İngiltere’den sonra burka tartışması Fransa’ya sıçradı. Halbuki, Fransa’da yaygın bir İslami kıyafet şekli değil.
Ancak yüzde bir gibi bir kesimin tercih ettiği kıyafet. Bununla birlikte bir müftü gibi Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy bu meseleyi gündeme getirdi. Burkanın kabul edilemez olduğunu ve kadını köleleştirme anlamına geldiğini ileri sürdü. Daha önce de yine başörtüsü bağlamında yasakçılık yapmıştı. Özellikle üniversite haricinde orta ve lise dengi devlet okullarında başörtüsü yasağı getirmiş ve bunu meşrulaştırmak için de Stasi Komisyonu adı altında bir komisyon kurdurmuştu. Bu komisyondan da yasak kararı çıkmış ve bu uygulamaya konulmuştu. Lakin burka meselesiyle birlikte yasak sokağa iniyor. Tam da bu yeni kampanya Belçika’da Avrupa tarihinde bir ilk olarak Mahinur Özdemir’in başörtülü bir milletvekili olarak yemin etmesi merasimine denk geldi ve bunu gölgeledi. Belçika’da başörtüsü meclise girerken komşusu Fransa’da yasak sokağa indi ve taşıyor. Dolayısıyla kimse Avrupa’yı yasaklar cehennemi göremeyeceği gibi, özgürlükler cenneti de diyemez. Hatta yasak giderek daha ağırlık kazanıyor. Dolayısıyla Türkiye için Avrupa modelinde çatlaklar ve yarıklar oluşuyor. Bu hususta iki noktaya işaret etmek gerekiyor. Gerçekten de Fransa ve benzeri ülkelerde Taliban laikliği uygulanıyor. Pakistan’da çoktandır gündemde bir kavram var: Talibanlaşma. Müşerref bunu korkuluk olarak takdim edip durumdan vazife çıkartarak mevkiini güçlendirmeye çalışırdı. Buna mukabil, Avrupa’da da Taliban laikliği denilebilecek laiklik türü giderek yaygınlaşmakta ve bunun başını da Sarkozy çekmektedir. Bu bağlamda, Fehmi Huveydi, Molla Ömer ile laik Molla Sarkozy arasında paralellikler kurmuştur. Molla Ömer, Mustafa Kemal dönemindeki Emanullah Han’ın zıt benzeridir.
Burkayı kölelik olarak değerlendiren Sarkozy, açılmayı ve sadakatsizliği de kadının hakkı ve özgürlüğü olarak görmektedir. Bu mantığa göre kadın açıldıkta özgürlüğe pupa yelken açılmaktadır. Peki bunun sınırı var mı? Yok. En bariz misali eşi Carlo Bruni’dir. Tam da Nil Karaibrahimgil’in canlandırdığı özgür kadın tiplemesine uyuyor. Başını alıp yad ellere gidiyor tek başına. Ver elini boşluğa ve bütün toplumsal kayıtlardan uzaklaşmaya. Adını da özgürlük koyalım. İstediği anda partner değiştirebiliyor ve bu değişim bazen babadan oğula şeklinde tezahür de edebiliyor. Ne aile, ne koca ne de çocuk. Bu da aykırı zevkperestliğin ve hedonizmin dip zirvesini oluşturuyor. Şarkın başına Fransız türü Emanullah Han Talibancılığını saran Fransa olmuştu. Şarkın kabiliyetçi çocuklarından Kasım Emin Fransa’ya giderek burada sufur denilen açıklıkla tanışmış ve kadınların başörtüsünden özgürleşmesi için Tahrir el mer’e kitabını yazmıştı. Şimdi Sarkozy yeniden plağı geri sarmaya çalışıyor. Acaba Carlo Bruni örneğinde kadınlar özgürleşiyor mu yoksa azgınlaşıyor mu?
Son sıralarda ılımlı İslam modellerinden bir başkası olarak gündeme gelen Mısır da burka düşmanlığında tam siper Fransa ile işbirliği yapıyor. Daha önce başörtüsü yasağını da Ezher Şeyhi Tantavi onaylamıştı. Aynen Zekeriya Beyaz mantığıyla bu meselenin hükümranlık ve ulu’l emr meselesi bağlamına düştüğünü ve bu bağlamda Fransa’nın istediği yasağı geçirmekte hür olduğunu söylemişti. Burka meselesinde de Mısır, Fransa’nın arkasında duruyor. Burka düşmanlığında pekala Mısır-Fransa ortaklığından bahsedilebilir. Zira yaş gününü Lions ve Rotary gibi örgütlerde kutlayan Mısır’ın ‘sevimli’ Müftüsü Ali Cum’a Fransız Müslümanlarına Sarkozy’nin talebi doğrultusunda burkadan uzak durmalarını tavsiye ediyor. Eski Müftü Nasr Ferid ise bu fetvaya katılmıyor. Daha önce Tantavi’nin desteğiyle zeminini güçlendirmiş olan Sarkozy yine Mısır dini kurumlarının desteğini almış durumda. Zaten Mısır bu hususta Fransa’ya lojistik hizmete dünden razı. Sınır tanımıyor. Nedenine gelince, Fransa’da değil de Almanya’da eğitim almış olan Mısır Vakıflar Bakanı Hamdi Zakzuk’un bir genelgesi Mısır’da velvele meydana getirmişti. Vakıflar Bakanı olarak bir genelge yayınlamış ve bakanlık görevlilerinin burkayı çıkarmalarını istemişti. Yine hatiplerden ve dini görevlilerden de bu yönde halka telkinlerde bulunmalarını istemişti. Bunun bir ibadet değil, âdet olduğunu söylüyor ve kaldırılmasını talep ediyordu. Kenan Evren’in başörtüsüyle ilgili mülahazaları ile Zakzuk’un mülahazaları arasında ne fark var? O âdet derken Sarkozy de kadını köleleştirmek diyor. İlleti teşhiste arada bu kadar bir nüans da olsun! Burka yasağında Fransız-Mısır işbirliği tam gaz ilerliyor. Avrupa Talibanlığı nasıl olmuşsa vaktiyle bize de bulaşmıştı, inşallah Sarkozy ile birlikte yeniden tazelenmez.
VAKİT