Fetva, gelenek, estetik, protest

Ali Bulaç

Bir hanım niçin çarşaf veya burka giyer? Aydınlanmacı bakış açısından Türkiye, İran veya Afganistan'da kadınlar erkek-egemen bir kültürün ağır baskısı altında kocalarının, babalarının ve erkek kardeşlerinin isteği üzerine örtünürler. Zaman zaman bu tür baskıların olduğu doğruysa da, bu düşüncede olanlar, tarihte ve bugün Müslüman kadının hiçbir zaman kendi özgür seçimine sahip olmadığını zannedenlerdir. Bu zan onlara Batılı oryantalistlerden bulaşmıştır.

Batılı, doğulu-Müslüman kadının egzotik olduğunu, cinselliğiyle bir erkeğin aklını başından alacağını, olağanüstü derecede bastırılmış bir cinselliğe sahip olduğu için hep aç yaşadığını; gel gör ki, dünya hurisi doğulu-Müslüman kadının kaba, hayvanımsı dürtüleri aklının önünde yürüyen, kazma dişlerinin arasından salyaları akan ve şiddeti kutsayan doğulu-Müslüman erkeğin tahakkümü altında yaşadığını tasvir eder. Batılı erkek hep doğulu kadını kurtarmayı ve ona sahiplenmeyi istemiştir. Kadını erkekten kurtaracaktır. Doğulu-Müslüman kadın örtünün altında mazlumdur, kurtarıcısını beklemektedir ve elbette bu kurtarıcı Batılı beyaz erkektir. Afganistan işgalinde Taliban erkeğinin resmi budur.

Doğulu-Müslüman kadının esaretini örtüsü sembolize eder. Örtüsü bedenini hapseder, dişiliğini bastırır. Çünkü bedeni üzerinde tasarrufta bulunamıyor.

Örtünün Batılı erkeğe en çok batanı Türk ve İranlı kadının çarşafı, Afganlı kadının burkasıdır. Fransızlar açıktan burkaya karşı savaş açmışlardır. Burkalı kadına ve onun eşine "vatandaşlık hakkı" vermek istemiyorlar. Diğer Batılı ülkeler de hem çarşafa hem burkaya karşı aynı tepkisel tutum içindedirler.

Batılı, kendisi dışındaki dünyanın kültürüne, örf ve âdetlerine, gelenek ve inançlarına saygı duymaz. Ben-merkezci olduğundan başka geleneklere karşı tasfiyeci, arındırmacı ve imhacı davranır. Bunu kendinde bir hak olarak görür. Oysa burkayı veya çarşafı küçümsemek kimsenin haddi değildir. Bu giysiler Türkiye'den Afganistan'a kadar uzanan İslam hattı üzerinde yaşayan Müslüman kadınların geleneksel kıyafetleridir. Ve bunları giyenlerin başkaları tarafından kurtarılma gibi bir düşünce veya talepleri yoktur. Olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır.

Burada tedavi edilmesi gereken, Batılı aydınlanmacı insanın hastalıklı zihnidir. Bir kadın eğer dininin referans kaynaklarından hareketle tesettür vecibesini "çarşaf veya burka" ile yerine getireceğine inanıyorsa, itimat ettiği Müslüman âlim ve otoriteler bu yönde içtihat ediyorlarsa, onun bir fetva üzere böyle giyinmesi tabii hakkıdır. Kimse "Bu dinde yoktur" diyemez. Vicdani kanaati bu yönde teşekkül etmiştir. Herkese düşen, onun vicdani kanaatine saygı göstermesidir.

Bir kadın eğer ailesinden gördüğü gibi, yani gelenek üzere çarşaf veya burka giyiyorsa, yine hiç kimsenin buna müdahale etmeye veya onu kıyafetinden dolayı küçük görmeye hakkı yoktur.

Bir kadın eğer kendine bu kıyafeti yakıştırıyorsa, onun estetik beğenileri, pardösü, etek-bluz veya başka giysiye nazaran çarşaf veya burkadan yana şekilleniyorsa, yine kimsenin onun zevk ve estetik anlayışına karışmaya hakkı yoktur. Zevkler tartışılmaz.

Bir kadın eğer, "kişiliğin önüne dişiliğin öne" çıkarıldığı, kadın bedeninin cinsel obje ve meta olarak kullanıldığı modern dünyaya karşı protest bir tutum geliştirmek üzere çarşaf veya burka giyiyorsa, bu da en tabii demokratik hakkıdır, kimsenin buna karışmaya hakkı yoktur.

Afrikalı "zenci" değildir "siyahi"dir; çarşaf da "kara" değil "siyah"tır. Siyah asil bir renktir. Eğer sizin zihin evreninizde yukarıda saydığım sebepler dolayısıyla giyinen bir kadın "kara çarşaflı" ise, dünyanın siyahlarına karşı ırkçı bir tutum içinde olduğunuz gibi Müslüman kadına karşı da ırkçı bir tutum içindesiniz. Çarşaflı ve burkalı bir kadının, diğer kadınlar gibi hakları eşittir, hizmet de alabilir hizmet de verebilir. Kadınlar ve erkekler sadece takvaları, ehliyet ve liyakatlarıyla birbirlerinden farklılaşırlar.

ZAMAN