Seçim Sonuçlarına Farklı Bir Bakış
Ak Parti seçim sonucunda (azılı düşmanları dâhil) herkesin beklentisinin altında bir oy alarak, 12 yıllık tek parti iktidarına veda etmek zorunda kaldı. Beklenmeyen bu netice ilk anda kesin ve keskin bir mağlubiyet, hatta hezimet olarak algılandı.
Oysa serinkanlı ve dikkatli düşünüldüğünde, mevcut şartlarda bu sonucun değil hezimet, belki gerçek bir yenilgi bile olmadığı anlaşılacaktır. Ve hatta mevcut konjonktürde AK Parti için başarısızlıktan değil, başarıdan söz etmek bile mümkündür.
Seçim sonuçları iyi analiz edildiğinde şu netice ortaya çıkmaktadır. İddia edilenin aksine tabanının ekseriyeti AK Parti’yi terk etmemiş ve tüm olumsuzluklara rağmen ardında durmuş. Ancak daha önce AK Parti’ye oy veren dindar Kürtlerin önemli bir kısmının oyları ile çözüm sürecine tepki duyan önemli oranda muhafazakâr AK Partilinin oyları ilgili partilere kaymış olup AK Parti’yi iktidardan eden sonuçların temel belirleyicisi bu olmuştur.
AK Parti Yenilmemiş, Sadece Oy ve Tek Başına İktidarı Kaybetmiştir
Bu nedenle AK Parti’nin bu neticeden dolayı paniklemesine, durumu kurtarmak için yanlış kulvarlara girmesine gerek yoktur. Gelişmeleri sakince takip ederek varlık sebebine uygun tutumlar alması, bu süreç içinde de bu olumsuz neticeye sebep olan nedenleri tespit etmesi ve gidermeye çalışması gerekmektedir.
Bunu yaptığı takdirde, temel politikalarını kendinin belirlediği bir koalisyonun ana partisi olması veya yapılacak ilk genel seçimde tek başına iktidara gelebileceği bir oy oranını yakalaması hiç de zor olmayacaktır.
7 Haziran Seçim Sonuçlarını Doğru Okumak
Seçim sonrası oluşan oy kaybı için özeleştiri yapılırken suç öncelikle AK Parti’de arandı ve daha fazla da Erdoğan’a yüklenmeye çalışıldı. Oysa bu oy kaybında Erdoğan ve AK Parti’nin hatalarından ziyade, AK Parti’nin aşamayacağı harici faktörler söz konusu aslında.
AK Parti’nin oy kaybının tek bir sebebi olmadığı gibi, ne yaparsa yapsın bu oy kaybını tüm alanlarda önlemesi de mümkün değildi. Konuyu değerlendirirken, AK Parti’nin tek başına iktidar olacak milletvekilini çıkaramamasının hem AK Parti hatalarından kaynaklanan hem de AK Partiyi aşan yönleri olduğunu lakin bu neticeyi hazırlayan asıl etmenlerin AK Parti’yi aşan durumlardan kaynaklandığını görmek gerekiyor öncelikle.
Kanaatimce AK Parti’nin mevzuat, yapısal sorunlar, yolsuzluk ve benzeri kendisinden kaynaklanan ve aşmasının mümkün olduğu nedenlerle 1-2 puan kaybı söz konusu olup, ileride daha ciddi sorunlara neden olabilecek bu sorunları sonraki yazılarımda işlemeye çalışacağımdan burada es geçiyorum.
Oy Kaybına Neden Olan Sorunların AK Partiyi Aşan Boyutları
Burada oy kaybının AK Parti’yi aşan boyutlarını, yani hatasının olmadığı ve ne yaparsa yapsın halletmesinin mümkün olmadığı konulara değinmek gerekmektedir öncelikle.
