Festival yasakları ve İmam Hatiplilere hakaret

Ali Osman Aydın, laik seküler kesimin "endişelerinin" kökenine dair önemli hususlara dikkat çekiyor.

Ali Osman Aydın / Yeni Akit 

Festival yasakları ve İmam Hatiplilere hakaret

Yapılması planlanan bazı festivaller çeşitli gerekçelerle iptal ediliyor. Muhalefet, kızgın gençliği gördükçe ellerini ovuşturuyor. Ne de olsa uzun zamandır “yasakçı parti” imajını AK Partiye giydirmeye çalışıyorlar.


Peki, bu festival iptali meselesinin aslı nedir?

İşin özü ortada dolaşan açıklamaların net ve tatmin edici olduğunu söylemek zor.
Valilik ve kaymakamlıklar güvenlik, tuvalet, çevreye verilen zarar ve vatandaş şikayeti gibi çeşitli hassasiyetlerden bahsediyorlar. Açıklamalara bakılırsa festivalleri organize eden yüklenici firmalar hukuki sorumluluklarını yerine getirmiyorlar. Kurumlar da böyle bir karar veriyorlar.

Bu hassasiyetlerin hiçbirine önemsiz denemez. Mesela İngiltere’deki Bangor Üniversitesinde görevli bilim adamları, Whitelake Nehri’nden aldıkları numunelerde kokain ve ekstazi gibi uyuşturucu madde bulgularına rastlıyorlar. Numuneleri inceleyen bilim adamları, konuyla ilgili bir makale yayımlıyorlar.
O makalede şu gerçek ortaya çıkıyor: Festivale katılıp uyuşturucu alanlar daha sonra ya nehre ya da festival alanındaki yeşilliklere tuvaletlerini yaptıkları için nehir suyuna yüksek oranda uyuşturucu karıştığı tespit ediliyor. Bilim adamları, yüksek oranda uyuşturucunun nehirdeki yılan balıklarının yaşamını olumsuz etkilediği sonucuna varıyorlar.

Daha ilginci bilimsel sonuçları gören festival yetkilileri, “Festival katılımcılarının bu davranışının doğaya en büyük tehdit olduğunu biliyoruz. Bu konuda çalışmalarımız sürüyor” diyorlar. Yani bizdeki gibi işi siyasal propagandaya dönüştürmüyorlar.
****
Bir organizasyon firması kurumların öne sürdüğü şartları yerine getirmiyorsa elbette o etkinliği yapamaz. Bu AK Partiyi muhalefetin göstermek istediği gibi “yasakçı” yapmaz. Öyle olsa söz konusu şehirlerde yapılan diğer konserlerin de iptal edilmesi gerekirdi. Demek ki festival ve konserlerin tümüne yönelik bir tutum yok. Hatta AK Partili belediyeler de konserler düzenliyorlar.
İptalden dolayı kızgın olanlar kadar hoşnut olanlar da var. Gerekçeler daha çok ahlaki, kültürel, geleneksel ve dini düzleme oturuyor. Bu konserlerdeki görüntüleri mili ve dini değerlerle bağdaştıramayanlar haklılar elbette.
Haklılar çünkü kadın- erkek, yarı çıplak, sarhoş, uyuşturucuyla coşmuş bir biçimde eğlenmek dinin ve anayasa ile kanunlarda belirtilen haliyle “genel ahlakın” tasvip edeceği bir şey değil.

Çocuklar bile biliyor ki bu gecelemeli festivallerde alkol kadar uyuşturucu da tüketiliyor. Bakın Tekirdağ Kiraz Festivalinde, konser öncesi Narkotik Şube polisleri sahneye çıkıp uyuşturucunun zararları ile ilgili açıklama yapmak zorunda kalıyorlar. Pek çok festivalde yapılan bu uygulama festivaller ile uyuşturucunun çay- sigara gibi birlikte anıldığını, iç içe geçtiğini gösteriyor. Ayrıca Kiraz festivalinde uyuşturucu aramasıyla ilgili bin (1000) polisin görev yaptığını düşünürsek festivallerin güvenlik boyutunun ne kadar büyük bir külfet olduğu da ortaya çıkar.

2021’deki Travis Scoot konserini de unutmamak lazım. Tam on kişi oluşan izdihamdan hayatını kaybetmişti. Yani festival dediğiniz, şişede durduğu gibi duran bir şey değil.

****

Amacım festivalleri karalayıp “yapılmasınlar” demek değil.


Doğrusu şu bence: Festivallerde yasalara aykırı bir durum varsa iptal edilmeli ve gerekçeler kamuoyuyla paylaşılmalı. Şuan ki vasatta bir iletişimsizlik olduğu ve bu iletişimsizliği art niyetli çevrelerin hükümet aleyhine kullandığı besbelli.
Ama “Uyuşturucu kullanıyorlarmış” denilebilir. Polis ve kolluk güçleri denetim yapabilirler diye düşünüyorum.
Kendi adıma o festival görüntülerinden son derece rahatsız olduğumu söyleyeyim de nerede durduğum anlaşılsın. Şahsen o zevksiz müziklere, o leş mekana, o pespaye ortama, o videodan bile duyulan buram buram ter kokusuna ve başa geçen güneşin altında saatler ve günler boyunca beklemeye silah zoruyla bile katlanamam. Ama bu benim zevkim, prensibim, hayata bakışım tabii. Birileri de tam aksini düşünüyor olabilirler. Birileri de tam aksi şeylerden zevk alıyor olabilirler. Birilerinin dünyasında böyle bir eğlence çok anlamlı ve vazgeçilmez olabilir, ki öyle olduğunu biliyoruz... “Yasalara aykırı” olmadığı müddetçe dileyen dilediği gibi eğlenmelidir. Durduk yere “Yaşam tarzımıza müdahale ediliyor” söylenmelerine fırsat verilmemelidir.

