Uluslararası Siyonizmin Filistin konusunda dünya kamuoyunu yanıltmak için kullandığı iki önemli yalan var: Filistin topraklarının satıldığı ve o toprakların aslında boş olduğu.
Bu iki yalan birbirinin zıddıdır. Biri diğerini tamamlıyor olsaydı belki biraz mantıklı olabilirdi. Ama birinin geçerli kabul edilmesi diğerinin reddedilmesini gerektirir. Ne var ki böyle olmasına rağmen Uluslararası Siyonizm her ikisini birden kullanabilmiştir. Sadece kullanım alanları farklı olmuştur. Bu iki yalanın birbirini nakzetmesine, tarihte yaşanan gerçeklerin ve günümüzde devam eden vakıanın her ikisini birden yalanlamasına rağmen uluslararası Siyonizmin her ikisini de etkili bir şekilde kullanabilmesi ve hâlen kullanmaya devam etmesi medyanın etkileme gücünü ortaya koyması açısından düşündürücüdür. Bir önceki yazımızda üzerinde durduğumuz antisemitizm sömürüsü de işte bu etkileme araçlarının kullanılmasıyla devam etmiştir ve etmektedir. Fakat gerçeklerin üzerindeki perdelerin kalkmasıyla birlikte Siyonizmin antisemitizm sömürüsünde tutunduğu ipler de kopacaktır.
Siyonizm, İslâm dünyasına yönelik propaganda faaliyetinde Filistinlilerin kendi topraklarını sattıkları iddiasını kullandı. Bir takım numaralarla ele geçirilen arazilerin tapularını göz boyamada kullandı, yalanlarına malzeme yaptı. Oysa İsrail işgal devletinin kuruluşunun ilan edildiği tarihte bile Yahudi göçmenlerin mülkiyetine geçen arazi miktarı toplam % 7 civarındaydı, bunun da önemli bir kısmı İngiliz işgalcilerin ağır vergileri ödeyemeyen Filistinlilerden istimlak ettiği arazileri Yahudi göçmenlere bağışlaması yoluyla gasp edilmişti. Bu konunun ayrıntısı ve rakamlar “Filistin Hakkında Yanılgılar” adlı kitabımızda mevcuttur.
Siyonistler ikinci iddialarını Batı’daki propaganda faaliyetlerinde kullandılar. Bu iddialarını insanların zihinlerine iyice işlemek amacıyla “vatansız halka halksız vatan” sloganını sürekli tekrar edip durdular.
Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği’nin organize ettiği “Uluslararası Ortadoğu ve Filistin Konferansı”nda dile getirilen hususlar Siyonist lobilerin söz konusu iddialarının her ikisinin de geçersizliğini ortaya koyuyordu. Konuşmacılardan İbrahim Okçuoğlu, Siyonistlerin Filistin topraklarında bir devlet kurabilmeleri için bu toprakları boşaltmaya ihtiyaç duyduklarını, bu amaçlarını da terör ve şiddet yoluyla gerçekleştirdiklerini ifade etti. Okçuoğlu konuşmasında bu toprakların boş olmadığını, Siyonist terör örgütlerinin bir boşaltma stratejisi uyguladığını, bu amaçla küçük adacıklar oluşturduklarını, buraları birer tehdit merkezi olarak kullandıklarını ve ülkenin yerli Arap ulusuyla çatışmalara girdiklerini dile getirdi.
Siyonistlerin söz konusu iki iddialarının yalanlığını gözler önüne seren en önemli gerçek mülteciler sorunudur. Mülteciler gerçeği o toprakların sahipsiz olmadığını, birilerinin oranın sahibiyken zorla yurtlarından çıkarıldıklarını ve aynı zamanda o insanların topraklarını satarak değil kendilerine karşı şiddet uygulanarak başka yerlere göç etmek zorunda bırakıldıklarını gözler önüne seriyor.
Uluslararası Ortadoğu ve Filistin Konferansı’nın bir oturumu da Filistinli mülteciler sorunuyla ilgiliydi. Bu oturumun açılışında yapılan konuşmada bugün Filistinli nüfusun 10 milyon 600 bini bulduğuna ve bunun yüzde yetmişinin mülteci durumunda olduğuna dikkat çekildi. Nüfusu içinde mülteci oranının en çok olduğu halk Filistin halkı olduğu gibi, dünyadaki mülteciler içinde de ulusal kimlik olarak en büyük yekûnu Filistinliler oluşturmaktadır. Çünkü ortalama her dört Filistinliden üçü mülteci, dünyadaki tüm mülteciler içinde de her dört kişiden biri Filistinlidir. Bundan dolayıdır ki BM normalde tüm dünyadaki mültecilerle ilgilenen Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) adlı bir uluslararası organizasyon oluştururken Filistinli mültecilerinin sayısının çokluğu sebebiyle onlarla özel olarak ilgilenecek Filistinli Mültecilere Yardım ve Çalışma Örgütü (UNRWA) adlı ayrı bir organizasyon oluşturma ihtiyacı duymuştur. Fakat önemli olan bu tür organizasyonlar değil o insanlara yurda dönüş haklarının verilmesidir.
Mülteciler oturumunda konuşan el-Avde (Yurda Dönüş) örgütü temsilcisi Gassan Abud mülteciler sorununun Filistin davasının bütününden bir parça olduğunu ve yurda dönüş hakkını teslim etmeyecek hiçbir formülün Filistin davası açısından çözüm formülü olamayacağını vurguladı. Abud, Filistin’de mülteciler sorununun bir ırkçı tasfiye sonucu ortaya çıktığını, Siyonistlerin göçmen Yahudilere yer açmak amacıyla böyle bir tasfiyeye başvurduklarını dolayısıyla sorunun sadece Filistinlileri değil tüm insanlığı ilgilendirdiğini dile getirdi.
VAKİT