Ak Parti’nin aşamayacağı ilk sorun şudur. AK Parti’nin Batı karşıtı ve Ümmet yanlısı politikaları Batılı egemen güçler ile yerli işbirlikçilerini aşırı rahatsız etmiş ve küresel ve yerel bazda topyekûn bir saldırıya muhatap olmuştur. Bu politikalar AK Parti’nin varlık sebeplerinden olduğuna göre, vazgeçmesi mümkün olmadığı gibi, karşıt cephenin saldırılarına muhatap olmaması da söz konusu değildir.
AK Parti’nin aşamayacağı ikinci sorun şudur. AK Parti’nin Mısır ile bilhassa Suriye politikaları ile Suriyeli muhacirler sorunu, mevcut konjonktürde çok ağır bir yük haline gelmiş olmasına rağmen, AK Parti her şeyi göze alarak bu yükü taşımaya devam etmiştir. Suriye savaşının uzamış olmasının da etkisiyle bu politika, henüz bu konuda yeterli olgunluğa erişmemiş kitlesine ağır gelmiş olup, bundan kaynaklanan 1-2 puanlık bir kayıptan söz edilebilir ki AK Parti’nin bu politikalarından vazgeçmesi, kendini inkâr ve imha anlamına geleceğine göre, düşünülemez bile.
AK Parti’nin aşamayacağı üçüncü sorun da şudur. Bilindiği gibi, tek başına iktidara izin vermeyen milletvekili sayısı HDP’nin barajı aşmasının bir sonucudur. Batı ve yerli işbirlikçilerinin bir projesi olduğuna dair güçlü emareler bulunan HDP’ye barajı aştırma projesi, Kemalist bloğun balıklama atlaması ve bu kesimden HDP’ye önemli oranda oy kayması (daha doğrusu bilinçli olarak kaydırılması) ile başarıya ulaşmış olup, burada da AK Parti’nin yapabileceği bir şey yoktu. Zira AK Parti ağzıyla kuş tutsa bu kesimleri razı etmesi söz konusu olmayıp, Erdoğan ve AK Parti bu kesimlere nasıl davranırsa davransın bu durum mukadderdi.
Oy Kaybının Temel Etmeni Kürt Sorunu Çözüm Süreci Olmuştur
Ak Parti’yi tek başına iktidardan engelleyen durum HDP’nin barajı aşması değil, oylarının son genel seçimlere göre 8 puan erimesi olmuştur. Zira HDP barajı aşmasına rağmen, AK Parti bir önceki genel seçimde aldığı % 49’luk oydaki kaybı sadece HDP’ye kayan % 4’le kalsaydı ve AK Parti % 45 civarında bir oy alsaydı, tek başına iktidarı devam ettirebilecekti.
Kürt sorunu çözüm sürecinde elini taşın altına koyup kendi kitlesini çözüm sürecine kerhen razı etmişken, HDPKK’nın süreci devamlı istismar etmeleri ve iyi niyeti suistimalleri, AK Parti kitlesinde ciddi bir aldanmışlık hissi, öfke ve umutsuzluğa sebep olmuş ve muhtemelen 4 puana varan bir kesimi MHP’ye kaptırmıştır.
Bu süreçte aldığı tüm risklere ve attığı adımlara rağmen, değil HDP’nin kemik kitlesi olan Kürtçülerden oy almak, son seçime kadar kendini destekleyen dindar Kürtlerden de en az 4 puan kaybetmesi, seçimin sonucunu tayin etmiştir. Elbette Güneydoğu’da çözüm sürecinde iyice bunaltıcı hale gelen PKK baskısı ile seçim hileleri HDP’nin oylarını 1-2 puan arttırmıştır ama bu durum dindar Kürtlerin HDPKK’ya gönüllü yönelişi gerçeğini değiştirmez.
Çözüm Süreci Maalesef Çözülme Süreci Olmuştur
Burada AK Parti’nin çözüm sürecine girmesi bu sonucu hazırlamış olmasına rağmen, Kürtlerin tekrar kazanılması açısından bu sürecin mutlaka denenmesi gerekiyordu ve denendi ise de gelinen noktada başarısız olduğu ve ileriye yönelik en ufak bir başarı umudu olmadığı görülmekte.
