Seyfi Dede olayında, bir perde daha açıldı. İrtibat sadece HSYKile değilmiş! Talimatlar, sadece HSYKBaşkanvekili’ne verilmiyormuş! Bir yandan da CHP’den gelen istekler, bazı Anayasa Mahkemesi üyelerine ulaştırılıyormuş. Tabii o üyelerden gelen cevabi bilgiler de, CHPGenel Başkanı’na ulaştırılıyordur.. Bunun somut örneği, hâlâ Anayasa Mahkemesi’nde incelenmekte olan Anayasa değişikliği ile ilgili iptal davası. Düşünsenize..
İptal davasında Deniz Baykal, davacılar arasında yer alıyor.
Davacı ile karar verecek olan Anayasa Mahkemesi’nin üyesi, davayı görüşüyor!
Ergenekon davasında sanık avukatlarının, davaya bakan hakimlerle yemek yemesine alıştık ya..
Bunu da alıştırmaya çalışıyorlar!
Kapalı kapılar ardında.. Davacı ile hakim, aracı vasıtası ile görüşüyor!
Böyle yargılama olur mu? Böyle hukuk olur mu? Böyle adalet olur mu?
Skandalın zirve noktası değil mi bu?
Sayın Baykal, “Ben direkt görüşmedim” diyecektir.
İyi de, Seyfi Dede’yi arayan sen değil misin?..
Bu dava ile ilgili olarak nabız yoklamasını isteyen sen değil misin?
Seyfi Dede de, senin talimatınla, bir dönem kendisinin emrinde çalışan bir yargıcı arayıp, gelişmeleri öğrenmemiş mi?!
“Bir dönem kendisinin emrinde çalışan yargıç” nitelemesinden rahatsız olanlar çıkabilir..
Nitelemem, yoruma bağlı değil. Haksız bir isnat hiç değil..
Tamamen hukuki altyapısı olan bir isnatta bulunuyorum..
AdaletBakanlığı’nın Teşkilatı Hakkındaki 2992 sayılı kanunun 6. maddesine birlikte bakalım: “Müsteşar, Bakan’ın emrinde ve onun yardımcısı olup, Bakanlık hizmetlerini Bakan adına ve Bakan’ın direktif ve emirleri yönünde ... düzenler ve yürütür. ...”
Hemen sonraki 7. madde de müsteşar yardımcıları başlığını taşıyor:
“Adalet Bakanlığı’nda ... Müsteşara yardımcı olmak üzere dört Müsteşar Yardımcısı görevlendirilebilir.”
Buraya bir virgül koyup, Anayasa Mahkemesi üyelerinden Fulya Kantarcıoğlu Hanımefendi’nin biyografisine bakalım:
“27.07.1992’de Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı görevine atandı.”
Demek ki ne imiş?
Fulya Hanım, 1992 yılında, Adalet Bakanı’nın emrinde çalışan ve Bakan’ın yardımcısı konumunda, Bakan’a karşı sorumlu bir bürokrat imiş!
Peki kim o AdaletBakanı?
Kim olacak, Seyfi Dede..
Dikkat edin, AdaletBakanlığı’ndaki sıradan bir memurdan bahsetmiyoruz. Bakan’ın, bizzat seçtiği, derin araştırmalar sonucunda atamasını yaptığı bir üst düzey bürokrattan bahsediyoruz.
Bugünden örnek verelim..
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in müsteşarı Ahmet Kahraman Bey, Anayasa Mahkemesi üyeliğine getirilse, “Yargı siyasallaştı” denilmez mi? Kıyametler kopartılmaz mı?
Bugün, Anayasa Mahkemesi’nin değiştirilmek istenen yapısına, yargının siyasallaşacağı endişesi ile itiraz edilmiyor mu? Dava da bunun için açılmadı mı?
İyi de; itiraz edenlerin kendileri, yargıyı siyasallaştırmışlar. Seyfi Dede’nin göreve getirdiği ve onun emri altında çalışan bir bürokratı, Anayasa Mahkemesi üyesi yapmışlar!
Kimse çıkıp da, “Onlar üye yapmadı” falan hikâyeleri ile savunmaya kalkışmasın..
Fotoğraf budur.
Seyfi Dede’nin emri altındaki bürokrat, bugün Anayasa Mahkemesi’nde üyedir. Ve hakim ile Seyfi Dede ve Seyfi Dede’nin aracı olmasını istediği davacı, Türkiye’nin en çok tartışılan davasının muhabbetini yapmaktadırlar.
Fulya Hanım, Seyfi Dede ile görüşmediğini ileri sürüyorsa, buyursun açıklasın.
Ama görüştü ise, bu davadan elini çeksin.Kararı belli çünkü.
Davacı ne istedi ise, Seyfi Dede ne emretti ise, öyle karar verecek kendisi..
Sadece bu davadan değil, üyelikten de çekilmeli Fulya Hanım..
O çekilmiyorsa, Anayasa Mahkemesi heyeti yapmalı bu işi!
VAKİT