Filistin ile dayanışma sorumluluğu salt kınamakla ve tweet atmakla sınırlı olamaz!

Ersin Çelik, Siyonist İsrail’in Filistin’de Müslümanlar ve İslami şiarlar üzerindeki zorbalığına gösterilen tepkileri değerlendirdiği yazısında, sorumluluğun salt bir twit atmanın çok ötesinde olduğu gerçeğine dikkati çekiyor.

Ersin Çelik’in Yeni Şafak’ta yayımlanan yazısı (9 Mayıs 2021) şöyle:

İsrail’i Tweet Atarak Durdurabilir miyiz?

Geçtiğimiz hafta gösterime giren ‘Evimdeki Yahudi’ isimli film şu sahne ile başlıyor:

Filistinli Kerd, evini işgal eden Yahudiye “Yakup, bu ev senin değil biliyorsun” diyerek karşı çıkıyor. Yahudi ise “Evet ama ben gitsem bile sen bu eve geri dönmeyeceksin. Bunun ne anlamı var. Bana neden bağırıyorsun, bunu yapan ben değilim” şeklinde cevap veriyor.

Kerd’in “Sen benim evimi çalıyorsun” diye devam etmesi üzerine ise Yahudi, “Evini ben çalmasam başkası çalacak” diyor.

Kimsenin evini çalma izni olmadığını söyleyen Kerd’e Yahudi, “Burası benim değil ki geri vereyim” diyerek cevap veriyor.

Tamam kestik! Çünkü bu bir film sahnesi değildi. Film olsa bile Netflix’te asla yayınlanmazdı.

Film değildi, sahne gerçekti. Bu diyaloglar birebir yaşandı. Görüntü Twitter’da yayınlandı. Milyonlarca izlendi. İzleyen aklı başında herkes de “Böyle bir şey nasıl olur” dedi. Oldu, oluyor, olmaya da devam edecek.

Dünyanın en zahmetsiz işgallerinden fiziki şiddetin dozu düşük olanını izledik sadece. Üstüne binlerce Tweet attık. Sinirden elimizdeki telefonları parçalamayı düşündük ama işgalci Yahudi Yakub’u durduramadık. Mümkün de görünmüyor. Ya o 28 saniyelik video çekilmeseydi? Biri Filistinli ev sahibi Kerd Hanım ile işgalci Yahudi Yakub’un aralarında geçen diyalogu bize anlatsaydı, “Bu kadar da olmaz” der miydik? Derdik. Kudüs’teki durumun vahametine uzağız sanki.

Doğu Kudüs’ün Şeyh Cerrah Mahallesi’nde 1956’dan beri yaşayan Filistinliler benzer diyalogları yıllardır hemen her gün yaşıyorlar oysa. Mahallede 1948’deki Nekbe’de (Büyük Felaket) mülteci konumuna düşen Filistinliler yaşıyor. Yahudilerin kurduğu örgütler, Filistinlilerin yaşadıkları arazileri 1948’den önce satın aldıklarını iddia ediyorlar. Arkalarında hem İsrail devleti hem İsrail mahkemeleri hem de fanatik Yahudilerin kurduğu örgütler, hahamlar ve haham okulları var. İsrail mahkemeleri Şeyh Cerrah’ta yaşayan Filistinli ailelerin evlerini, Yahudiler lehine boşaltma kararı veriyor. Ne itirazlar dikkate alınıyor ne de bir kamuoyu gücü oluşturulabiliyor. Yakub gibi binlerce işgalci Yahudi de bu gücü arkasına alıp, mahkeme kararını bile beklemeden gelip evlerin ortaya yerine çöküyorlar. İşgal altındaki Doğu Kudüs’te bu şekilde oluşturulmuş 18 ayrı Yahudi yerleşimi var. Buralarda 220 binden fazla Yahudi ikamet ediyor. Filistinli Kerd ve ailesi ise işgale direnen son gerçek yerleşimciler.

