Feminizm, Sosyalizm, Kemalizm gibi ideolojilerin hepsi tağuttur!

“Dinde zorlama yoktur” ayetinin hatırlattıkları bağlamında Feminizm, Sosyalizm, Kemalizm gibi ideolojilerin yerine değinen Faruk Beşer, kendisinde helal ve haram koyma yetkisi gören kişi ya da kurumların tağut olduklarını hatırlatıyor.

HAKSÖZ HABER

“Dinde zorlama yoktur” ayetinin hatırlattıkları başlıklı yazısında ayetin açıklamasını yorumlayan Faruk Beşer, tağutların ve dinde zorlama yoktur kavramının kapsamını değerlendiriyor.

"Din, iman ve imana göre amel demektir. O halde bâtıl bir düşünceye de din denebilir. Mesela birisi faiz ve içki yasağına inanmıyor, hayatında helal ve haram sınırlarına yer vermiyor ve Allah’ın kanunlarının uygulanmasını gerekli görmüyorsa bu insan kapitalizmi, materyalizmi ya da aklını ve hazlarını din edinmiş demektir." yorumunda bulunan Beşer, "...kendisinde helal ve haram koyma yetkisi gören kişi ya da kurumlar, feminizm, sosyalizm, kemalizm gibi ideolojilerin hepsi birer tağuttur." diye yazıyor. 

Faruk Beşer'in Kur'an'ın lafzına riayet ettiği yazısındaki değerlendirmelerini değerli buluyor ve okuyucularımız için iktibas ediyoruz. 

...

"Başlıkta tırnak içindeki cümle hemen herkesin bildiği bir ayet-i kerimenin mealidir. Bu, İslam’ın bir hükmü olduğuna göre, dinde zorlamanın olmaması ne demektir? Bunun için önce ilgili ayeti ve içerdiği kavramları görüp sonra bunun ne anlama geldiğini anlamaya çalışacağız. Ayetin tamamının meali şöyle:

“Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğru, yanlıştan kesin ayrılmıştır. Kim Tağût’u inkâr edip Allah’a iman ederso hiç kopmayan sağlam kulpa tutunmuş demektir. Allah Semi’dir/her şeyi duyar, Alîm’dir/ her şeyi bilir. Müminlerin velisi Allah’tır, O onları karanlıklardan nura çıkarır. İnkâr edenlerin velileri ise tağûtlardır. Onlar da inkâr edenleri nurdan çıkarıp karanlıklara koyar. Cehennemlikler onlardır. Orada sürekli kalacaklar” (2/Bakara 256, 257).

Din, iman ve imana göre amel demektir. O halde bâtıl bir düşünceye de din denebilir. Mesela birisi faiz ve içki yasağına inanmıyor, hayatında helal ve haram sınırlarına yer vermiyor ve Allah’ın kanunlarının uygulanmasını gerekli görmüyorsa bu insan kapitalizmi, materyalizmi ya da aklını ve hazlarını din edinmiş demektir. Bu örnekleri çoğaltabiliriz ama biz burada konuya şimdilik sadece İslam penceresinden bakacağız. “Dinde zorlama yoktur” denmesinin İslam’daki karşılığı nedir?

Kurân-ı Kerim’in ne olduğunu bilen, onun lafızlarının ve kelimelerinin mükemmel olduğunu da bilir. Yani ondaki her kelime ve her ifade biçimi anlamlıdır, rastgele değildir çünkü Allah’ın tercihidir. Seçtiği kelime ya da kullanışta akla gelecek her ihtimal bilinerek öyle ifade edilmiştir. Ve İslam büyük ölçüde bu dille oluşturulan böyle ilahî bir metnin beyan ve yorumundan ibarettir. O halde “Lâ-ikrahe fi’d-dîn = Dinde zorlama yoktur” ifadesindeki olumsuzlamanın genel/umumi olduğunu ve bunun her türlü zorlamayı içine aldığını dili bilen herkes anlar. Öyleyse bu genellemeden istisna edeceğiniz yani şurada zorlama olabilir diyeceğiniz durumlar için bu düzeyde başka deliller bulunması gerekir. Şimdi önce ayetin aslındaki bazı kavramlara bakalım: Rüşd, gayy, cibt ve tâğut.

