Fırından yeni çıktı: İslam ve pedofili

Haftasonu yazdığım “Dört Kadın Meselesi” başlıklı yazının hemen ardından patlayan Hüseyin Üzmez vakası sayesinde “dört kadını savundunuz, bunu da aklayın bakalım kolaysa” türü mesajlar hatırı sayılır miktara ulaşınca; “dört kadın konusunu yanlış anlamışsınız biraderler” demek için değil, gaza gelmekten hiç değil ama, bu hassas konuda vebal altında kalmamak gibi sağlam bir sebeple dahi olsa 'susmak' zaaf görüntüsü vereceğinden, sessizce onay işlemi göreceğinden, niyetimi bozdum.

Şimdiye dek satır aralarına yedirilerek verilen “İslamcılar ahlaksız” tezine alışkınız. Ama bu niyet bozuşta asıl, “Peygamberin Hz. Ayşe 9 yaşındayken onunla nikahlandığı” rivayeti ve “Dindar aileler kızlarını çocuk yaşta evlendiriyorlar” iddiasının ardına sığınılarak “İslam pedofiliyi hoşgörür” noktasına evrilecek olması en önemli etken, söylemeliyim. Özellikle Hüseyin Üzmez olayı, artık Türkiye'deki bir kısım zevata İslam konusunda şimdiye dek kendilerine sakladıkları yakışıksız ithamlarını açıkça dillendirme olanağı sunmuştur ve takdir edersiniz ki bu mümbit alanı tepe tepe kullanmayacakları gibi bir ihtimal de, sözkonusu değildir. Meselemiz budur yani, bu bilinçaltı Hüseyin Üzmez görüngüsü üzerinden deşifre olmuştur. Deşifre olan da bundan böyle her 'saldırı' platformunda önümüze gelecektir. Şimdiye dek en azından “Peygambere açıktan dil uzatma” konusunda çekinceli duranların bütün şerhleri bozulmuş, bütün imtinaları kısa devre yapmış ve bütün hassasiyetleri bitmiştir. '9 yaş' yeni konumuzdur, hayırlı olsundur.

Üzmez meselesine gelince; elbette “şahit olduğunuz hem de bir günahsa gözlerinizi iki defa silerek bakın” diyen bir dinin müntesibi olarak; müfteri konumuna düşmekten, dağların taşıyamayacağı uhdenin altına girmekten Allah'a sığınırız. Gelgelelim işin 'bildiğimiz' kısmı, yani eşiyle arasında 50 yıllık yaş farkı bulunması, genç kadınlara karşı zaafları bulunduğunu itiraf ettiği röportajları, 20'lik genç kıza aşkını yazdığı romanının içeriği, olayı sadece 'medyadan izleyen' herkesi 'kıllandırması' gereken cinsten veriler. Eğer bir komploysa bile bu, Üzmez ateşine atılacak odunları kendi eliyle taşımıştır. Ha, medyanın bir yandan “18 yaşından sonra herkese cinsel özgürlük” tepinmelerine, bir yandan da Fadime Şahin adlı 18'ini çoktan devirmiş bir kadının cinselliği üzerinden 28 Şubat sürecinin düğmesine basmış olması da bir başka “kıllandırıcı durum”. Medya bu konuda sabıkalı. Üstelik Mustafa Karaduman'ın üç evlilik beyanının, cinsel istismarcı Hafız haberinin ve Üzmez olayının aynı zamana da denk gelmesi gibi “tesadüfler(!)” de sözkonusu. Anlayacağınız Hüseyin Üzmez şu anda pekala, dünyanın en büyük haksızlığına uğramış adamı da olabilir.

Ama hiçbir şey, bizzat İslam tarafından bahşedilmiş “eğriye eğri, doğruya doğru deme” hakkımızı elimizden almamalı. “Kol kırılır yen içinde kalır” fehvası da dinin ayetle sabit bir ilkesi değil, olsa olsa cemaatçi-pragmatik bir halk deyişi. Doğruysa bu olay pedofilidir, patetik bir ruh halinin tezahürüdür ve bir çocuğu istismar etmek benim vicdanım nazarında suçtur. Dolayısıyla kimse kalkıp da “Kime ne 14 yaşındaki kızla 80'lik adamın ilişkisinden, gönül rızası sözkonusuysa” filan demesin. 14 yaşındaki bir gönülden böyle bir ilişkiye normal yollardan rıza çıkacağına dair hiçbir kanıtın indimizde yeri bulunmamaktadır ve her şeyden önemlisi Allah aşırıya gidenleri hiç sevmemektedir.

Belirteyim, “Tencere dibin kara” muhabbetinin de bu olay ekseninde hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Velev ki, muasır medeniyetler, uygarlığın kazanımlarıyla birlikte en ilkel dürtülerini yanlarına alıp, esmer derili çocuklar üzerinde iğrenç tutkularını dindirmek için Güneydoğu Asya'nın gözlerden uzak minik adalarına filan akın akın uçuyor olsun; velev ki ana akım medyada “bizimki yapınca sevap sizinki yapınca günah” benzeri çiftestandart leblebileri kavruluyor bulunsun. Üst üste bin tane beyyine bile, erdem kaleminde Hüseyin Üzmez'i temize çekmeye yetmez.

Tamam İslam masumiyeti ve doğruyu öğütler ama, “İslam'a dahil olan herkes masumdur” gibi bir tezimiz yok. 'Bir şans daha' diye tevil edebileceğimiz tevbe mekanizması, insanoğlunu durup dinlenmeksizin her daim günaha davet eden, iyilikle kötülüğün ayrıldığı son eşikte durması gereken hiçbir nokta olmadığı telkinleriyle 'kandırmaya' çalışan nefsiyle mücadelesinde, gün olup yenik düşebileceği gerçeğinin Yaratıcı'nın yarattığını, yaratılanın kendisinden daha iyi 'bildiği' gibi bir hikmeti de barındıran kanıtıdır. Günahın kantarda kaç çekeceğini ve tevbe edilse bile tevbeyi kabul edip etmeme işini, Allah bilir. Elbette hukuk da, bu isnat kanıtlandığı anda eli kolu bağlı oturmayıp, gerekeni yapacaktır. İşin o tarafına itimatımız tamdır.

Tamdır da; sorun şu ki, 'dindarım' diyen herkesin elinin-belinin-dilinin kabahatini yine İslam çekecektir. Artık bu ülkede erken evlendirilme yöneliminin 'din'den değil gelenekten sadır olduğunu, Ayşe anamızın ise evlilik yaşının 9 değil, 17 ya da 25 olduğu yönünde muhtelif kuvvetli rivayetler bulunduğunu söyleseniz de, fayda vermeyecektir. Üzücü olan, Güzel Peygamber'le 'sübyancı' kelimesinin aynı cümle içinde kullanılacağı günlerin yakın oluşudur. Yeri gelince Danimarka'daki Peygamber'e hakaret içeren karikatürleri kınamakta milli reflekslerle cevval davranan medyanın da içinde bulunacağı bir koro tarafından hem de…

Ama bu riya psikolojisidir demeyin; sözkonusu Türkiye'deki İslamcıları dövmekse, Peygamber'e saygı da, tutarlılık da teferruat olacaktır. Göreceksiniz.

Yeni Şafak gazetesi