7 Ekim sabahı Hamas mücahitlerinin Gazze’den işgal altındaki Filistin topraklarına yönelik başlattıkları Aksa Tufanı harekâtı sonrasında İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları tam bir soykırım girişimi şeklinde sürüyor. Bu barbarlık karşısında bir nebze vicdan ve adalet duygusuna sahip herkesin net bir tavır alması gerektiği açıktır.
Bizler de dilimizle, kalbimizle ve tüm benliğimizle Siyonist vahşeti lanetliyoruz. Bununla birlikte zalimlerin hedef tahtasına koyup doğrudan saldırdığı, Filistin’de yaşanan zalimliğin sanki sebebi, başlatıcısı imiş gibi göstermeye çalıştığı Aksa Tufanı harekâtıyla iftihar ettiğimizi de öncelikle vurguluyoruz.
Aksa Tufanı hiç kuşkusuz pek çok şeyi ortaya çıkarmış, netleştirmiştir. Öncelikle savaşın, mücadelenin güçten, silahlardan da önce iradeyle yürütüldüğünü göstermiştir. Filistin halkının bir açık hava hapishanesinde adeta yavaş ölüme mahkûm edildiği Gazze’de her türlü imkansızlığa, kuşatılmışlığa karşı mücahitlerin adeta tırnaklarıyla kazıyarak geliştirdikleri operasyon kabiliyeti düşmanı dehşete düşürürken, dostlara ümit ve azim kazandırmıştır.
Aksa Tufanı Siyonistlerin çok güçlü, neredeyse yenilmez bir güç oldukları iddiasını yerle bir etmiştir. Unutulmasın ki zalimlerin en büyük silahları güçlülük, yenilmezlik, üstünlük imajıdır. Oysa bu bir savaş taktiğidir. Propaganda aracıdır. Elbette küresel sistemin sınırsız desteğine sahip Siyonist işgal güçlerinin güçlü olduğunu inkar etmiyoruz ama bu asla yenilmeyecekleri anlamına gelmiyor. Yeter ki isteyelim, cehd edelim, Rabbimize tevekkül edelim. Kadiri Mutlak olanın sadece O olduğunu unutmayalım. İşte El-Kassam mücahitleri 7 Ekim günü gerçekleştirdikleri kapsamlı eylemle bu hakikati tüm dünyaya göstermiştir.
Yine Aksa tufanı Filistin halkının Siyonist çetenin işgaline asla boyun eğmeyeceğini, bedeli ne kadar ağır olursa olsun ve ne kadar sürerse sürsün asla teslim olmayacağını bir kere daha haykırmıştır.
Ve Aksa Tufanı Siyonist çetenin ve dostlarının nasıl vahşi ve hukuksuz, nasıl zalim ve barbar oldukları gerçeğine ışık tutmuş, gözlerini gerçeklere kapatmayan her canlıya en açık biçimde, en net şekilde göstermiştir.
Gazze’den günlerdir vicdan sahibi, zerre miktarı merhamet hissi taşıyan herkesi derinden sarsan, üzen, kahreden görüntüler geliyor. Siyonist çete yıkım, katliam, vahşette sınır tanımıyor. Burada işlenen insanlık suçlarını ayrıntısıyla ifade etmeye ihtiyaç duymuyoruz çünkü tüm bu zalimlik, vahşet zaten bütün dünyanın gözleri önünde cereyan ediyor.
Diyorlar ki “Hamas bu savaşı başlattı, bedelini de ödeyecek!”
İyi de Hamas hangi savaşı başlattı? 7 Ekim 2023’ten önce Filistin toprakları işgal altında değil miydi? Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırılar adım adım tırmandırılmıyor muydu? Siyonistlerin necis ayakları her gün mukaddes beldemizi çiğnemiyor muydu? Binlerce Filistinli esir İsrail zindanlarına tıkılmış değil miydi? Gazze bir açık hava hapishanesine dönüştürülmemiş miydi? Batı Şeria paramparça edilmiş bir halde esaret altında tutulmuyor muydu?
Bazıları tüm bu arkaplanı görmezden gelip sanki her şey normal seyri içinde gidiyormuş da durup dururken Hamas sorun çıkartmış, huzuru bozmuş gibi düşünüyor ve akıl veriyor, Hamas şiddete başvurmamalı, barışçıl çözüm arayışı içinde olmalıymış!
Ne barışı, kiminle barış? Hamas ne yapmalıydı? Tam bir asırdır adım adım ilerleyen işgale, Mescidi Aksa’nın, Kudüs’ün Yahudileştirilmesine, zindanlara esirlerin çürütülmesine sessiz, tepkisiz mi kalmalıydı?
80 yıldır ‘medeni dünya’ kararlar alıyor, bildiriler, kınamalar yayınlıyor. Peki, ne değişiyor? İsrail’i işgal ettiği topraklardan çekilmeye yönelik onca çağrı, beyanat, hatta BMGK kararları ne anlam ifade ediyor? Filistin halkı tıkıldığı hapishanede her gün biraz daha ezilirken, yok edilmeye çalışılırken bu barışçıl çözüm laflarının manası ne?
Hamas’ın, mücahitlerin suçu kendilerine layık görülen köleliği kabul etmemek mi? Siyonist çetenin canı istediğinde açıp kapattığı kapılardan geçip ekmeğini temin için kölelik düzenine boyun eğmemek mi? Filistin topraklarını paramparça eden ve mazlumlara hiçbir şey kazandırmayan barış aldatmacısına razı olmamak mı? Bu bir suç mu?
Hayır, iradesini, geleceğini, halkını ve hakkını Siyonist çetenin insafına terk etmek barış değildir. Olsa olsa zillettir, teslimiyettir! Bu vahşete, işgale, zalimliğe direnmek de asla terör değildir. Bilakis cihattır, izzettir, şereftir.
Peki, bu korkunç zulme ve adaletsiz, dengesiz düzene karşı bize düşen nedir?
Öncelikle meseleye nereden baktığımız ve hangi düzleme oturttuğumuz net olmalıdır. Biz Filistin meselesini bir toprak ihtilafı, bir coğrafi mesele olarak değil bir akide savaşı olarak görüyoruz, görmeye de devam edeceğiz. Filistin davası inancımızın bize yüklediği bir sorumluluktur, bir kavgadır, mücadeledir.
Haklı ile haksız arasında, kurban ile katil, masum ile mücrim arasında denge politikası izleyenlerden, tarafsız takılanlardan beriyiz, onlardan tiksiniyoruz. Kardeşlerimizin yanında, zalimlerinse tam karşısında durup; izzetle, sebatla direnenlere elimizden geldiğince destek vereceğiz. Ve öncelikle de zihinlerimizin, kalplerimizin, dillerimizin bu aşağılık işgalci söylemlerle kirlenmemesi için teyakkuzda olacağız.
Şunu net biçimde görelim: Evet Filistin’de vahşet var, zulüm sürüyor. Evet, Filistin’de işgal var ama işgale karşı direniş de var. Ve direniş varsa umut da var. Ve Rabbimizin izni ve yardımıyla umudu büyüteceğiz!
Siyonist çeteyi asla normal bir oluşum olarak görmeyeceğiz. Bükemediği bileği öpmek münafık tavrıdır. Biz Müslümanız, izzete talibiz. Ve azimle, inatla, sabırla zulme karşı direneceğiz. Gerekirse nesiller boyunca mücadele edecek, kıyamete kadar savaşacak ama asla vazgeçmeyeceğiz.
Hasbunallah ve nimel vekil