Filistin direnişi İsrail-Filistin Savaşı’na dönüşür mü?

İzzettin el Kassam Tugaylarının son 2 günde ateşlediği roketlerle, kuzeyden güneye tüm işgal altındaki Filistin topraklarını etkisi altına alabilecek bir potansiyeli yakaladığını görüyoruz. İsrail ontolojik düşmanı gördüğü Hamas'ı hafife mi alıyordu?

İsmail Yılmaz / HAKSÖZ HABER

İsrail işgal güçlerinin son on gündür Kudüs’ün kuzeydoğusundaki Şeyh Cerrah Mahallesi’nde Filistinlilerin evlerine el koyma girişimleri, sadece Gazze’deki Hamas’ı değil aynı zamanda Batı Şeria’daki Filistinlileri de harekete geçirdi. İsrail işgal güçlerinin Kudüs ve Mescidi Aksa saldırılarıyla tahammül sınırlarını aşması da direnişe hayat veren tüm Filistinlilerin tepkisine neden oldu. Çatışmaların kapsamı İsrail-Hamas ölçeğini aşarak Kudüs, Gazze ve Batı Şeria’ya taşındı. Bu bağlamda çatışmaların İsrail-Filistin arasında bir savaşa dönüşme ihtimali gündemi meşgul edeceğe benziyor.

Hamas’ın füze tahkimatı stratejik tehdit unsuruna dönüştü

Hamas’ın askeri kapasitesinde kat ettiği mesafe İsrail için yeni bir stratejik tehdit anlamına geliyor.
Füze ve drone kapasitesindeki çeşitlilik ve potansiyel, İsrail savunma zekâsının yeni algoritmalar kurması gerektiğine işaret ediyor.

Hamas’ın askeri kanadı İzzettin el Kassam Tugaylarının son 2 günde ateşlediği roketlerle, kuzeyden güneye tüm İsrail’i (işgal altındaki Filistin toprakları) etkisi altına alabilecek bir potansiyeli yakaladığını göstermektedir. Bu ise Orta Doğu coğrafyasındaki birçok problemin kaynağı olarak gösterilen Siyonist İsrail’in, ontolojik düşman tahtasının başına koyduğu Hamas’ı, hafife alınmaması gereken bir aktör haline getirmektedir. Bölgedeki diğer sınır ülkelerden olan Suriye’de Esed rejiminin kendi halkını katletmekle meşgul olması, İsrail’in Golan ve Şam tahriklerine ölü taklidi yapmasıyla neticelenmektedir. Diğer komşu, Ürdün’ün 1994’teki barış görüşmelerinden sonra pasif düşman rolünü sürdürmesi de İsrail’i rahatlıkla Hamas ve Kassam üzerine odaklanmaya sevk etmiştir. Bu anlamda bölgedeki nüfuzu, askeri kapasitesi ve siyasi birikimiyle İsrail’in en fazla çekinmesi gereken ülke olan Mısır, 7 bin yıllık tarihindeki tek seçilmiş cumhurbaşkanını darbeyle indiren Sisi cuntasının elinde bir enstrüman devleti haline gelmiştir. Neticede Kassam Tugaylarının tamamen kendi imkânlarıyla son güncellemelerinden bu yana geliştirdikleri roketler, Siyonistlerin daha önce karşılaşmadığı bir bedeli de ortaya koymaktadır. İsmini Kassam Tugaylarının Bombalı Eylemler Birim Komutanı olan Yahya Ayyaş’tan alan Ayyaş 250 Roketleri, Kassam envanterine giren ve ilk defa 2 gün önce İsrail işgal güçlerine karşı kullanılan bir füze sistemi olarak askeri terminolojide yerini aldı. Gazze’den İsrail’in en güneydeki şehri Eilat 220 km, en kuzeydeki şehri Hayfa 150 km olduğuna göre bölgede Kassam Tugaylarının füzelerle ulaşamadığı bir nokta kalmamış oldu. Menzili ve savaş başlığı ile artık stratejik bir tehdit unsuru doğuran bu füzeler Kassam Tugaylarının hangi teknolojik seviyeye ulaştığını da gözler önüne seriyor.


