR

Arap Baharı’nın son dönemlerinin bize öğretmesi gereken şey, siyasi liderliği kazanmanın savaş ganimeti olmadığıdır. Gannuşi, bunun önemli örneklerinden bir tanesi oldu. Sürekli içeriden ve dışarıdan saldırıların ağır yükünü üzerine alarak 10 yılı aşkın bir süredir bu sorumluluğu taşımaya devam etti. Birkaç kez denemesine rağmen, halefiyet planlamasında zorluklar yaşadı. Gannuşi, insanlardan elde edilen yatırımın geri dönüşünün, özellikle siyasette, yeni liderler yetiştirmeye çalışırken gösterdiğiniz çabayla her zaman orantılı olmadığını kendi aleyhinde görmüş oldu .

Ülkenize, halkına ve sürdürmeye çalıştığınız ilkelere sadık kalacak insanları bulmak özellikle zor bir süreçtir. Tüm bu süreçlerin üzerinde liderlik ve yöneticilik için gerekli becerilere sahip insanların bulunması süreci daha da zor ve riskli hale getiriyor.

Laik, İslamcı veya diğer hangi kökenden gelmiş olurlarsa olsunlar, farklı siyasi ve sosyal geçmişlerden insanları bir arada tutmak, açıkça Gannuşi’nin görevi olmuştur. Bu durum, Tunuslu Hayreddin Paşa döneminde de böyle olmuştur. Hayreddin Paşa tarafından yapılan reformlar, ilk adil anayasanın kabul edilmesiyle sonuçlandı. Sömürge güçleri, Hayreddin Paşa’nın adil bir anayasa müzakere etmesini sindiremediler ve bunun uygulanmasından birkaç yıl sonra, 1881’de Fransızlar Tunus’u işgal ettiler. Benzer şekilde, aynı sömürgeci güçler, Gannuşi’nin 2014’te müzakere edip nihai hale getirdiği - her vatandaşın hak ve özgürlüklerini güvence altına alan - yeni anayasayı ortadan kaldırmak için girişimlerde bulundular.

Bugün Tunus’un diğer Arap Baharı ülkelerinde görülen tasfiyeleri yaşamamış olması, yapılan hatalara rağmen on yıllık sıkı ve samimi çalışmanın başarısının bir kanıtıdır. Gannuşi’nin elindeki imkanlar sınırlıydı, takip edebileceği senaryolar sınırlıydı. Uzlaşma, onun takip edeceği yegane yollardan biriydi. Pek çok insan, çok fazla uzlaşmadan yetersizliğe kadar değişen suçlamalarla baskı kurdular. Gannuşi’nin stratejisi basitti: Demokrasi tecrübesini mümkün olduğu kadar uzun süre devam ettirin; ta ki, hem sömürgeleştirilmiş zihniyetler hem de ezilenler, farklılıkları şiddet yoluyla çözme ihtiyacından uzak, kendileri ve çocukları için karşılıklı saygı ve birlikte varlığa dayalı ortak bir gelecek inşa edilene kadar.

SEÇİMLERİ BOYKOT ÇAĞRISI KARŞILIK BULDU

Dış baskılara boyun eğmek, darbenin son 18 ayında Gannuşi’nin etrafında artan bir güç konsolidasyonu olduğu anlamına geliyordu. Gannuşi’ye bu baskıları yapanların çoğu, Nahda’ya ve liderliğine saldırmak için medya tarafından kullanılan birçok asılsız suçlamaya inanmaya başlamıştı.

Adalet ve özgürlük karşıtlarının her düzeyden insanı etkilediğini artık herkes görüyor. Darbenin ardından Nahda üyelerine, ailelerine ve destekçilerine saldırılar artarak devam etti. Ancak tiranlığı desteklemenin kendilerine nasıl geri döneceğini unutmuşlardı. Aynı insanların çoğu kendilerini yeni diktatörlüğün hedefinde buldu. Yargıçlar, gazeteciler, siyasetçiler, iş adamları ve yeni yönetimin iradesine uymayan herkes rejimden nasibini almıştı.

Tunus halkının uzun süredir sahip olduğu ve şimdi özlediği demokratik adalet ve özgürlük ideallerinin her türlü benzerliğinin ortadan kaldırılması da bu süreçte yaşanmıştı. Elbette herhangi bir saldırı stratejisinin ülke içerisinden de destekçileri olmalıdır. Bu destekçilerin bazıları her zaman olduğu gibi güç vaadiyle iş birliği yolunu tuttu. Demokrasiye karşı çalışan bazı insanlar yalnızca kişisel çıkarlarını gözetmeye devam ederken, saldırıların çoğu geleneksel sömürgeci güçler tarafından yönetilen ve ülke dışında iyi finanse edilen organize kaynaklardan geldi.

Belki de durum şimdi tersine dönmekte. Yeni sistemin halk nezdinde karşılık bulmadığı aşikar. Seçimlerde Tunus halkının yüzde 90’dan fazlasının sandığı reddetmesi ve Nahda liderliğindeki seçimleri boykot çağrısını kabul etmesi hiç de azımsanmayacak bir başarıdır.

Tunus Haberleri

Tunus'taki Nahda Hareketi, ülkedeki siyasi tutukluların serbest bırakılması çağrısı yaptı
Tunus rejimi Filistin yanlısı aktivistlere baskıyı artırıyor
Tunus Cumhurbaşkanı Said, ikinci dönem cumhurbaşkanlığı için yemin etti
Tunus’ta yüzde 28 katılımın olduğu seçimleri darbeci kazandı(!)
Tunus siyasi mahkumlara yönelik kötü muamelelerle gündemde