Gelinen noktadan geriye bakarak bu süreci kıyasıya eleştirmek ve mahkûm etmek doğru değildir. Eğer çözüm süreci mutlak bir hata olarak görülüyorsa, bu hata sadece Erdoğan’a ait değil, tüm destekçileri ve bizler de bu hataya ortağız.
Bu nedenle çözüm sürecine gelinen noktadan bakılarak Erdoğan ve AK Parti’nin hatası olarak bakmak yanlış olduğu gibi, Erdoğan ve AK Parti’nin çözüm sürecinde samimi olmadığını ve üzerlerine düşeni yapmadıklarını iddia etmek ise, sadece HDP ve kitlesinin kendilerini haklı çıkarmak ve kandırmak için ileri sürdüğü bahanelerden ibarettir.
Geçim Sonuçları Değil Seçim Sonuçları
Bazıları diğer partilerin ekonomik vaatlerinin seçim sonuçlarına etki ettiğini, AK Parti’nin bu konuda zayıf kaldığını söylüyorlar. Lakin veriler tencere tava vaatlerinin seçim sonucunu ciddi anlamda etkilemediğini ortaya koymaktadır.
Eğer diğer partiler ve özellikle CHP’nin uçuk ekonomik vaatlerinin seçim sonuçlarına ciddi bir etkisi bulunsaydı, önce CHP’nin oyunu arttırması gerekirdi. Bence AK Parti’de bu vaatler nedeniyle ciddi bir oy kaybı söz konusu değildir.
Bu seçim bazılarının iddiasının aksine ekonomi eksenli değil, ezici yoğunlukta siyasi eksenli, ümmetin dostları ile düşmanları arasında olmuştur. Ve maalesef ümmeti olumsuz etkileyecek bu menfi neticenin alınmasında öldürücü darbe, AK Parti’nin ümmetçi reflekslerle sahiplenmeye çalıştığı halde HDPKK’ya kayan dindar Kürtlerden gelmiştir.
Çözüm Sürecinin Karşılığı Bu Olmamalıydı
Kemikleşmiş HDPKK seçmenine bir şey diyemem ama Kürt meselesinde elini taşın altına koyan Erdoğan’a, sırf seçim atmosferinde siyaseten sarf ettiği bazı sözleri bahane ederek dirsek göstermekle dindar Kürtler, (hafif terim kullanayım) vefasızlık etmiştir.
Ben bu kesimin Erdoğan ve AK Parti konusundaki eleştirilerini kesinlikle samimi bulmuyorum. Bu kesim maalesef kavmiyetçi reflekslerinin etkisiyle HDPKK’ya yönelirken Erdoğan’la ilgili geliştirdikleri söylemlerinin ise sadece kendilerini haklı çıkarma amaçlı bahaneler olduğunu düşünüyorum.
Erdoğan ve AK Parti eleştirilen milliyetçi seçim söylemlerine yönelmese ve süreçte daha ileri adımlar atsaydı bile, sonucun çok fazla değişeceğini sanmıyorum. HDPKK’nın kemikleşmiş tabanının ardından, şimdi de bu zamana kadar HDPKK’ya uzak duran dindar Kürtlerin önemli bir kısmı maalesef artık gerçekleri olduğu gibi görmek yerine, görmek istedikleri gibi görmek için bahaneler buluyorlar kanaatimce.
Dindar Kürtler Erdoğan’a Vefasızlık Etmiştir
HDPKK’ya Kemalist bloktan ver(dir)ilen ödünç oyların da bu sonuçta 2-3 puan civarında ciddi etkisi vardır amma bu kesimin tıynetinin gereği ve kendilerinden beklenen normal tutumdur.
AK Parti’ye iktidarı kaybettiren asıl kesim olan MHP’ye ve HDP’ye kayanların gerekçelerine baktığımızda, çözüm sürecine rağmen HDP’ye kayan dindar Kürtler AK Parti’nin çözüm sürecinde samimi olmadığı ve gerekenleri yapmadığını, MHP’ye kayan muhafazakar AK Partililer ise çözüm süreci ile Kürtlere fazla yüz verildiğini düşünmektedirler anladığımız kadarıyla.
