Fetih’in Altıncı Kongresi

Ahmet Varol

Filistin’de dün yani 4 Ağustos Salı günü, kuruluşunu Yasir Arafat’ın gerçekleştirdiği ama zaman içinde ciddi değişim yaşayarak Siyonist işgal devletiyle güvenlik ve istihbarat alanında işbirliği yapabilecek duruma gelebilen Fetih örgütünün Altıncı Genel Kongresi başladı. Biz de bilvesile bu örgütten, son dönemde yaşadığı çalkantılardan söz etmek ve son kongresinin neler getirebileceği hakkındaki görüşlerimizi aktarmak istiyoruz. Önce isminden başlayalım. Örgütün yaygın olarak kullanılan adı bir kısaltmadır. Tam adı Hareketu’t-Tahriri’l-Vataniyyi’l-Filistiniyyi’dir ve Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi anlamına gelir. Çıkarılacak kelimenin anlamlı olması için kısaltma sondan başa doğru yapılmış ve aradan vav harfi atılmıştır. Fakat bu tür kısaltmalar Arapça nahiv kurallarına göre mebni (i’rabsız) sayıldığından başına harfi tarif olarak kullanılan “el” konmaz. Tıpkı Hamas gibi. el-Hamas denmediği gibi el-Fetih de denmez. Fakat ilginçtir, normalde birçok Arapça ismin başından esasta var olan harfi tarifi atan Türkiye medyası bu örgütün adının başına olmaması gereken bir “el” eklemekte ve el-Fetih adını kullanmaktadır. Başlangıçta ben de “galat-ı meşhur lugat-ı fushadan evladır” hükmü gereği bu kullanımı tercih ediyordum. Ama sonra kanaatimi değiştirdim ve doğru yazılışı tercih ettim. Ama bazen yazıyı gönderdiğim yerlerin musahhihleri tarafından “tashih (!)” edildiğini görüyor ve itirazda bulunmuyorum.

Fetih örgütünün mayasının oluşturulması için ilk adımlar 1957-58 yıllarında Yasir Arafat ve çevresindeki adamlar tarafından atıldı, ancak fiili olarak kuruluşu 1 Ocak 1965 tarihinde ilan edildi. Bu hareket daha sonra Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ)’nün çatısı altında toplanan oluşumların en güçlüsü olarak öne çıktı. Sol ve Arap milliyetçisi bir siyasi çizgi izleyen Fetih, Hamas’ın öncülüğünde İslâmî hareketin özellikle birinci intifadayla birlikte etkin hale gelmesine kadar Filistin’in en geniş tabanlı direniş örgütü vasfını korudu.

Örgüt, 1991 Madrid görüşmelerinin başlamasıyla birlikte yeni bir döneme girdi. Bu dönemde direniş yanlısı tutumunu kademeli bir şekilde terk ederek masa başı çözüm arayışına girdi. Tabii Fetih’in böyle bir çizgiye doğru kayması FKÖ’nün de aynı çizgiye kayması anlamına geliyordu. Çünkü Fetih’in lideri aynı zamanda FKÖ’nün lideri olduğu gibi bu teşkilata yön verenler de Fetih mensuplarıydı.

1994 Kahire Anlaşması sonrasında oluşturulan özerk yönetimde bürokratik kadro ve güvenlik teşkilatı genellikle Fetih mensuplarından oluşturuldu. Kurulan özerk yönetimin parlamento üyelerinin belirlenmesi amacıyla 1996’da gerçekleştirilen seçimleri İslâmî hareketin ve diğer bazı direniş gruplarının boykot etmesi sebebiyle sandalyelerin büyük çoğunluğunu Fetih mensupları aldı. Bunun neticesinde özerk yönetim bir bakıma Fetih mensuplarının lider kadrosuyla ve milisleriyle örgüt teşkilatlarından özerk yönetim kadrolarına taşınması suretiyle şekillenmiş gibi oldu.

Ama örgütün Madrid sürecine, Kahire Anlaşması’na, Siyonist yönetimin meşrulaştırılması temeline dayalı bir özerk yönetim oluşturma planına itiraz eden ve bu yüzden söz konusu yönetimin kadrolarına geçmek istemeyen önemli önderleri de vardı. Geçtiğimiz Pazar günü vefat eden Şefik el-Hut, Faruk el-Kaddumi ve önemli yazarlardan Edward Said’i bunların başında zikredebiliriz. Dolayısıyla Madrid sürecinin başlamasıyla birlikte Fetih örgütü içinde örgütsel değil ama fikrî bir bölünme yaşandığını söylemek mümkündür. Bu bölünmede bazı şahsiyetler örgütün içinde kalıp muhalif kanadı oluşturdular; bazıları da tamamen bağımsız hareket etmeye başladı ama ayrı bir örgüt oluşturma yoluna gitmediler.

İhtilaflar son dönemde, özellikle uzun yıllar Arafat’ın çok yakın çevresinde bulunmuş, Fetih örgütünün sır eminliği, FKÖ’nün de Siyasi Daire Başkanlığı görevini yürüten Faruk Kaddumi’nin bazı önemli belgeleri gün yüzüne çıkarmasıyla birlikte iyice kökleşti ve oldukça önemli tartışmalara sebep oldu. Arafat’ın zehirlenerek öldürüldüğünü, suikastın Şaron – Dahlân – Abbas üçlüsü tarafından planlandığını, suikast planının konuşulduğu toplantının tutanaklarının da kendi elinde olduğunu ileri süren Kaddumi’nin sözleri ve etrafındaki tartışmalar hakkında daha önce yazı yazdığımızdan burada ayrıntısına girmeye gerek görmüyoruz.

Fetih’te yirmi yıl aradan sonra şimdi, işte bu çalkantıların yaşandığı bir dönemde Filistin’in Batı Yaka bölgesinin güneyinde yer alan Beytlaham şehrinde Altıncı Büyük Kongresi düzenleniyor.

Kongreyle ilgili değerlendirmelerimizi inşallah müteakip yazımızda yapacağız.

VAKİT