Yusuf Akçay / Cins
Gazze
Ey kendi ruh dünyasını ihmal eden zavallı kardeşim! Atom çekirdeğini bile kırıp parçalayan ve ondan varoluşun sırrına dair izler arayan şu zekân, gözünün önünde akıp giden kan deryasını durdurmak için ne zaman harekete geçecek? Maddenin, tabiatın ve arkasındaki izlerin peşine düşen, bütün bir fezâyı rahatına râm kılmak için gecesini gündüzüne katan şu karşı konulmaz merakın ne zaman kendi dünyana dönecek? Yanı başında kadın, çoluk-çocuk, genç-yaşlı demeden akıp giden bu kan deryasını durduracak izzetin kalmadı mı? Musa’yı koynunda kundaklayan o nehr-i kadîmi ne çabuk unuttun? Hâdimi olmaya azmettiğin topraklardan ne kolay el çekiyorsun? Onlar ki kılıcının namusuydu. Kılıcın paslandıysa da kırıldı mı sanıyorsun? Atalarından devraldığını iddia ettiğin ruhtan bir iz olsun göster bize. Bütün meşguliyetini fiziğin dar çerçevesine hapseden zihninin prangalarından kurtul! İnsanı da öldürdüğün, paramparça ettiğin şu tabiatın bir parçası zannetme. Onu, hayvanlara bile lâyık görmediğimiz vahşetin muhatabı yapan aklını, vicdanını yastık yapıp yatan bir çukura düşürme. Gazze’ye yağan bu zulüm karşısında Allah’ın rahmetini taşıyan şu bulutlar kadar bile olamıyorsun. Yalnız kendi keyfin, rahatın ve menfaatin için çocuk gözlerden akan yaşları umursamıyor; yalnızca bencil bir ahlakın zindanı içinde yaşıyorsun. Bugün ölen bu masumlara göstermediğin merhamete, yarın sen ihtiyaç duyacaksın.
Bir vilayetin olmakla şerefyâb olan şu iller, şimdi sancağının altında gölgelendiği günleri arıyor. Üç kıtaya yayılan adaletinden mahrum kalan bu çölleri yeniden bir gül bahçesine çevirecek sabah rüzgârı ne zaman esecek? Seni küçücük bir çadırdan koca bir cihan devletine ulaştıran o ruhu yeniden hatırla! Yüreğindeki ümitsizliği, paslı bir çiviyi söküp atar gibi çıkar!
Sen rahat yatağında uyurken bir çocuğun göğsünden giren kurşun rüyanı ne zaman bölecek? Kıyama ne zaman kalkacaksın! Ey tarih boyunca birbirini boğazlayan mahluk! Vahşileri aratmayan bu zulüm sana kimden miras kaldı? Ne için öldürüyorsun? Hangi dava, şu masum çocukların canından aziz olabilir? Ey her birimizi ayrı ayrı ölüm makinası haline getiren zaman! Her kutsalı kendi nefsimizin eğlencesine çeviren akıl! Zaman dursun, mekân çatlasın! Işığı kararan şu gözlerden biraz utan! Biraz dur; kandan, katliamdan, yıktığın hânelerin üstüne kurduğun saraylardan in. Ey her mevzuyu kendine görev edinmiş kalem! Bir kelam, yalnızca bir cümle olsun bahsetmedin, kurudu mu mürekkebin? Şu zulmün acısı dokunmayacak mı sana?
Bütün bir Filistin; senden bir ümit, bir yardım, uzanan bir el bekliyor. Seni sıcak yuvandan cepheye getirmek için değil sözlerim. Az kımıldasan yetecek. Azıcık hüzünlensen, değil servetini gözlerinden bir damla yaş bağışlasan yetecek. Kendi çocuğunun suretinde görsen bir Gazzeli çocuğun suretini. Ah milyonların arasında sıkışıp kalan kalpler! Etrafı taştan, kayalardan, duvarlardan çevrilmiş kalpler! Bir seher vakti uyanın! Ey yerleri ve gökleri titretecek acılara göz yuman nefisler! Çöllerde perişan olan şu ceylanları görmüyor musun? Kalk ve haykır artık! Her cinayetin günahı bizde, her cinayetin fâili biziz. Akan her damla kanın, toprağa düşen onlarca canın vebâli bizim! Kalk ve haykır artık! Kahrolsun Siyonizm! Kahrolsun Siyonizm!