Rüşd, doğruyu ve hakikati anlama kabiliyetidir. Rüşdüne erişmek için ilk şart âkil baliğ olmaktır. İşte bu kabiliyete göre hareket edebilen âkil baliğ reşîd sayılır. Kişi âkil baliğ olmadan reşîd olamaz ama her âkil baliğ olan da reşîd olmayabilir. Reşîd, tasarruflarında, kârını zararını bilir ve hak olanı anlar. Âkil baliğ olduğu halde böyle olmayan ise sefihtir. Yani sefîh reşîd’in zıddıdır. Sefih: (ç: süfehâ); kelimesinin kök anlamında hafiflik ve zayıflık vardır. Aklında böyle zayıflık ve yetersizlik olan insan sefîh’tir. Kıt ya da sığ akıllı, çok iyi kavramayan, ince düşünemeyen, tasarruf özürlü insan demektir. Sefih deli değildir ama kârını zararını da bilemez. Sefeh, yani sefihlik hali bir ehliyet arızasıdır, bu sebeple sefih olanlara kısıtlılık uygulanır, hukuki tasarruflarını onaylamak üzere veli ya da vasi tayin edilir.

Ğayy: Yanlışta önyargılı ısrardan kaynaklanan iradi cehalettir. Yanlışa/ dalalete inanıp arzularına uyarak onda ısrarcı olma demektir. Hiçbir kanaati olmaksızın doğruyu bilememek ise sadece cehalettir, böyle cehalete ğayy denmez ama böyle bir yanlışla yani cehaletle yapılan hata da yine dalalettir. Dalalet, kasıtsız olabilir ama ğayy, önyargıyla yapılan hatadır. Hz. Âdem’in (sa) unutarak yaptığı hatayı Allah ğayy kelimesiyle ifade eder ve “kararlı/ azimli olmadığı için unuttu, ğayya düştü” buyurur. Demek ki kararlı olup unutmamaya azmetseydi hata etmeyebilirdi. Türkçe’deki gayya kuyusu, gabavet ve gabi kelimeleri bu köktendir. Sonuçta sefeh bir taksir değildir ama ğayy taksirdir.

Tağût: Haddi aşma anlamındaki tuğyan kelimesinden gelir. Allah’ın hükümlerine karşı olan yönetim ya da yöneticiler ve putlar gibi insanlar tarafından Allah’a ait sıfatlarla nitelenenler hep tağûttur. Sihirbazlar, kâhin ve cinler gibi kutsal güç kaynağı sanılanlar ise cibttir. Allah’ın dışında kendi doğrusunu doğru, yanlışını yanlış gösteren herkes, her düşünce ve her ideoloji tağuttur. Bugün için de diyebiliriz ki yukarıdakilerle beraber kendisinde helal ve haram koyma yetkisi gören kişi ya da kurumlar, feminizm, sosyalizm, kemalizm gibi ideolojilerin hepsi birer tağuttur. Ayrıca mealini verdiğimiz ayet-i kerimeden anlaşılan o ki cibt’i ve tağut’u reddedip Allah’a teslim olmayan, onlara boyun eğen kişi mümin olamaz.

Sıra, sorumuzun cevabına geldi."

Gündem Haberleri

Bugün kılıç çekenlere göz yumarsanız yarın cuntalarla boğuşursunuz!
Başörtülü öğrencilerin oyları geçersiz sayıldı
Saadet Partisi'nde yeni genel başkan Mahmut Arıkan oldu
Öğretmenler, Gazzeli meslektaşları için yürüdü
Erdoğan: İslam alemi Gazze konusunda ortak tavır almalı