Aslında gündem sıcak, iki Zekeriya'ya kilitlenmiş durumda. Terfi mi aldığı, tenzil mi yediği tartışılan Zekeriya Öz'ün görev değişikliği ve Ergenekon'la ilişkilendirilerek ofisi aranan Zekeriya Beyaz'ın basılmamış kitabı. İlkine şimdiye dek gösterdiği cesaret ve kararlılıktan ötürü teşekkür edelim, diğerine "ne güzel magazin komiğimizdin sen Beyaz hoca" diyerek, kendisini adalet duygusuna teslim edelim. Çünkü bugün, pedofillerin arsızlığından, çocuk doğradıktan sonra yüzünde tek bir pişmanlık belirtisi göstermeden aramızdan geçip giden vahşilerin utanmazlığından, sarsılmış ve sersemlemiş bulunan bünyem, "gündem" maddelerine ilgi duymamakta. Gidip gidip, dokuz yaşındaki Fırat'ın gazetelere düşmüş güzel yüzüne kaymakta. Şu yeryüzüne garip gelip, garip gidenlere bir kez daha yanmakta. Fırat'ın masum yüzü size ne hissettirdi bilmiyorum; benim içime dolan hüznün yanısıra insan tekiyle ilgili düşüncelerim bir kez daha tescillendi, pekişti. İnsanlara yaklaştıkça, insanı insan olmaktan soğutan, utandıran ne varsa hepsi birden o fotoğraf nezdinde cisimleşti. Kalbim keder hissetti, öfkem bilendi. Hayır, şimdi size modernizmin bireyi kutsallaştırmakla onu aynı zamanda sonsuz şekilde arsızlaştırdığından sözedecek değilim. Ya da aynı kutsiyetin, bireyi dünyaya, doğaya, nefes alıp veren başka canlılara ve kendisine saygısının yokolmasına yol açabilecek denli kesif bir yalnızlığa ittiğinden de, bu kesafetin insan tekini patolojik bir varolma anaforunun derinlerine ittiğinden de öyle... Hayır efendim, kapitalizmin yücelttiği rekabet duygusuyla kirlenmiş ruhların varettiği "gücü yeten yetene" düsturunun dünyayı bir harabeye, ilişkileri bir "aldı-verdi" meselesine, kazançları bir ganimete dönüştürdüğünden bahsetmek istemem. Gerçi bunlar da yalan değil, modernizmin insanı öteki insanın boğazına çöken bir caniye çevirdiğini söylemek abartmak olmaz bu noktada. Tüm iktidar ilişkilerinde, aynalı camlı şirketlerde, konservatizmin güzellemeler düzdüğü ailenin şeffaf ve kötücül hiyerarşisi içinde, okulda, arkadaşlıklarda filan başkasına kasteden katiller ve varoluşu iğdiş edilen maktuller var elbette. Ama tüm bunlar Fırat'ın güzel yüzünün bana söylediklerini karşılamaya yetmiyor. Benim olmayan o çocuk için yas tutmamın sebebi çok daha derine iniyor. Ta insanın içine... O derinlik şu: İnsan kolajını oluşturan parçalar içinde, çirkin bir tanesi vardır. O, insan ontolojisindeki en zelil dip, esfeli safilin noktasıdır. O parça, ama o yolla, ama bu yolla terbiye ve tehzib edilmedikçe, kafasını kaldıramayacak şekilde kafese tıkılmadıkça, insan bütününü, yoğurt mayası misali anbean artan bir kararlılıkla ele geçirir, tüm güzellikleri çirkin ve kötü kılana dek de durmaz. Lars Von Trier uzun sekanslarda anlatır bunu. Bütün, o parça tarafından ele geçirildiğinde, bozulur, eksilir, vahşi ve ilkel bir yaratığa dönüşür. Ele geçirilmiş insan tekinin artık merhameti de, acıması da yoktur. Kendini koruyacak gücü olmayanlara, sahipsizlere, çocuklara, kadınlara, yeri geldiğinde dili bağlı hayvanlara karşı insanlıktan çıkıverir. O parça, hem somut kuvveti, hem otorite gücü kendininkinden düşük olanı, "ezilebilir" olarak kodlar ve sonra iştahla onu yok etmeye girişir. Onu, mazlumun ve garibin gözyaşı, ahı, bedduası durdurmaz, çünkü merhamet, acıma duygusu, vicdan ya da adalet onun varolduğu yerde bulunmaz. Zayıf olanın üstünde sonsuza dek tepinebilir, üstelik bunu yaparken bir an bile tereddüt etmez. Ya güzel parçanın, kötüyü altetmesi anlamına gereken "ahlak" engelleyebilir bu durumu ya da hukukun caydırıcılığı... İnsanın güzel yanı bireyin kötülüğünü altedemediyse yani, o kötü tarafı sadece "bunun hesabını vereceği" korkusu durdurur. Bunun adı hukuktur. Hukuk bu nedenle çok önemlidir. Söylemeye çalıştığım şu, insanın insanlıkla ilgili derin bir umutsuzluğa kapıldığı yerdir, çocukların istismar edilmeleri, katledilmeleri. Ve kabahatler içinde "bunu yapan insan yaşamamalı " denilesi bir suç varsa, o tam da çocuklara yönelik olarak işlenenlerdir. Dolayısıyla vaktiyle Türkiye'de, Abdullah Öcalan üzerinden tartışıldığı için siyasi düzlemde ve gerektiği gibi tartışılamayan idam, yeniden tartışmaya açılabilir. Bence açılmalıdır, hele de pedofili gibi tedavisinin imkansız olduğu söylenen patolojik vakalar sözkonusu olduğunda... Hukuk çünkü, masumları, mazlumları, zayıfları koruyamayacak duruma geldiyse, devletler adalet dağıtma işlevini yerine getiremiyorsa, dünyanın sonu gelmiş demektir. Bir çocuğun çekiçle öldürülüp bıçakla parçalanması, dünyanın bitişidir. Benim o fotoğrafta gördüğüm tek şey budur.
YENİ ŞAFAK