Feodalite!

Ali Bulaç

Mardin Bilge (Zenkırt) köyünde 44 kişinin ölümüyle sonuçlanan katliam işlendiği haberleri duyulur duyulmaz, tarihimizi ve toplumsal hayatımızı Batılı sosyal bilimlerin kavramlarıyla açıklamaya çalışanlar tereddütsüz teşhislerini koydular. Buna göre katliamın üç sebebi olabilirdi: Namus-töre cinayeti, kız meselesi; kan davası; arazi ihtilafı. Her üçünü şemsiyesi altında toplayabileceğimiz kavram tabii ki "feodalite" idi.

Daha sonra katliamın gerçekleştirildiği köyün tamamının korucu ve iddiaya göre kullanılan silahların korucu silahı olması tartışmayı "koruculara ve koruculuğa" yöneltti.

Tek tek ele alındığında teşhis ile olayın boyutları ve biçimi arasında birtakım uyumsuzluklar çıkıyor. Namus-töre cinayetlerinde, "kural dışı"na çıkan kadın veya kız öldürülür; ama onun dışındaki kadınlar, çocuklar, yaşlılar, üstelik camide namaz kılarken öldürülmez. Kan davalarında da erkekler hedef alınır; iki taraf karşılıklı olarak hedef seçtikleri erkekleri öldürürler; yine çocuklar ve kadınlar öldürülmez. Arazi ihtilafı için de benzer şeyler söyleyebiliriz. Şimdiye kadar ortaya çıkan bilgilere bakılırsa, koruculuk faktörü bu katliamda rol oynamıştır, ama asıl belirleyici faktörün bu olmadığını söyleyebiliriz.

Bilemediğimiz başka sebepler olabilir. Eğer işin içinde "iyi saatte olsunlar faktörü" yoksa ve olayın açığa kavuşturulması bazı politikalar ve güvenlik stratejileri mülahazasıyla üstü örtbas edilmezse, adli soruşturma sonucunda bu katliamın hangi sebeple yapıldığını öğrenmiş olacağız. Bana kalırsa, maddi sebeplerden hareketle teşhis koymak için acele etmemek, soruşturmanın sonucunu beklemek lazım.

Büyük ölçüde konulan bu teşhisler doğru değil. Doğru teşhisi koyabilmek için öncelikle perspektifimizde bir değişikliğe gitmemiz gerekir. Şundan ki, bu ve başka toplumsal travmaları yaşarken, eğer hatalı bir perspektiften bakıp, bizim tarihsel ve toplumsal gerçeklerimizle ilişkisiz kavramları kullanarak olayları anlamaya çalışmaya ve bu sakat anlama zemininde çözümler üretmeye devam edersek ilanihaye zihnimizdeki kaos ile toplumsal kaos birbirlerini tetiklemekten başka işe yaramaz. Kanaatime göre giderek şiddet yüklü ve her an farklı biçimlerde patlamaya hazır, esasında yer yer patlamakta olan bir toplum halini alıyoruz. Sorunu çok daha derinlerde araştırıp teşhisi buna göre koymalıyız. Namus-töre; kan davası veya arazi ihtilafından birini zamirdeki sebep gösterip tadına doyulmaz bir "feodalite" teşhisini koyarsak sadece kendimizi yanıltmış oluruz. Bizim tarihimizde feodal yapı olmadığı gibi, bugünkü toplumsal hayatımızın hiçbir yönü feodaliteyle açıklanamaz. Feodal ilişkinin esasını serf-senyör ilişkisi tayin eder. Ya da suzeranlar ile vassallar arasındaki belirli münasebetin olduğu yerde feodaliteden söz edilebilir.

İster 1595'te sisteme giren iltizama, ister Tanzimat ve 1858 Arazi Kanunnamesi'ne kadar genelde İslam dünyasında ve Osmanlı'da görülen toprak düzeni ve toprak üzerinde süren beşeri ilişkiler, serf-senyör ilişkisinden farklıdır. Toprağın kontrol hakkı (rakabe) devlete ait olan miri düzende kullanma hakkı mertebeli olarak has, zeamat ve tımar sahiplerinindir ki, bunlar, toprağın ve toprak üzerinde yaşayanların maliki değildirler, bir tür devlet memurudurlar. Suistimalde bulundukları veya başarısız oldukları durumlarda devlet onları değiştirir. Serf toprakta köledir, efendisinin malıdır, hatta efendisinin evlendiği eşi üzerinde 'ilk gece' hakkı vardır. Osmanlı'da köylü ile sipahi ihtilafa düşünce davaya kadı bakar. Tanzimat'tan ve Cumhuriyet'ten sonra belli belirsiz ortaya çıkan "toprak ağalığı" da feodaliteye benzemez. Ağalığı büyük ölçüde çıkaran faktörler, yeni rejime karşı isyanları bastıracak olan güçlü aşiretlere devletin geniş topraklar dağıtması ve tehcir edilen gayrimüslimlerin mal ve mülklerinin yine güçlü aşiretlere intikal ettirilmesidir.

ZAMAN