Fetret devri

Mümtazer Türköne

Önümüze çıkan işaretler 'fetret devri'nin sona erdiğini haber veriyor. Türkiye yarım asır devam eden bir fetret devrini geride bırakıyor.

Geride bıraktığımız dönemi, sadece askerin siyaset üzerindeki ağırlığı olarak görmek yanlış. Bu dönem aynı zamanda devlette çok başlılığın, inisiyatifsizliğin, hukuksuzluğun, belirsizliğin, karmaşanın hâkim olduğu ve bol bol yabancı parmağının işlerimize karıştığı bir dönemdi. Çok geriye değil, üç yıl önceye gidelim. Washington'da bugünün Balyoz davası sanıklarının hükümete karşı geliştirdikleri felaket senaryolarını, Amerikan düşünce kuruluşlarında enine boyuna tartışmalarını hatırlayalım. Bu işler içeride sivil hükümetle askerler arasında iktidar rekabeti olmaktan çıkmış düpedüz vatana ihanete dönüşmüştü.

Önceki gün GATA'da konuşma yapan teğmen 'Cumhurbaşkanım' hitabıyla Abdullah Gül'ü selamladı. Dört yıl önce aynı kürsüde konuşan teğmen, sanki başka bir ülkenin temsilcisini selamlar gibi 'Cumhurbaşkanı' diye hitap ederken, 5 bin yıla uzanan bir devlet geleneğinin ve terbiyesinin içini boşaltıyordu. Bu devlet tecrübesi, o askeri ülkeyi savunmakla görevli bir kurumun mensubu olmaktan çıkartıyor, bir başıbozuk olarak ayrı bir yere yerleştiriyor. Bu 30 Ağustos'ta Cumhurbaşkanı'nın 'Başkomutan' sıfatıyla kutlamaları kabul etmesi bu ülkenin çimentosunu oluşturan o güçlü devlet geleneğine geri dönüşün sembolik bir göstergesi olarak görülmeli. Devlette birden fazla baş olmaz. Olursa koparılır.

1402'de Ankara Savaşı'nı 'Topal Kasırga'ya karşı kaybettikten sonra bir fetret dönemi yaşadık. Şehzadeler taht için çevrelerine adam toplayıp mücadele ederken, aralarından biri önce Bursa'ya gidip devletin evrakını, yani kayıtlarını katırlara yükleyip Edirne'ye geçti. Mücadeleyi o şehzade kazandı ve Çelebi Mehmet adıyla devlet düzenini sağlayıp Fetret Devri'ni sona erdirdi. 1808'de Kabakçı'nın isyanı ile ülke 1826'ya kadar devam eden bir fetret devri yaşadı. Napolyon Savaşları ve arkasından Mukaddes Lig'in Avrupa'yı şekillendirdiği, yepyeni bir Avrupa muvazenesinin oluştuğu bu kritik evreyi yeniçerilerin şımarıklığı ve devlet işlerini baltalamaları yüzünden ıskaladık ve yeni dünyanın kuruluşunda rol alamadık. 1871'de Âlî Paşa'nın ölümünden sonra Tanzimat'ın diplomat diktatörlerinin devri kapandı. 1876'da Abdülaziz'in ilk askerî darbe ile tahttan indirilmesine kadar geçen ve 93 Harbi rezaleti ile sona eren dönem 'kaos' dönemi olarak anılır. Bu ilk askerî darbenin bize maliyeti, Rus ordularının Yeşilköy'e kadar geldiği tarihimizin en büyük rezaletidir. İttihat Terakki'nin ordunun içine yerleştirdiği siyaset batağında koskoca Balkanlar'ı kaybettik. Bugün Türkiye'nin AB sürecinin bu kadar zorlu geçmesi, 12 Eylül diktasının Yunanistan'a Rogers planı ile verdiği NATO'ya dönüş ödününün eseridir. 27 yıldır devam eden terörle mücadele, askerin siyasete müdahalesine alet edilmeseydi bu kadar tüketici ve içinden çıkılmaz hale gelir miydi?

Yeni Genelkurmay Başkanı'mız 30 Ağustos mesajında "Türk ordusu milletin bizatihi kendisidir." demiş. Eyvallah. O zaman millet de ordunun kendisi oluyor. Demek ki tasarruf hakkı bizde. Sorun bu fetret devrine özgü yanlış anlamaya müsait alışkanlıklardan kaynaklanıyor. Genelkurmay Başkanı Anıtkabir özel defterine yazdıklarında ordumuzun 'milletin bağımsızlığı ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini koruma' ve üstelik bu işi 'Atatürkçü düşünce sisteminin ışığı altında' yapma görevinden bahsediyor. Bu iri cümlelerin anlamını artık kurmay subaylarımız sorgulamaya başlamalı. 'Ülkenin bağımsızlığını ve bütünlüğünü' ordu değil biz koruruz. Biz bu işi yaparken silahlı güce ihtiyaç duyulduğu zaman orduyu devreye sokarız. Türkiye'nin birliğini ve bütünlüğünü silahlı gücüyle sağlama geriliğinden ve bu düşünceden artık kurtulması lâzım. Ülkeyi hukuk bir arada tutar. Hukuka uyan ve hukuku uygulayan devlet kurumları ile ülkenin birliği ve bütünlüğü sağlanır. 'Atatürkçü düşünce sistemi' edebiyatının, üzerinde hiç düşünülmeden ezbere tekrarlanması da, bu fetret döneminin kalıntılarından biri. Hangi 'Atatürkçü düşünce sistemi?' Böyle bir 'sistem' Genelkurmay'ın elinde mevcut mu? Bir ideolojiyi değil, bu ideolojinin imkânsızlığını kastediyorum.

Fetret devri sona erdi. Kalıntılarını temizlemek zaman alacak. Yapacak daha çok iş var.

ZAMAN