Mandy Turner’in Middle East Eye’den yayınlanan makalesini Barış Hoyraz çevirdi:
İsrail'in Filistin halkını yok etme girişimine karşı 'Küresel Dayanışma Ekseni' her geçen gün daha da büyüyor.
Bugün, 29 Kasım, Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü.
Başta Latin Amerika, Afrika ve Asya olmak üzere dünyanın dört bir yanında sömürgecilik ve baskıya karşı mücadele eden ülke ve hareketlerin Filistinlilerle dayanışmasının uzun bir tarihi vardır.
Sorun şu ki Filistinliler sömürgecilik karşıtı mücadelelerin zirve yaptığı dönemde özgürleşmeyi başaramadılar.
Bunun yerine, İsrail'in yerleşimci-sömürgeci projesini Ürdün Nehri'nden Akdeniz'e kadar genişletmek için kullandığı 1993 Oslo Anlaşmalarının sahte tek taraflı barışına sahip oldular.
İşte bu durum -ABD destekli “barış anlaşması” yoluyla Filistinlilere güvenlik, hak ve onur sağlanamaması- bizi doğrudan bugüne getirdi.
İsrail, Batı Şeria (Doğu Kudüs dahil) ve Gazze'deki Filistinliler için direniş ya da kararlılık, İsrail'in kendilerini fiziksel olarak ortadan kaldırma ve hak taleplerini yok etme girişimlerine karşı direnişin temelini oluşturuyor. Çünkü Filistinli yazar Tareq Baconi'nin bize hatırlattığı gibi, “Filistinlilerin direniş alternatifi unutulmaktır.”
Yine de yalnız değiller.
Ayrıca büyük bir diaspora da var - Filistin Şatatı (Filistinlilerin anavatanlarından zorla çıkarılmasını ve dünyanın farklı bölgelerine dağılmasını tanımlar.) İsrail'in 1948 Nakba ve 1967 Naksa sırasında Filistinlileri sürmesi ve diğer mülksüzleştirme stratejileri Filistinlilerin çoğunu mülteci ve sürgün haline getirdi.
Bu da Filistinlilerin anavatanlarında kalma ya da anavatanlarına dönme mücadelesinin hiçbir zaman yerel değil, her zaman küresel olduğu anlamına gelmektedir.
Filistin İstatistik Bürosu, Temmuz 2024'te dünya genelinde 14,8 milyon Filistinli olduğunu ve bunların yarısından fazlasını Şatat'ın oluşturduğunu tahmin etmektedir.
Geçmişte bu durum Filistinlilerin zayıflığının bir kaynağı olarak görülüyordu. Bugün ise, İsrail'in soykırıma yöneldiği bir dönemde, bu bir güç kaynağıdır çünkü Küresel Dayanışma Ekseni'nin temellerini oluşturmuştur.
Bu eksen, Filistin'deki köyleri ve sivil toplum gruplarını, Şatat'taki Filistinlilerden ve onların dünya çapındaki müttefiklerinden oluşan geniş ve sürekli genişleyen bir ağı kapsamaktadır.
Black Lives Matter hareketi (ABD'de yaşayan Afro Amerikan kökenli halka karşı özellikle polis tarafından uygulanan şiddete ve ırkçılığa karşı kurulmuş sivil toplum hareketidir.) gibi sosyal adalet kampanyalarıyla kurulan bağlantılar, Filistinlilerin hakları için verilen mücadeleyi destekleyen yepyeni bir aktivist nesli ortaya çıkarmıştır.
Hiçbir yer Gazze kadar kötü değil
Gazze'deki Filistinliler İsrail'in şiddetinden en çok nasibini alan kesim. Gazze'den her gün gelen ölü sayısı ve insani acı görüntüleri gerçekten korkunç boyuttadır.
İsrail'in baskı ve katliamları Batı Şeria'da ve şimdi de Lübnan'da hız kazanıyor, ancak soykırım eylemlerinin özü Gazze'de kalmaya devam ediyor.
Gazze dışındaki Filistinliler - “Yeşil Hat”, Kudüs, Batı Şeria, Şatat - bu soykırım sırasında dayanışma ve dostluk ifade ettiğimde bana defalarca hiçbir şeyin Gazze kadar kötü olmadığını söylüyorlar.
Batı Şeria'da Filistinli bir arkadaşım bana şöyle dedi: “Bu durum herkesi etkiliyor. Ama yine de elhamdülillah diyoruz çünkü Gazze'deki kardeşlerimizin yaşadıkları ve hala yaşamakta olduklarının yanına bile yaklaşamayız.”