Film içinde film gibi değil mi? Ama asla bir Netflix filmi olamayacaklar. Bu yüzden de ‘Gerçek Hayattan Uyarlanan Filmler’ kategorisinde, Filistinli ailelerinin doğup büyüdükleri evlerin, Yahudiler tarafından nasıl işgal edildiğini anlatan bir yapıt yer almayacak. Bu arada; evlerinin önünden geçen bir Yahudiyi öldüren Filistinli katil ailenin uluslararası terör örgütleri ile akıl almaz bağlantısını çözen üç sezonluk Mossad dizisinin afişi önümüze düşerse hiç şaşırmayalım.

Netflix film yapmasa da işgali tüm insanlığa anlatabilir miyiz peki? Mesela Twitter’dan. İsrail’i tweet atarak durdurabilir miyiz? Önceki gece İsrail askerleri Mescid-i Aksa'yahunharca saldırırken düşündüm bunu. Artık kınamanın ötesine geçecek bir şeyler yapılması gerektiğini dillendirdim. Sözü siyasetçilere ve ortaya yere atıp çekilmek değil derdim. Sosyal medya kullanıcıları olarak bizlerin de bir gücü ve etki alanları var. Türkiye sosyal medyayı yoğun kullanan ülkeler arasında. Yaklaşık 60 milyon sosyal medya kullanıcısı var. İsrail nüfusunun altı katı ediyor. YouTube, Facebook, Instagram ve Twitter başlıca içerik üretim ve tüketim mecralarımız. Bir anda gündem oluşturmak elimizde. Artık bir etiketi TT yapmanın ötesine geçmeliyiz. Devletler, ikili ilişkiler, hesaplar, kitaplar bir tarafa… İsrail’e sosyal medyayı dar edecek, Twitter’da ve diğer sosyal mecralarda nefes alamayacak hale getirecek gücümüz de zekâmız da var. Sosyal medya şirketleri karşımıza dikilene kadar tüm imkânlarını seferber edecek iradeye ve organizasyonlara ihtiyaç var. Bir söylem gücü oluşturmak gerekiyor. Peki, bu nasıl olacak? Sabahtan akşama kadar tweet okumakla, önümüze düşen paylaşımları arada RT etmekle olmaz elbette. Eylem birliği yapmak, propagandalara nitelikli karşılıklar üretmek, elimizdeki gerçeğin ta kendisi zulüm görüntülerini doğru yerde doğru şekilde değerlendirip kalıcı ve etkili hale getirmek gerekiyor. Neden Holokost’a değinen onlarca filmin Oscar ödülüne layık görüldüğü konusunda hayıflanmayı bırakıp, iletişim platformlarında neler yapabileceğimize odaklanmamız gerekiyor artık. İşgale çok farklı şekillerde direniyor Filistinliler. Bir tweet deyip geçmemek lazım. ‘Neden sadece tweet atılıyor’ eleştirilerine takılıp kalırsak, asıl o zaman hiç bir şey yapmamış oluruz. Yapılan paylaşımlar İsrail’i durdurmaz evet. Lakin Filistin halkının haklı direnişine doğru ve etkin propaganda ile omuz vermeye devam etmeliyiz. Örneğin atılan Arapça bir tweetle moral kazanıp, asla yalnız olmadıklarını iliklerine kadar hissetmeye devam etmeliler. Türkiye’nin, Türk halkının yanlarında olmasından büyük güç alıyorlar. Bunların yanında ihmal edilen bir alan daha var. İbranice içerikler üretmeliyiz. İsrail halkına, topyekün şiddetlerini kendi dillerinden okutmalı ve izletmeliyiz. Psikolojileri bozulmalı, motivasyonları çökertilmeli. Sanatçılar, sporcular, ünlüler, fenomenler geliyor akla. Hemen her toplumsal meselede, siyasi gündemlerde peş peşe gelen paylaşımlarını anımsıyoruz. ‘İşaret alınca’ duyarlı oluyorlar hani. Onları harekete geçirmek de takipçinin elinde. Güç de etki de ‘işaret’ de takipçide oysa. Herkes elini taşın altına koymaya niyetlendiğinde bir iş bölümü doğal olarak oluşacaktır.

Yorum Analiz Haberleri

Camiler Ermeni, Rum ve Yahudilere de satılmış
Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?