Gandigate ve kozmetik demokratlar

İnsanlar, kurumlar, devlet ve siyaset de doğadaki birtakım hayvanlar gibi dönem dönem kabuk, deri değiştirir. Mevsimi gelince kabuğunu veya derisini değiştirmeyi reddedecek bir hayvan düşünülemez. Diyelim ki böyle bir şey oldu. Tabiat onu halkasından dışarı atar, yaşam hakkını elinden alır.

İnsan uygarlığında da aynı kural geçerlidir. Değişime direnen her yapı tasfiye olur veya edilir. Roma gibi, Osmanlı gibi, Stalin gibi, Mübarek gibi... Yoksa yaşam çürür, kurur.

Türkiye de kendi değişim hikâyesini yazıyor. Daha evvel belirttim. Mısır’a bakıp AK Parti’nin böyle bir halk ayaklanması ile hal edileceği hayalini kuranlar, toplum ve siyaset sosyolojisinden hiçbir şey anlamamış olanlar. Türkiye’de bir halk devrimi olsaydı bu darbeci askerlere karşı yapılırdı. “Siz dua edin AK Parti’ye” demiştim. Bizdeki devrim son sekiz yıldır kendi meşrebince ağır çekimle yaşanıyor zaten. Bizim halk darbecilere, darbelerden medet umanlara 22 Temmuz 2007’de, 12 Eylül 2010’da meydanda değil ama sandıkta tarihe gömüyor.

Çünkü biz, tüm arazlarına rağmen demokratik tecrübesi daha köklü bir halkız. Atmış yıllık çok partili siyasi sistemimiz, üç büyük, birkaç da ufak darbemiz ve halk olarak ödediğimiz ağır bedeller var. Halk bu bedelin faturasını laikçi Kemalistlere kesti. Çünkü iktidar bu süre zarfında onlardaydı. Şimdi terbiye ediliyorlar ve canları çok yanmadan oluyor bu. Hiç şikâyet etmesinler. Yatarak altı, ayakta iki-üç yıllık bir tedaviyle atlatılabilecek bir imtiyaz kaybetme travması ve akut panikatak yaşıyorlar. Terapiyle filan uğraşamam diyenler, durumları hafifse bir aylık Küba, kritik ise altı aylık bir Kuzey Kore seyahati kürünü deneyebilir.

“Ölmek mi zor, değişmek mi zor” kulübü CHP’de ise ilginç şeyler olmakta. Tekamülü karanlık odalarda tezgâhlanan komplolara kalan CHP, anlaşılan beklemediği yerden vuran tsunamilerle dönüşecek. OdaTv muhabiri İklim Bayraktar’ın komplo teklifine “Yap getir” diyen Gandi, istifa etmesini gerektiren bu skandalı atlatmak için “siyaset”e sığınıyor. Oldukça ileri ve halkta da heyecan uyandıracak vaatler veriyor. Orduyu terörle mücadelenin dışına çıkarmak, askerliğin altı aya indirilmesi, aile sigortası uygulaması bunların içinde en çarpıcı olanları.

Ben size bizi kurtaracak tek şey sivil siyaset demiyor muydum? Bakın, Kılıçdaroğlu Gandigate’ten köşeye sıkışınca siyasete sarılıyor. Ergenekon sanıkları da hapisten çıkmak için siyasete soyunup vekil seçilmeye çalışıyorlar. Benim “Çıkış sivil siyasette” derken muradım tam olarak bu değildi ama, o kadar anlayış farkımız olsun artık.

Yalnız CHP’nin şöyle bir sorunu var. “AK Parti’den ve Müslümanlardan Hazzetmeyenler Kulübü”ne dönüşen CHP’nin kendinden keskin bir tabanı var. Yeni oylar için bu tabanın hassasiyetlerini kaşıyacak siyaset değişiminin katı değil “vaatler hali” bile bu tabanı çıldırtabilir. Hele Kürt meselesinde akla ve vicdana uygun adımlar atmak çok riskli. Ama oylarını arttırmak için CHP’nin siyasete bir yerinden eklemlenmesi de gerekiyor.

Ne yaman çelişki değil mi?

Üstelik CHP bu riski alıp değişim rüzgârları eşliğinde seçime varsa dahi, bugün iş çevreleri başta olmak üzere herkesin en büyük korkusu bir CHP-MHP koalisyonunun iktidara gelmesi. Diyorum ya, CHP aslında yok. Şu anda CHP’yi seçim birarada tutuyor. Kulüpte herkes ayrı telden çalıyor. Kılıçdaroğlu hal edilmeye çalışılıyor. Böyle dümeni sahipsiz bir kulüp ve MHP’nin iktidar olması, herhalde aklıbaşında CHP’lileri bile ürkütüyordur.

Hâsılı, uzun zaman karanlıkta iş gören muteber çevreler panik halindeler. Güçlü ışık derilerini soyuyor ve onları çıplak bırakıyor. Değişimi şerhli-vadeli kabul eden kozmetik demokratları ise Sedat Ergin’in dün Taksim’deki gazetecilere destek mitinginde sarf ettiği sözler temsil ediyor: “Buraya Ergenekon’dan tutuklanan gazeteci arkadaşlara destek için geldik. Türkiye’de ilk defa gazeteciler bu kadar geniş katılımlı bir eylemde birleşiyor.”

Ne acı ve eylemi ne güzel deşifre eden bir itiraf değil mi? Bravo size?

Kozmetik demokratların yükselen itirazları hak ihlallerine olsaydı keşke. Öyle olsa Hrant Dink ve Ahmet Kaya linç edilirken de sahnelerde görürdük onları. Faili meçhullerde, Şemdinli’de, e-muhtırada görürdük sonra...

Çoğunun asıl derdi şeffaflığın ve değişimin “haddini” aşmış olması. Çünkü Cumhuriyet’in imtiyazlıları, kıyısından köşesinden veya tam ortasından bu bok çukuruna batmış haldeler. Çoğu cuntacılarla, derin devletle, mafyayla iş tuttu. Mevkilerini ve servetlerini buna borçlular. Şimdi ise mazi, keskin hafızasıyla bir hayalet gibi çöktü üzerlerine. Savcı Gölcük’te çıkan 28 Şubat belgeleri üzerinden “inceleme” başlattı. Yarın sıra Susurluk’a gelecek. Böyle böyle Hasan Fehmi suikastına kadar geri gideceğiz zamanla...

Evet, CHP’de yaşanan türden değişim medyada da yaşanıyor. Değişim CHP’yi siyasete mecbur ederken, vesayetçi gazetecilerimizi de özgürlük sevdalısı kılıyor.

Bu kötü bir şey mi? Bilmem. Sadece bana ahlaksızca ve güvenilmez geliyor.

İçime de hiç sinmiyor.

TARAF