Bence bu meselenin asıl üzerinde durulması gereken kısmı burası değil. Asıl üzerinde durulması gereken, 20’li yaşlarda bir genci, uzun yolculuklara, berbat çadır ortamlarına, türlü fiziksel meşakkatlere tahammül ettirecek kadar eğlence bağımlısı hale getiren popüler kültürdür bence.

Açın internetteki festival videolarını izleyin. Sabahtan akşama kadar kaldırımlarda bekleşenler, toplama kampındaymış gibi sırt çantalarıyla oturacak yer arayanlar, polyester çadırlar içinde kavrulmaktan uyuyamayıp aç biilaç konser izleyenler…

Bu gençlerin neden eğlence dışında hiçbir şey için bu kadar zorluğa katlanmadıkları, neden eğlence kadar hiçbir şeye “inanmadıkları” sorusu, asıl sorulması gereken sorudur.
Ben bu festivalcileri iki adımda bir yüzükoyun yere yatıp kalkarak hacca giden Budist hacılara benzetiyorum. Ne var ki modern toplumda meşakkat ancak bireysel ve fiziksel hazlar için çekiliyor.
Aile ocağının ardından 12 yıl okul tezgahından geçirdiğimiz çocuklarımıza neden estetik ve ahlaki bir meleke kazandıramıyoruz da bu çocuklar dönüp dolaşıp popüler kültürün ürettiği çöpün en büyük müşterisi haline geliyorlar?


Ne diyordu Kant: “Ahlaki terbiye eğitimin bir parçasını oluşturmalıdır. Bir insanın mizacı o şekilde terbiye edilmelidir ki o artık iyi amaçlar dışında hiçbir şey seçmesin.”

Bu yalnızca eğitim sisteminin değil ailenin de ödevidir. Yani güzel abicim önce herkes evine, çoluk çocuğuna, onlara ne verdiğine, rehberliği doğru yapıp yapmadığına, çocuğunun Gülşen gibileri dinleyip dinlemediğine odaklanacak. Problem kaynağında önlenecek, ortaya çıktığında değil.


Çok kısa bir şekilde Gülşen meselesi


Sapkın ve saptırıcı cinsel istismar örgütlerinin basın sözcülüğünü yapan ve müstehcen bir şekilde sergilediği çirkin bedeninden başka sermayesi olmayan bu kadının; imam hatipliler hakkındaki “hakareti” için o okullardan mezun biri olarak savcılığa suç duyurusunda bulundum. Bulunmayanların muhakkak bulunması gerektiğini, bu kadın gibi edepsizleri hukuka havale etmenin en makul yol olacağını düşünüyorum. Hiç polemiğe girmeden, sadece hukuki haklarımızı kullanarak bir çok edepsizin çenesini kapatabilir, edep yoksunlarını hizaya getirebilir, hatta popülaritelerini yok edebiliriz. Bugünkü gibi uyanık, duyarlı ve organize olalım yeter!

Bu yazı yazıldıktan sonra Gülşen’in tutuklandığını öğrendim. Bu şahsın ağır hakaretinin elbet bir karşılığı olacak, olmalı. Ama birkaç gün sonra serbest bırakılacak bir kişinin tutuklanmasında doğru bulmadığım bir taraf var. Elbette adalet sistemi bizim kaygılarımızla değil hukukla hareket edecek. Fakat şurası kesin ki tutuklandıktan sonra bu provokatör kadını muhalefet bayraklaştıracak. Hak etmediği biçimde kahramanlaştıracak!


Bu arada muhalif cephede kimin ne söylediğine dikkat kesilmek gerektiğini düşünüyorum. Her zamanki gibi en başta, “helalleşmek ”ten bahseden Kemal Kılıçdaroğlu bir camiaya hakaret eden bu hadsiz kadına sahip çıkarak hakarete destek oldu. Tabii CHP’de. İmam hatipliler bu yapılanları unuturlarsa yazıklar olsun… Bunların dışında Ali Babacan, Ahmet Ümit ve İyi Parti kurmayları gibi pek çok muhalif isim İmam Hatiplilerin aşağılamasını destekleyecek paylaşımlar yaptılar. Bu kişilerin kim olduklarını ve ne söylediklerini aklımıza kazıyalım. Çünkü bunlarla sonuna kadar kutuplaşacağız!!!

Haber Haberleri

Suriye yeni bir hikayeye başlarken bize düşen sorumlulukların farkında olmalıyız!
Sistematik bir katliamı "Bahane" olarak görme hezeyanı
Türkiye’deki Suriyeli muhacirler Halep’e dönmeye başladı
Şeyho Duman vefat etti
BM temsilcisine Hamas protestosu