Öteden beri Erdoğan’ın Kürt sorunu politikasına mesafeli duran AK Parti tabanını oluşturan muhafazakâr kitleden % 4 civarında bir kesimin, epey bir süre kredi açtıkları bu sürecin HDPKK tarafından tepe tepe kullanılmasından rahatsızlık duyarak MHP’yi seçmeleri de çok anormal değildir. Kanaatimce eğer Erdoğan’ın iyi niyetli çabaları HDPKK tarafından istismar edilmese ve olumlu karşılıklı adımlar atılsa idi, bu kesim milliyetçi bilinçaltının etkisiyle MHP’ye yönelmeyecekti.
Çözüm Süreci Erdoğan’ın Siyasi Hayatına Mal Olmuştur
HDPKK’nın çözüm sürecini takiyyeten gizledikleri bağımsızlık yolunda istismar ederek tepe tepe kullanmaları ideoloji ve tıynetlerine uygun olup, bunlardan iyi niyetli bir tutum beklemekle hata yapan Erdoğan, AK Parti ve bizleriz.
Lakin kendileri için elini taşın altına koyan bir lider olan Erdoğan’a, dindar Kürtlerin birtakım uyduruk bahanelerle sırtını dönmesi ve kendilerine dünyada despotizm, ahirette cehennemin yollarını döşemekle meşgul olan HDPKK’ya destek vermeleri gerçekten acı, çok acıdır. Maalesef bu kesim Erdoğan’ın kendileri için elini koyduğu taşın üstüne oturarak Erdoğan’ın elini ezmişlerdir.
Sonuç olarak “siyasi hayatıma mal olsa bile Kürt sorununu çözeceğim” diyerek süreci başlatan Erdoğan’ın siyasi hayatına mal olmuş görünmektedir çözüm süreci.
AK Parti Çözüm Sürecinden Vazgeçmelidir
Sonuçlar açıktır. Çözüm süreci fiilen bitmiş olup, AK Parti kendi açısından bu sürecin bittiğini açık olarak deklare etmelidir. Güneydoğu’daki Kürtlerin kahir ekseriyeti mademki Kemalist blok destekli Seküler Kürt Ulusolcusu HDPKK’yı tercih etmiştir, bu tercihi ile baş başa bırakılmalıdır. Bırakalım HDPKK’cı Kürtler bundan sonra sorunlarını yeni yoldaşları ile çözsünler.
Bu noktada artık AK Parti kesinlikle HDP ile koalisyona girmemeli, Kürtçülüğe kayan Kürtlerle olan ilgisini ve bağını tamamen koparmalı, onları HDPKK ile baş başa bırakıp, hala ümmetçi konumunu koruyan Kürtler ile temel kitlesi olan muhafazakâr Anadolu halkına yönelmelidir.
AK Parti Bölünme Çabalarına Daha Fazla Alet Olmamalıdır
Eğer AK Parti kendini kullandırmaya devam ederse, öncelikle oyları hızla düşmeye devam edecek, ileride gerçekleşebilecek bir bölünme durumunda ise, bundan sorumlu tutularak tamamen tarih sahnesinden silinecektir. Bu bölünmeden sadece AK Parti değil, ümmetçi İslamcılar da sorumlu tutulacak ve çok ciddi darbe yiyeceklerdir.
Bu nedenle AK Parti acilen çözüm sürecinden çekildiğini deklare edip, Güneydoğu’da PKK’ya boyun eğmediği için maddi ve manevi baskıya maruz kalan Kürtler ve Araplar için acilen harekete geçmeli, ne pahasına olursa olsun onların emniyet ve özgürlüğünü sağlamalıdır. AK Parti’nin Kürt politikasının esasını bu hedef oluşturmalıdır bundan böyle.
