Fesat ortamını aşmak için...

Ahmet Taşgetiren

Hakkari'deki mayın faciası.

9 kişinin can verdiği bu vahşete bakanlar, bölgede nasıl şeytani bir fesadın hüküm sürmekte olduğunu açık seçik görürler.

"Kim yaptı bu işi" diye sorduğumuzda, aslında bu şeytani yapının bütün boyutları ortaya çıkıyor.

Şeytani yapı dememin sebebi, işin içinden çıkılamaz durumların olmasından dolayıdır.

Aklımıza her ihtimal geliyor ve işin içinden bir türlü çıkamıyoruz.

Bu işi PKK mı yaptı?

Yapabilir. Çünkü yaptı önce. Daha kısa süre önce, PKK'nın koyduğu mayınla Batman'da dört kişi parçalanarak can verdi.

PKK başka cinayetler de işledi. PKK bir cinayet örgütü ve hiç kimse PKK cinayet işlemez demiyor. PKK öldürür. Türk öldürür, Kürt öldürür. Asker öldürür, kendi militanlarını öldürür. Bazen PKK'lı kılığında cinayet işler, bazen asker kılığına girerek işler. Bunların hepsi mümkündür.

Acaba bu işi, JİTEM vs. gibi derin güçler mi yaptı?

Onlar da yapmış olabilir. Yaptılar çünkü. Onlar da bazen PKK'lı kılığına girerek, bazen asker kılığına girerek yaptılar bu işi.

Acaba asker mi yaptı?

Ne yazık ki, askeri hüviyet içinde de yapılabildiği görüldü bunun. En masumu, hata ile yapıldığı görüldü. İhmal ile yapıldı zaman zaman. Zaman zaman, askerin yaptığı şeyin PKK tarafından yapılmış gibi açıklandığı oldu. Bu tür kötü işlerden dolayı, bölgedeki çatışma kültürüne "iyi çocuklar" jargonu girdi.

Ve böyle böyle göz gözü görmez bir ortam oluştu orada.

Kimin eli kimin cebinde durumu oluştu.

Şimdi bakalım Hakkari'deki mayın vahşetine...

Yola döşenen mayın patlıyor ve içinde çocukların da bulunduğu, sivil vatandaşları taşıyan minibüs paramparça olup havaya uçuyor. Cesetler yola savruluyor.

Bölgede, böyle bir suikastta akla ilk önce PKK geliyor.

Çünkü PKK'nın yapmayacağı şey yok. Bazen Kandil'den bağımsız cinayetler de işliyor PKK.

Ama ne görüyoruz?

Facianın gerçekleştiği yerin hemen yakınında iki çanta bulunuyor. Çantanın içinden, askeri mühimmat çıkıyor.

Yani ne olmuş oluyor?

Minibüsü havaya uçuran düzeneği kuranlar, kaçarken orada çantalarını bırakmış oluyorlar.

Öyleyse bu işi, o çantanın sahipleri yaptı.

O çantada askeri malzemeler bulunduğuna göre, öyleyse bu işi askerler yaptı...

Yani bize çantayı bırakanlar, bizim bu işi askerlerin yaptığına inanmamızı istediler.

Ve olaydan hemen sonra BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş çıktı, "Bu iş derin güçlerin, iyi çocukların işi" gibisinden bir açıklama yaptı.

Oysa yine olaydan kısa süre sonra Başbakan da konuştu ve "Bu iş cinayet örgütünün işi. PKK'nın işi. Örgüt hem bu tür cinayetleri işliyor hem de başkaları işledi diye açıklama yapıyor" dedi.

Acaba kimin sözü doğru?

Aslında bu sorunun sorulması bile abes biliyorum. Başbakan ki, bölgedeki çarpık yapılanmaları biliyor, orada kimin eli kimin cebinde durumunu biliyor, buna rağmen diğer tüm ihtimalleri elinin tersiyle iterek, terör örgütünü suçluyor.

Buna inanmamak için bir sebep olabilir mi?

Olabiliyor. "erken açıklama" denebiliyor Başbakan'ın açıklamasına.

Neden?

Çünkü bölgede gerçekten zihinler allak bullak. Çünkü bölgede göz gözü görmüyor. Çünkü bölgede, şeytani bir oyun oynanıyor.

Ne yapılmalı?

Kan kaybediliyor. Çocuklar ölüyor. Zihinler tarumar oluyor. Güven tahrip ediliyor.

Bir an önce bir şeyler yapılmalı.

Çok açık bir gerçek ki, şu anda, bu tür olaylarda en güvenilir sima, Cumhurbaşkanı ve Başbakan'dır.

Ne yazık ki, BDP cenahı, PKK ile ilişkiler sebebiyle, güvenilirliğini önemli ölçüde yitirmiştir. Bütün BDP açıklamaları, kötü bir siyasi hesabın uzantısı gibi görülmektedir.

Ne yazık ki, askeri cenahtan yapılan açıklamalar da, uzunca bir zamandan beri sergilenen kötü örnekler sebebiyle güvenilirlik noktasında ciddi aşınmalar yaşamıştır. JİTEM, Ergenekon, "İyi çocuklar" vs... hadiseleri, en azından bölge insanının zihninde soruları çoğaltmıştır.

Cumhurbaşkanı ve Başbakan en güvenilir simalardır.

Çünkü BDP-PKK çizgisinin yürüttüğü fesat politikasıyla mücadele ettikleri gibi, derin odakların fesatlarıyla da mücadele etmektedirler.

Öyleyse Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın, devlet adına, bu fesadın bütün boyutlarını ortaya çıkarmaları gerekir. Bölge insanının da güvenini kazanacak bir berraklık içinde bütün gerçekler ortaya çıkarılmalıdır. Bunda geç kalınmamalıdır. Değilse, "Hükümet komploya boyun eğdi" kampanyaları başlatılıyor bile. Yani Cumhurbaşkanı ve Başbakan'a yönelik güven erozyonunun pimi çekiliyor bile.

Sonuçta Türkiye kaybediyor.

Şu anda yaşanan fesat ortamı, cephe savaşından çok daha kötü seyrediyor.

Bana göre Türkiye'nin en acil meselesi, bu fesat ortamının izalesi ve güven duygusunun yeniden inşasıdır. Başbakan, Genelkurmay'ı da devreye sokarak, oradaki askeri malzemelerin ne olduğunu ortaya çıkarmalıdır. Ve bunu çok acilen yapmalıdır.

BUGÜN