Kur'an-ı Kerim'de Firavun oligarşisinin İsrail Oğulları'na zulmü anlatılırken, erkeklerini boğazladıkları, kadınlarını ise emelleri uğruna kullanmak için sağ bıraktıkları ifade edilir.
İlgili âyetler, asırlar boyu kadının güç ve sermayeyi ellerinde tutan egemenler tarafından kendi emelleri istikametinde kullanıldığı gerçeğine de dikkat çekmektedir. Mekkeli müşrikler de, en önde gelen dört "ilah"larından üçüne kadın ismi vermişlerdi. Bu vakıayı çok güzel yorumlayan merhum Hamdi Yazır, şöyle yazar: "Müşrik, aslında nefsine tapar ve bütün zevkini de öncelikle kadından almak ister; dolayısıyla gözünün ulaşacağı her yerde bir kadın hayali, bir kadın resmi veya heykeli olsun ister. Müşrikler nazarında kadın güya her şeydir, fakat hakikatte oyuncakların en sefilidir. Onlar, nefislerini tatmin adına kullanmak için güya kadını ilâhlaştırırken, güç karşısında eğilip yaltaklanma boşluklarını ise Hübel gibi yine erkek "tanrılar"la giderirler." Muhammed Kutup, "Açık konuşalım!" der ve ekler: "Kadına özgürlük derken bunu gerçekten ona değer verdiğimiz için mi, yoksa her yerde onu kolayca elde edebilmek maksadıyla mı arzuluyoruz? Açık konuşalım: Ana gayemiz, hayvanî tutkularımızı tatmin ve yaptığımız, fuhuş yayıcılığından ve köle ticaretinden başka bir şey midir?" Netice: Duyularının, duygularının, ruhunun karşı cinse olan ihtiyacını evleri dışında, başkalarıyla veya evlilik öncesi flörtle belli ölçülerde gideren ve dışarıda bol bol sergilediği cazibesi gibi, sevgisini, şefkatini ve saygısını da evde birbirlerinden esirgeyen eşlerden erkeklerin % 34,8'i, kadınların % 31,9'u aldatılma; erkeklerin % 20'si, kadınların % 21'i, eşlerinin kendilerine karşı sorumsuzluk ve ilgisizliği sebebiyle boşanmaktadır. Ayrıca aldatılma, ilgisizlik ve kadın güzelliğinin dışarıda paylaşılması, kadına şiddet olarak dönmektedir. Kimse, kendisini kandırmasın; kadına şiddetin en önemli sebebi, kıskançlık, aldatılma, aldatılma şüphesi ve kadına olan ihtiyaçtaki özellikle duygusal tatminsizliktir. Türkiye'de yılda 50-60 civarında işlenen "töre ve namus cinayetleri"ni ayyuka çıkaranlar, diğer sebeplerle 2000'den fazla kadının öldürülmesi üzerinde hiç durmuyorlar. Dünyada kadın cinayetleriyle ilgili Batı'da yapılan çalışmalar, Doğu'da geleneksel ailelerde kadının, "aile şerefini lekelemesi" ancak başkaları tarafından da bilindiği zaman aile kararıyla, fakat Batı'da ve çekirdek ailelerde daha çok sayıda kadının aynı sebeple, "lekeleme" dışarıya da taşmadan eşleri veya "hayat arkadaşları" ya da flörtleri tarafından öldürüldüğünü ortaya koymuştur. Araştırmalar, kadına şiddetin "gelişmiş" ülkelerde diğer ülkelerden az olmadığı gibi, eğitim seviyesine de bakmadığını, hattâ eğitimli kadının şiddeti gizlediğini göstermektedir.
Erkek ve kadın, fıtraten birbirinin aynısı değildir. Bundandır ki Allah, evin reisliğini aslında ağır bir külfet olarak erkeğe verirken, evin geçimini de reisliği adına kısmî bir avantaj, fakat yine bir sorumluluk olarak ona yüklemiştir. Vazifesi gereği ailelerle içli-dışlı bir kadın yakınım, "Reisin belli ve erkeğin aile reisi olduğu evlerde problem görmedim; ama reisliğin belli olmadığı evlerde hep problem gördüm." demişti. Erkek bir el, kadın diğer el gibidir. Elin beş parmağı vardır ve parmakların arası açıktır. Yani erkeğin de, kadının da, birbirleri tarafından karşılıklı tamamlanması gereken ihtiyaçları ve boşlukları söz konusudur. Evlilik, boşluklarından bu parmakların birbirine girerek, iki elin tek el olması demektir. Günümüzde ise "kadın-erkek eşitliği" iddiasıyla evlilikler, birbirine karşı yumruk halinde sıkılmış iki eli andırmakta ve yumruk olmuş bu eller, sürekli vuruşmaktadır.
Boşanmalarda bilhassa erkekler için en önemli bir diğer sebep, eşlerinin ailelerine karşı saygısızlığıdır. Bu, çekirdek aile temelinde toplumumuzun gittikçe büyüyen ve hadis-i şeriflerde de Âhir Zaman adına dikkat çekilen bir yarasıdır ki, üzerinde ayrıca durmayı gerektirmektedir.
ZAMAN