HAKSÖZ HABER
Irkçılığı, İslam düşmanlığını normal gören hatta destekleyen söylemlerde bulunan Fransız cumhurbaşkanlığı adayları Avrupa’nın aşırı sağının gittikçe güçlendiği yorumlarını beraberinde getiriyor. Ulusal kimlik söylemleri ile yabancıları ötekileştiren adaylıklar Avrupa’yı nereye sürüklüyor?
Aşırı fikirleri ile yazdığı yazıları ile tanınan gazeteci Eric Zemmour da 2022'deki Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerine adaylığını koydu.
Zemmour, YouTube hesabı üzerinden yaptığı yayında Fransa’daki değişimin köklere bağlılıkla sağlanacağını savundu.
Zemmour, General de Gaulle'ün 1940'taki direniş çağrısına dayanan sözleri ile Fransa’daki Cumhuriyetin korunacağı sözlerini verdi.
‘De Gaulle Almanya'ya teslim olma görüşüne şiddetle karşı çıkıyor ve Fransa’yı savaşta uzun süre tutunmaya çağırıyordu.
II. Dünya Savaşında Fransa, Almanya'ya yenilince Charles de Gaulle, 17 Haziran 1940 tarihinde Londra'ya giderek Nazi karşıtı "Özgür Fransa" hareketini katıldı.
18 Haziran'da de Gaulle, BBC üzerinden Fransa'ya seslenerek, ‘Fransa'nın henüz yenilmediğini ve savaşa devam etmesi gerektiğini’ belirtmişti.’
Aşırı sağ olarak tanımlanan kulvarda yarışa giren Eric Zemmour da De Gaulle gibi Fransa’yı kültüründen ayrıştıran unsurların kaldırılması gerektiğine inanıyor ve adeta bir savaş verildiğini belirten yazılar yazıyordu.
Yoğun göç alan Fransa’da binlerce farklı kültürün olduğu ve Fransız asıl kültürünün dezenformasyona uğradığı iddiaları, sağ kamuoyunda oldukça baskın bir söylem olarak yer alırken birçok kesimden aşırı sağın Avrupa’daki yükselişine dönük tepkiler geliyor.
Fransız kültürünün ortadan kaybolacağı konusunda uyarıda bulunan Zemmour'un adaylığı Avrupa basınında da endişeleri beraberinde getirdi.
Eurotopics tarafından derlenen köşe yazılarına göre, Avrupa medyası, Fransa solunun karşı bir cepheyi kuvvetlendirmesi yönünde yorumlar yapıyor.
Fransız Libération gazetesinin başyazısında Fransa solunun harekete geçmesi gerektiği konusunda ısrar ediliyor ve şöyle deniyor: “Zemmour'un adaylığını duyurduğu videosu bile Müslümanları günah keçisi olarak görerek Umberto Eco'nun klasiği Sonsuz Faşizm'in neredeyse tüm kriterlerini karşılıyor. Bu paranoyak çılgınlıkta, sağcıların sözde 'klasik' söylemlerinden, 'dengeli' televizyon kanallarına kadar kamusal tartışmayı zehirlemesi dışında yeni bir şey yok. ... Peki Müslümanları, kadınları, Yahudileri, memurları, aydınları ve diğer hedefleri bu nefret söyleminden kim koruyacak? Şimdiye kadar siyasi tartışmada görünmez olan sol, artık kaçamayacağı tarihi bir göreve sahip.”
Belçika gazetesi De Morgen da şimdiden bu adaylığın tetikleyebileceği şeyleri düşündükçe endişelendiklerini belirterek: “Zemmour coşkusu, yalnızca geçici bir heves olmanın ötesinde. Aşırı sağcı bir izolasyonistin Avrupa Birliği'nin çekirdek ülkesinin anahtarlarını ele geçirmesinin sonuçlarını öngörmek pek kolay değil. AB'nin sonunun geliverdiği de düşünülebilir. ... Irkçılığı, İslam düşmanlığını ve antisemitizmi normalleştiren bir cumhurbaşkanının neden olabileceği tehlikeli bir toplumsal kutuplaşmadan endişe duymak gerekiyor. ... Bu fikirlerin normalleşmesi için Zemmour'un başa geçmesine bile gerek yok. ... Muhalefetteki radikal, aşırı veya popülist sağcı sesler sayesinde bunun toplum üzerindeki etkisi hissedilir hale geldi.” diye yazıyor.
Eric Zemmour için Fransa'nın Trump'ı yorumları yapılırken, İtalyan La Stampa gazetesi şöyle yazıyor: “Zemmour'un kamusal söylemdeki başarısı, Fransa'da siyasetin Amerikanlaşmasını sürdürmekten başka bir işe yaramayan "şovenizm 2.0" söyleminden kaynaklanıyor. ... Paradoksal olarak, Sarkozy döneminin sağ kanadı, Gaullecülük mirasından ilk vazgeçenlerdi. Bu, siyasi yanlışlığın bayraktarı olan Zemmour'un Fransız tarzı beyaz üstünlükçülüğün, ilan edilen sosyal haklar programlarıyla çelişen bir neoliberalizmin yükselmesine yol açtı. Kendisini dışarıdan biri olarak sunan, ancak yoğun bir gerici finansörler ağı tarafından desteklenen "sistem karşıtı şövalye". ... Kısacası: De Gaulle'e elveda, Franko-Trumpizm'e merhaba.”
Aşırı sağcı ve Müslüman karşıtlığı ile tanınan Marine Le Pen’in kazançlı çıkabileceği yorumları yapılıyor Alman gazetesi Cicero için yazan Fransız muhabir Stefan Brändle tarafından. Brändle, Zemmour'un adaylığının, benzer şekilde oldukça sağda duran ‘Ulusal Birlik'e zarar verebileceğini düşünmüyor. Brändle, “Eğer Le Pen önümüzdeki birkaç ay boyunca kendisini Zemmour'un kabul edilebilir bir 'yumuşak versiyonu' olarak sunmayı başarır ve onun nefret dolu tiratlarından uzak durursa kazançlı bile çıkabilir. Ve sonra Zemmour geride kaldığında, destekçilerinin oyları ona geçebilir. Le Pen; ikinci tur oylama için yapılan anketlerde, Macron karşısında oyların yüzde 46'sını şimdiden alıyor görünüyor. Bu en azından bir zaferi mümkün kılabilir. İkinci Zemmour sayesinde mi?” diye de soruyor.
Britanya gazetesi The Times da Eric Zemmour'un adaylığının Macron’a yarayacağını düşünüyor. The Times, “Emmanuel Macron'un karşısındaki en büyük risk, önümüzdeki hafta kendi adaylarını seçecek olan Cumhuriyetçiler'in, Michel Barnier gibi daha ılımlı bir lideri tercih etmeleri. AB'nin eski Brexit müzakerecisi, seçimin ikinci turunda Macron muhaliflerini buluşturacak aday olabilir. Ancak Barnier ve rakipleri Zemmour'un göçle ilgili sert tutumuna giderek daha fazla meylederken, anketler seçimi kazanmayı bırakın; partinin ikinci tura çıkma şansının bile çok az olduğunu gösteriyor.” diye yazıyor.