İsrail için ikinci bir tehdit unsuru da Gazze’deki bu askeri teknoloji ve kapasitenin Batı Şeria’ya taşınması ihtimali.  Kassam sözcüsü Ebu Ubeyde’nin çatışmaların başından beri Gazze dışındaki bölgelerde yaşayan Filistinlilere direniş çağrısı yapması Batı Şeria’nın büyük bir bölümünde karşılık bulmuştu. Ancak sokaklara çıkan Filistinlilerin kahir ekserisinde silahlı mücadeleye girme imkânı henüz yok. Hal böyleyken, Hamas’ın Batı Şeria’yı roketler ve ağır silahlarla donatması veya teknoloji transferi durumunda direnişin ülke sathına yayılması söz konusu olacak. Gazze ve Batı Şeria’dan roketler ve ağır silahlarla tehdit edilen bir İsrail, eskisi gibi işgal ve Yahudileştirme politikalarını rahatlıkla tedavüle koyamayacaktır.

Hamas'ın elinde bulundurduğu düşünülen füzeler

Füzelerin psikolojik tahribatı fiziksel tahribatından daha fazla

İsrail’in Şeyh Cerrah Mahallesi, Mescidi Aksa saldırıları ve Gazze bombardımanı bir haftadır sosyal medya gündemini domine eden konuların başında geliyor. Pandemiden dolayı tam kapanma ile evlerinde olan insanların, gündemi daha çok sosyal medyadan takip etmesi ve Ramazan Ayı’nın birleştirici ve kuşatıcı ikliminin hanelere ve gönüllere sirayet etmesi, Filistin ve Kudüs direniş bilincini yükseltti. Günler boyunca Filistin, Kudüs ve Gazze etiketleri ilk sıralardan düşmedi.

İsrail’in Şeyh Cerrah ve Mescidi Aksa saldırılarını sürdürmesine karşı Kassam Tugaylarının geliştirdikleri füzelerle yanıt vermesi ve roketlerin ateşlenme görüntüleri, Hamas’ın sahada hala ciddi bir aktör olduğunu bir kez daha ispat etmiş oldu. Roketlerin Demir Kubbe Hava Savunma Sistemini aşarak Tel Aviv, Aşdod, Aşkelon, Ber Şeva ve Petah Tikva’ya düştüğü görüntüler kullanıcılar tarafından binlerce kez paylaşıldı. Ayrıca Şeyh Cerrah Mahallesi’ndeki sivil işgaller ve askerlerin himayesinde evlere el koyma görüntüleri ile Kudüs ve Mescidi Aksa baskınlarının basın, yayın ve sosyal medya ile küresel ölçekte yankı uyandırması, olumsuz İsrail imajının daha da kötüleşmesine yol açtı.

Ayyaş 250 füzesinin tanıtımı ve ilk kullanımı

Kassam Tugaylarının 1500’den fazla roketiyle mücadele eden Demir Kubbe’nin yüksek oranda başarılı olduğu ifade edilebilir. Ancak az da olsa Demir Kubbe’yi aşarak hedefine isabet eden roketlerin yol açtığı psikolojik ve zihinsel yaralar, fiziksel zararından daha fazla etkiye sahip. Roketlerin ateşlenmesi, İsrail sirenlerinin aynı anda devreye girmesi ve İsrail halkının yer altındaki sığınaklara akın etmesi eş zamanlı gerçekleşiyor. Roketlerin hedefini vurmasından sonraki kaos durumu, sirenlerin ve roketlerin sesleriyle birleşince, kendilerini dünyanın en üstün milleti olarak gören Yahudiler nezdinde onulmaz yaralar açılıyor, telafi edilemez travmalar baş gösteriyor. Bu durum ülkenin gazetelerinde, “güvenin yerini hayal kırıklığı aldı” hezeyanlarıyla servis edilirken İsrail güvenlik bürokrasisi, Hamas’a karşı tehditkâr üslubu sertleştiriyor. Tüm bunlardan anlaşılıyor ki Filistin direnişinin dimdik ayakta durması ve geri adım atmaması, tek başına psikolojik bir üstünlüğü izhar etmektedir.


