İstanbul'un, dindar Sünnilerle dolu bir mahallesinden bir genç, mücadele ettikleri uyuşturucu çetesi tarafından öldürülmüş olsun.
Sonradan bu gence El Kaide bağlantılı bir yapılanma sahip çıksın. İslâm sosuna bürünmüş bu terörist grubun sempatizanları çevreye tehditler savursun, cenazeyi aileden çok sahiplensin, naaşın nerden nasıl kalkacağına ilişkin baskı kursun.
Bu grubun bir şekilde güvenlik sorunu çıkaracağı tecrübeyle sabit olduğu için idarî birimler, cenazeyi de bekletmek pahasına bir çözüm yolu arasın. Sonunda güvenlik güçleri gerilimin artmaması için cenaze nasıl kaldırılmak isteniyorsa ona izin versin ve korkulan olsun.
Cenaze kortejinde ellerinde yeşil Tevhid bayrakları, yüzlerinde siyah maskelerle söz konusu örgütün elemanları arzı endam etsin. Bu arada bir çoğunun elinde de Kalaşnikoflar, pompalı tüfekler, tabancalar olsun. Bazıları da üzerinde 'Şeriat Cephesi' yazıları bulunan yelekler giymiş olsunlar ve yolu trafiğe kapayıp, yer yer havaya ateş etsinler. Polis, gerilim olmaması için şehir içinde silahlı milis pozunda gezen bu gruba hiçbir müdahalede bulunmasın. Üç Ak Parti milletvekili de cenaze kortejinde yürüsün ama bu manzara karşısında bir eleştirel açıklama bile yapmasın.
Medya bu olayı nasıl ele alırdı dersiniz? En benim diyen 'İslâmcı' gazete 'provokasyon' içerikli bir manşet atar, en merkez medya da 'terörist yuvası' yıllarına bağlanarak, Ak Partilileri de hedefe koyup olayı köpürtürdü. Hatta güvenlik güçleri bu sahneye geçit verdiği için en sert biçimde eleştirilir, 'Şeriat kapımızda' yaygarası basılırdı.
Geçtiğimiz günlerde ne yazık ki buna benzer bir 'senaryo' gerçek oldu. Hasan Ferit Gedik isimli, 21 yaşında gencecik bir vatandaşımızın, mahallesindeki uyuşturucu çetelerine karşı yürürken canına kıyıldı. Failler yakalandı, suçlarını itiraf etti. Yine de olayın bu raddeye gelmesinde idarî ve emniyet güçlerinin de ihmali soruşturulmalı.
Ne var ki ailenin değil, cenazeye onlardan çok sahip çıkan DHKP-C sempatizanlarının naaşın nerden ve nasıl kaldırılacağına ilişkin ısrarı sebebiyle cenaze defnedilemedi. Cezaevinden cenazeye katılmak için izinle getirilen baba Gedik, oğlunu toprağa veremeden geri dönmek zorunda kaldı. İdarenin güvenlik sorunu çıkmayacağına ikna edilmesi üç gün sürdü, bu süre zarfında cenazenin bekletilmesi noktasında sadece valilik ve emniyet suçlandı.
Cenaze günü, korteje Kalaşnikoflu, pompalı tüfekli ve silahlı, yüzleri kırmızı maskeli, üzerinde 'Halk Cephesi' yazılı yelekler giyen gruplar katıldı. Cenaze taşınırken sadece slogan değil, yer yer havaya kurşun da attılar. Şehrin ortasında 'güvenliği sağlamak' bahanesiyle gövde gösterisi yapıldı. Gencecik bir fidanın naaşı, örgüt propagandasına payanda kılındı. Merkez medya bu görüntüleri birkaç cümleyle geçiştirdi. Hatta bazı yazarlar, cenaze sırasında polisin aldığı güvenlik önlemlerini de 'demokrasi karşıtı' olarak eleştirip mevzuyu yine Gezi'ye ve bir türlü ısıtamadıkları sonbahara çevirmeyi başardı.
DHKP-C, uzun adıyla Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi, bir süredir merkez medyayla ve ana muhalefetle flört halinde. Yoldaşlarını katleden operasyon için 'Devlet Girdi' ve 'Sahte Oruç, Kanlı İftar' gibi aşağılık manşetler atan 'merkez', nasıl olduysa başımıza devrimci kesildi.
Ana muhalefet partisinin de durumu pek farklı değil. Ergenekon'a üye olmak istediğini ilan eden Kılıçdaroğlu'nun partisinin milletvekilleri bu hadiselerin yaşandığı korteje katılıp, sergilenen tablo hakkında hiçbir kelime etmemeyi başardılar. Bu 'hoşgörü' karşısından insan, 'derinlerle muhabbet daha da mı derinleşti?' diye sormadan edemiyor…
PKK ateşkes ilan ettiğinden ve kısmen çekildiğinden beri DHKP-C'nin etkinliğini fazlasıyla artırdı. Eskiden çoğunlukla 'uyuyan hücreler'den müteşekkil gibi görünen örgüt, son 9 ay içerisinde Ak Parti Genel Merkezi'nden Adalet Bakanlığı'na, Emniyet Genel Müdürlüğü'nden Amerikan Başkonsolosluğu'na kadar 'büyük hedef'lere yönelik dört tane saldırıyı üstlendi.
Merkez medyada ve ana muhalefetteyse, bu şiddet eksenli hareketlerle bağlantılı olanları tolere etme veya önemsememe tavrı mevcut. Üstelik dikkat çekici biçimde, bu 'vazife'de, Türkiye'yi haksız yere El Kaide ile ilişkilendirmeye çalışan isimler de başı çekiyor.
Gezi sürecinden beri artan şekilde şiddetin yok sayılması hatta 'direniş' adı altında estetize edilmesi, siyasetin alanını teslim alıyor, CHP'nin varoluşunu gittikçe marjinal kılıyor ve demokrasi içinde çözüm kanalları açmayı da güçleştiriyor.
Çözüm süreciyle beraber silahların gölgesinden temelli kurtulma ihtimali varken, yine 'favori terör örgütüm' kısırdöngüsüne girmeyeceğimizi ummak istiyorum.
Hasan Ferit Gedik'e Allah'tan rahmet, ailesine başsağlığı ve sabr-ı cemîl diliyorum.
YENİ ŞAFAK