AK Parti hala HDPKK’nın istismar aracına dönüşmüş olan çözüm sürecini devam ettirmeye çalışır, HDPKK’ya boyun eğmeyen Kürtlerin ve Arapların ezilmesine ve sürülmesine izin verir ve hele hele HDP ile bir koalisyona girerse, % 40’lık mevcut oy oranını % 20’lere kadar düşmesi hiç de sürpriz olmayacaktır.
AK Parti Gerçek Tabanı Olan Muhafazakâr Kitleye Yönelmelidir
Gelinen nokta itibarıyla şu gerçek daha net olarak belli olmuştur. Kürtlerin HDP’ye destek veren kısmı ile Aleviler ve Ulusolculardan, ağzıyla kuş tutsa AK Parti’ye ekmek çıkmaz. Bu durumda AK Parti bu kesimleri kendi hallerine bırakıp, ciddi bir kısmını MHP’ye kaptırdığı muhafazakâr kitleye yönelmeli, onları tekrar saflarına katmaya gayret etmelidir.
Şu bir gerçektir ki nasıl PKK ve Kürt Hareketi ekseriyeti ümmetçi olan Kürt halkının yönünü Kürtçülük yönünde çevirmişse, Erdoğan da ekseriyeti milliyetçi olan muhafazakâr kitlesinin ibresini ümmetçilik yönünde çevirmiştir.
Eğer Kürtlerin ekseriyeti Kürtçülük yönüne yönelmese idi, muhtemelen AK Parti’nin muhafazakâr tabanının ümmetçilik yönündeki yönelişi daha kuvvetli, yaygın ve kalıcı olacaktı.
Ne var ki muhafazakâr kitle ümmetçiliğe yönelirken ve Kürtleri tanıma ve anlama, haklarını teslim etme yolunda ciddi mesafeler kaydederken, bu süreçte Kürtlerin ekseriyeti tam aksine gün geçtikçe Kürtçülüğe yönelmiş; bu da AK Parti’nin muhafazakâr tabanında ciddi bir hayal kırıklığı, aldanmışlık duygusu ve endişe oluşturmuş ve tekrar milliyetçi bilinçaltı meydana çıkmaya başlamıştır.
Bu bilinçaltı son seçimde % 4 civarında bir oy kaybı olarak yansıdığı gibi, eğer AK Parti çözüm süreci politikalarında ısrar ederse her geçen gün erimeye devam edip, 2 ve hatta 3. Parti konumuna düşmesi sürpriz olmayacaktır.
AK Parti Ne Yapmalı, Ne Yapmamalı?
Öncelikle AK Parti süratle kendi tabanına dönerek, onları ümmetçilik merkezinde toplamaya gayret etmeli, çözüm sürecinde üzerine düşeni fazlasıyla yaptığını, dolasıyla çözüm süreci açısından yapacaklarını kendi açısından bitirdiğini, bundan sonra HDPKK’ya boyun eğmeyen Kürtlerin ve Arapların özgürlüğünü ve güvenliğini sağlama dışında Kürt sorunu ile ilgilenmeyeceğini açıkça deklare etmeli ve uygulamalarıyla ortaya koymalıdır.
AK Parti kesinlikle CHP, kesinlikle ve kesinlikle HDP ile bir koalisyona girmemeli, şimdiye kadar uyguladığı politikalarından ciddi tavizler vermemek kaydıyla bir uzlaşmaya varabilirse, olası bir MHP koalisyonuna sıcak bakmalıdır.
MHP eğer AK Partiy’e Atatürkçü ve ulusalcı bir politika dayatır, ümmetçi politikalarına ve Suriye direnişi ile Suriyeli muhacirler konusuna rezerv koyarsa; bu durumda onunla da koalisyon yapmayıp, ilk genel seçimi veya erken seçimi beklemeli, bu arada sonraki yazılarımda ele almayı düşündüğüm mevzuatsal ve yapısal sorunlarını çözmeye ve ana kitlesi ile tekrar bütünleşmeye çalışmalıdır.