Hava bombardımanından yoksun İsrail, kara ve şehir savaşında dezavantajlı olacaktır

Basit bir karşılaştırma yapacak olursak, İsrail’in nükleer gücünün olması Filistin meselesi ekseninde “sıfır” hükmündedir. Hava hâkimiyeti açısından İsrail hava kuvvetlerinin yadsınamaz bir üstünlüğü söz konusu. İsrail’in beşeri istihbarat (Human Intelligence – Humint) ve elektronik/sinyal istihbarat (Electronic Intelligence – Elint) açısından da dünyanın en iyileri arasında olduğu biliniyor. Ayrıca hava savunmada da bugün itibariyle Hamas’ın elinde hiçbir uçaksavar füze bulunmazken İsrail, dünyanın en iyilerinden gösterilen Demir Kubbe Hava Savunma Sistemleri’ne sahip. Bu bilgiler ışığında İsrail’in görece daha üstün olduğu alanların İsrail’e katkısı nedir sorusu akıllara gelebilir. Uçak ve drone gücü mükemmel olan bir güçle geniş arazide sıcak çatışmaya girilmesi stratejik açıdan makul değildir. Hali hazırda yüzölçümü olarak küçük olan Filistin coğrafyasında, bir İsrail hava bombardımanına mahal vermeyecek ve çatışmanın kapsamını Batı Şeria ile işgal edilmiş Filistin topraklarına taşıyacak bir şehir savaşının Hamas ve diğer direniş grupları açısından olumlu sonuçları olacaktır. Çünkü uçakların ve Demir Kubbe’nin devre dışı kalacağı bir karşılaşmaya Filistin direnişi 2-0 önde başlayacaktır. Savaşın şehirlere taşınması ve karada çatışmaların yoğunlaşmasının siviller açısından olumsuz neticeleri olacağı kesin. Ancak sivil Siyonist işgalcilerin 70 küsur senedir Filistin topraklarındaki varlığı zaten bir savaş ve kavga sebebidir. Batı Şeria’nın ilhakı ve son zamanlarda da özelikle Şeyh Cerrah Mahallesi’ndeki ev tahliyeleri aslında İsrailli asker-sivil ayrımını önemsizleştirmiş ve onları eşitlemiştir.

İzzeddin El Kassam'ın drone saldırıları için kullandığı kamikaze dronelar

İnkıtaya uğrayan intifadalar süreci Kudüs ile güçlenir mi?

Filistin meselesini bugün bir etnisiteye veya bir düşünceye indirgemek onun küreselleşmiş misyonunu görmezden gelmektir. Filistin meselesi artık, küresel ısınma ve nükleer silahların sınırlandırılması konuları gibi insanlığın ortak meselesi formunu almıştır. Arap Baharı olarak isimlendirilen sürecin olumlu veya olumsuz anlamda bölgesel neticelerinin olduğu su götürmez. Ancak hiçbiri dünya ölçeğinde bir Filistin etkisine erişememiştir.

Filistin meselesinin bölgedeki diğer Arap toplumları bir şekilde diri tuttuğu da söylenebilir. Bugün Şeyh Cerrah, Kudüs ve Gazze direnişleriyle dayanışmak için birçok Arap memleketinde gösteriler vardı. Ürdün’deki gösterilerde Cemal Abdünnasır posterlerinin açılması, göstericilerin Filistin meselesini zihinlerinin neresinde konumlandırdığına işaret etmektedir. Ayrıca Mısır’da Ezher Üniversitesi’ndeki Cuma hutbesinde geçen “zorla alınan topraklar, zorla geri alınır” ifadesi de bölgedeki devletlerin ve toplumların Filistin meselesindeki tahammül ve düşünce sınırlarını ortaya koyması açısından manidardır. Diğer yandan, Hamas’ın İhvan-ı Müslimin rabıtasından dolayı üzerinde oluşturulan menfi algı, Ürdün ve Mısır’daki Filistin direniş gösterileriyle bir nebze kırmış olabilir. Fas, Sudan ve BAE’nin Normalleşme Anlaşmaları kapsamında İsrail ile ilişkilerini geliştirme girişimleri, son Filistin direnişi ile askıya alınabilir. Bu, toplumsal baskı ile karşılaşacak olan Sudan ve Fas’ta daha muhtemelken, BAE’de böyle bir durum söz konusu değildir. BAE’nin taşeron devlet statüsünden vazgeçmeyeceği, kendi başına karar alsa bile isabetli olmayacağı bilinen bir gerçektir. Bu bağlamda İsrail’in Kudüs, Gazze ve Mescidi Aksa saldırılarının, Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Fas ve Sudan’da ilerleyen günlerde birçok mecrada yeni gelişmeleri beraberinde getireceği imkân dâhilindedir.

Yorum Analiz Haberleri

Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!