Kudüs'teki bir başka Filistinli arkadaş ise şunları söyledi: “Gazze artık bir soykırım yeri. Batı Şeria eskiden Gazze'nin olduğu yer. Doğu Kudüs de eskiden Batı Şeria'nın olduğu yer. Ve '48 Filistin'i (İsrail vatandaşlığına sahip “Yeşil Hat” içindeki Filistinliler için Filistinlilerin kullandığı terim) Doğu Kudüs'ün eskiden olduğu şeydir.”
Bu anlayışlı yorum, İsrail'in sürekli hızlanan baskı ve yok etme girişimlerini çok iyi özetliyor. İsrail, Filistinlileri parçalara ayırarak bölmeyi ve yönetmeyi, dışlamayı ve kovmayı, izole etmeyi ve yok etmeyi daha kolay hale getirdi.
Halk direnişi kuraldır, istisna değil
Filistin'de Halk Direnişi: Filistinli yazar Mazin Qumsiyeh, Filistin direnişinin 100 yılı aşkın tarihinde intihar saldırıları, roket saldırıları, uçak kaçırma ve rehin alma eylemlerinin nasıl kural değil istisna olduğunu gösteriyor.
Daha yaygın pratikler arasında boykotlar, vergi isyanları, gösteriler ve günlük direniş eylemleri yer alıyor.
Bunlar Qumsiyeh'in “şiddetsizlik” yerine “halk direnişi” dediği şeylerin örnekleridir çünkü Filistinlilerin kullandığı terim budur: muqawama shabiya (halk direnişi).
Ancak İsrail böyle bir ayrım yapmıyor: Filistinlilerin her türlü direnişini yasaklıyor ve büyük bir şiddetle karşılık veriyor.
Geçtiğimiz birkaç ay içinde İsrail, El Fetih, Hamas, İslami Cihad ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi tüm Filistinli siyasi grupların liderlerine suikastlar düzenledi. Geçtiğimiz yıl ve daha öncesinde de İsrail Filistinli doktorları, gazetecileri, öğretmenleri ve sanatçıları öldürdü.
İsrail 7 Ekim 2023'ten önce bile ayrım yapmadı.
Ekim 2021'de İsrail altı Filistinli insan hakları grubunu - Addameer (mahkum destek örgütü), Al-Haq (insan hakları örgütü), Bisan Araştırma ve Geliştirme Merkezi (yoksulların ve ötekileştirilenlerin sosyo-ekonomik hakları için kampanya yürütüyor), Uluslararası Çocukları Savunma-Filistin (çocuk hakları örgütü), Tarımsal Çalışma Komiteleri Birliği (Filistinli çiftçileri temsil ediyor) ve Filistin Kadın Komiteleri Birliği (feminist örgüt) - terörist örgütler olarak tanımladı, yasakladı ve Ramallah'taki ofislerine baskın düzenledi.
Ayrıca Filistinli avukatları da sınır dışı etmiştir.
Yasaklı bir örgüte ait materyaller bulundururken yakalanan herkes tutuklanabilir. İsrail'in “terörist materyal” kavramını son derece gevşek bir şekilde yorumlamasına Filistin literatürü ve Filistin bayrağı da dahildir.
2018-19 yıllarında Gazze'deki İsrail ayrım duvarında her hafta Cuma günleri düzenlenen “Büyük Dönüş Yürüyüşü” gösterilerine katılan silahsız Filistinli erkek, kadın ve çocuklar, İsrailli keskin nişancılar tarafından gerçek mermi kullanılarak vuruldu.
İsrail 2011 yılında Filistin Boykot, El Koyma ve Yaptırım hareketini yasakladı ve hareketin liderlerini taciz etmeye ve hareketi destekleyen herkese giriş yasağı koymaya devam ediyor.
İsrail'in vahşi askeri apartheid rejimi, yoluna çıkan her Filistinliyi, şiir yazanları bile öldürüyor, hapse atıyor ya da sınır dışı ediyor. Bunun aksini söyleyenler en iyi ihtimalle samimiyetsiz davranıyor, en kötü ihtimalle de soykırıma kılıf hazırlıyor demektir.
İsrail'in yerleşimci sömürge projesi de küreseldir
İsrail'in kuruluşunda ve hayatta kalmasında batılı devletlerden, önce İngiltere'den sonra da ABD'den aldığı destek belirleyici olmuştur.
İngiltere, 1917'den 1948'e kadar Filistin üzerindeki işgali sırasında, doğmakta olan Siyonist devleti kuluçkaya yatırdı.
