G-8 Zirvesi

Ahmet Varol

Dünyanın sekiz sanayileşmiş ülkesi olarak nitelendirilen gerçekte ise globalleşmenin iplerini ellerinde tutmaya çalışan sömürgeci sekiz ülkenin oluşturduğu G-8’in zirvesi sonuçlandı.

Zirve Japonya’nın Hokkaido adasında yer alan Toyako kentinde düzenlendi. Bu sekiz ülkenin zirvesi D-8 üyesi ülkelerin Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da gerçekleştirilen toplantılarıyla hemen hemen aynı günlere denk geldi. D-8 Zirvesi hakkında gazetemizin kıymetli yazarlarından, kendisi de Kuala Lumpur’daki Malezya Uluslar arası İslâm Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak hizmet veren değerli dostumuz Dr. Serdar Demirel güzel bir tahlil yazısı yazdı. Onun için biz o konuda ayrıca bir yazı yazmayacağız. Dünkü yazımızda G-8’i ve bu ittifaka hâkim anlayışı tanıtmak amacıyla yazı yazmıştık. Bugün de Japonya’daki son toplantısıyla ilgili notlar aktarmak istiyoruz.

Zirveye teşkilata üye sıfatıyla ABD, Japonya, Fransa, İngiltere, Kanada, İtalya, Almanya ve Rusya’nın başkan veya başbakanları katıldı. Ayrıca teşkilatın her toplantısında tekrar ettiği merhamet gösterisinde vitrini süslemeleri için Afrika’dan da Güney Afrika Cumhuriyeti, Cezayir, Etiyopya, Gana, Nijerya, Senegal ve Tanzanya’nın yöneticileri davet edildi. Görünüşte G-8 Afrika’ya yardımı da gündemine almıştı. Bu yüzden zenginlerin sofrasında fakirlerin de görünmesi gerekiyordu. İşin gerçeğinde çağdaş sömürgeciliğin ucuz iş gücü ve sömürgeci ülkelerin sanayilerini besleyen önemli kaynakların üreticisi olarak Afrika’nın yaşamasına ihtiyacı vardı. Ayrıca Afrika’da çağdaş sömürgeciliğin çıkarlarına hizmet eden işbirlikçi sistemlerin ve yöneticilerin işbaşında kalması, dolayısıyla onların hem ekonomik, hem de siyasi yönden desteklenmesi gerekiyordu. Üstelik bu yolla aynı zamanda bir taşla iki kuş vurulmuş oluyordu. Bir yandan merhamet gösterisi yapılıyor, diğer yandan sömürgeciliğe hizmet eden mekanizmaların hayatta kalması için ihtiyaç duyulan program uygulanıyordu. Üstelik buna onların ürettiği kaynaklardan elde edilen gelirin çok az bir kısmının tahsis edilmesi yetiyordu.

Japonya’daki toplantıya damgasını vuran en önemli konu petrol fiyatlarındaki artıştı. Bu sorunla ilgili muhtelif yorumlar ve değerlendirmeler var. Acaba artışın sebebi piyasanın kendiliğinden hareketlenmesi midir, üretici ülkelerin kendi aralarındaki işbirliklerinin bir yansıması mıdır yoksa dünyada petrol piyasasını ellerinde tutan ve genellikle emperyalist ülkelere hizmet eden firmaların bir oyunu mudur? Birçok yorumcu üçüncü ihtimalin daha kuvvetli olduğunu düşünüyor. Piyasanın kendiliğinden hareketlenmesi ihtimali de var. Bunun da başlangıcında yine söz konusu firmaların oyunları rol oynamış, sonra da fiyatların kontrolden çıkması sebebiyle artışın önüne geçilememiş olması muhtemeldir. G-8’de sergilenen tavır, alınan kararlar ve yapılan çağrılar bu ihtimalin daha kuvvetli olduğunu gösteriyor. Üretici ülkelerin kendi aralarında işbirliği ile böyle astronomik bir artış gerçekleştirilmesi ise çok zayıf bir ihtimal. Çünkü bu artıştan üretici ülkelerden ziyade piyasayı kontrollerinde tutan firmalar kârlı çıkıyor. Ayrıca çağdaş sömürgecilerin petrol üreticisi ülkeler üzerindeki yaptırım güçleri henüz fazla zayıflamış değil. Piyasaları sarsacak bir artış karşısında üretici ülkeleri hizaya sokmaları çok zor olmaz.

Artıştan her ne kadar çağdaş sömürgecilerin hizmetindeki güçlü firmalar kârlı çıkıyorlarsa da bunun dünya piyasalarına olumsuz etkisi de var. Çünkü petrol fiyatlarındaki artış tüm sektörleri etkiliyor ve bir gelir – gider dengesizliği ortaya çıkıyor. Bu dengesizliğin aşılması için giderlerin tümüyle fiyatlara yansıtılması ise piyasa daralmasına sebep oluyor. Daha yakın zamanda piyasa daralması yüzünden işsizlik sorununun ciddi şekilde büyümesine yol açan iflaslar yaşandığı unutulmamalı.

Bunun yanı sıra petrol piyasasında hâlâ bir belirsizlik hâkim. Varil fiyatlarının 300 doları geçebileceği tahmininde bulunanlar var. Böyle bir belirsizlik de değişik ekonomik alanlarda panik yaşanmasına yol açıyor. Geçmişte bu tür paniklerin tüketici kesimde paraları yastık altı etme hareketini, piyasalarda da karaborsacılığı ateşlediği hatırlanacaktır.

Bütün bu sebeplerden dolayı petrol fiyatlarındaki kontrol dışı artış ve ileriye dönük belirsizlik sömürgeci güçleri de endişelendiriyor. Gidişatın bir krize yol açmasından korkuyor ve kontrol altına alınmasını istiyorlar.

Gerek petrol sorunu ve gerekse diğer meseleler hakkında konuşulanların tahlilini inşallah müteakip yazımızda yapacağız.

VAKİT