Soğuk Savaş sırasında ve sonrasında ABD İsrail'i ekonomik, askeri ve siyasi olarak destekledi. Hem ABD hem de İngiltere, İsrail'in Gazze'deki soykırımına doğrudan askeri olarak müdahil olmakta ve BM, Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi uluslararası forumlarda İsrail'i kınanmaktan korumaktadır.
Başta Almanya ve Kanada olmak üzere diğer batılı devletler de önemli destek sağlamışlardır.
Batılı hükümetler apartheid İsrail'in varlığını sürdürebilmesi için elzemdir. Bu nedenle bu devletlerdeki gösteriler ve sivil toplum aktivizmi çok önemlidir.
Bu aynı zamanda batılı devletlerin -özellikle de İsrail'in soykırımına suç ortaklığı yapan ya da aktif olarak katılanların- Küresel Dayanışma Ekseni'ne dahil olan herkesi neden susturmaya ve hapse atmaya çalıştığını açıklamaya da yardımcı olmaktadır.
ABD'de 38'den fazla eyalet son yıllarda BDS (Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar Hareketi) karşıtı yasaları (BDS hareketi, İsrail’in Filistin topraklarındaki politikalarına tepki olarak ortaya çıkmış, ekonomik, kültürel ve akademik boykotlar yoluyla İsrail üzerinde baskı kurmayı amaçlayan uluslararası bir harekettir.) kabul etti.
Nisan 2024'te Almanya BDS'yi “şüpheli terörist grup” olarak tanımladı.
Birleşik Krallık, 2024 yazında genel seçimlerin parlamentoyu tatil etmesi nedeniyle BDS'yi yasaklayan bir yasayı geçiremedi.
Kanada, Fransa ve İspanya da BDS'yi kısıtlamaya yönelik tedbirleri tartıştı. Batı genelinde Filistinliler ve müttefikleri kınama, işlerinden atılma, sınır dışı edilme ve tutuklanmaya maruz kaldılar.
İsrail ile birlikte bu batılı devletler Filistinlilerin haklarının elde edilmesini engelleyen bir “Baskı Ekseni” oluşturmaktadır. Batılı hükümetlerin bir apartheid devleti (belirli bir etnik, dini veya ırksal grubun diğer gruplar üzerinde sistematik bir şekilde ayrımcılık yaptığı, onları ekonomik, siyasi ve sosyal olarak ikinci sınıf statüye indirgeyen devlet düzenini tanımlamak için kullanılan bir terimdir.) olarak İsrail'i desteklemedeki ısrarlı ve utanç verici rolüne ancak sivil toplum aktivizmi yoluyla meydan okunabilir ve bu rol değiştirilebilir.
Şu anda tanık olduğumuz şey, Filistinlilerin Yahudi-İsraillilerle aynı hak ve özgürlüklere sahip olmasını isteyenler ile İsrail'in bir apartheid devleti olarak kalmasını desteklemek için soykırım yapmak ve buna olanak sağlamak da dahil olmak üzere her şeyi yapacak olanlar arasındaki temel bir çatışmadır.
Ölmem gerekiyorsa, bu umut getirsin
6 Aralık 2023'te İsrail Gazze'ye düzenlediği bombalı saldırıda Filistinli akademisyen, şair ve aktivist Refaat Alareer'i hedef aldı ve öldürdü.
“Ölmem Gerekirse” adlı şiiri 40'tan fazla dile çevrilerek dünya çapında milyonlarca kişiye ulaşmış ve Filistin mücadelesi için bir marş haline gelmiştir. Alareer, Filistinlilerin hayatta kalması ve meydan okuması için yazdığı güzel methiyesinde şu çağrıda da bulundu “Bırakın umut getirsin, bırakın bir masal olsun.”
Umut, özellikle de soykırımın yaşandığı bu dönemde zor bir iştir. Ancak Filistinlilerin karamsarlık ve umutsuzluk lüksü yok.
Filistinlilere uygulanan muazzam boyutlardaki adaletsizlik karşısında daha fazla insan politize oluyor.
Ayrıca bu baskı ve adaletsizliğin, İsrail'in apartheid bir yerleşimci devlet olarak desteklediği batılı elitlerden oluşan bir ittifaktan aldığı destek sayesinde mümkün olduğunu görüyorlar.
İsrail, Filistinlileri kovarak düşmanının temelini atmıştır.
Filistinli toplulukları ve müttefiklerini bulundukları her yerde birbirine bağlayan Küresel Dayanışma Ekseni, nehirden denize, Pekin'den Washington'a her geçen gün daha da büyüyor. İşte umut burada yatıyor.
* Dr. Mandy Turner, Security in Context'te kıdemli araştırmacı ve Uluslararası Devlet Suçları Girişimi-Queen Mary University of London'da misafir kıdemli araştırma görevlisidir.