Fatimiyyun Tugayı’nın Yeni Savaş Alanı Afganistan mı Olacak?

Daha önce Suriye’de birbiriyle savaşmış ve mezhepçilikle özdeşmiş iki silahlı örgüt DEAŞ ile Fatimiyyun Tugayları'nın Afganistan'da son günlerde sık sık gündeme gelmesi, ülkenin mezhep eksenli savaşların yeni adresi olacağı endişelerine yol açıyor.

Analiz: Rahimullah Farzem / AA

İran tarafından Suriye’de rejim saflarında savaşması için kurulan Fatimiyyun Tugayı’nın Afganistan’ın en çok izlenen televizyon kanallarında terör örgütü olarak gösterilmesi bir süredir gündemde olan tartışmaları yeniden alevlendirdi. Terör örgütü DEAŞ ile Fatimiyyun Tugayı amblemlerinin yan yana verildiği bir kamu spotunda her iki örgütün ülkenin ulusal güvenliği için aynı ölçüde tehlike arz ettiği vurgulanarak, “Komşularımız Afganistan’ı önemsemiyor ve bizi yok etmeye çalışıyorlar. Halkımızın haykırışı komşularımızın yıkıcı faaliyetleri devam ettikçe dinmeyecektir” ifadesine yer verildi.

Yaklaşık 40 yıldır kanlı bir iç savaşla boğuşan ülkede barışın tesis edilmesi için çaba gösterildiği bir süreçte daha önce Suriye’de birbiriyle savaşmış ve mezhepçilikle özdeşmiş iki silahlı örgütün bu şekilde gündeme gelmesi, “Mezhepsel savaşın yeni merkezi Afganistan mı olacak” sorusunu akıllara getirdi. Bilindiği gibi Fatimiyyun Tugayı İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun dış operasyonlardan sorumlu birimi Kudüs Gücü bünyesinde 2013 yılında kurulmuş Şii Hazaralardan oluşan bir örgüt. Günümüzde sayıları 10 binlerle ifade edilen örgüt İran’ın çıkarları doğrultusunda Suriye’de terör örgütü DEAŞ ve muhalif gruplara karşı savaştı. Suriye’deki iç savaşta tecrübe kazanan ve mezhepsel hassasiyeti keskinleşen bu grubun gelecekte İran tarafından Afganistan’a taşınma ihtimali bir süredir Afganistan yetkilileri açısından ciddi bir endişe kaynağı.

Fatimiyyun’la ilgili endişelerin arka planı

DEAŞ Afganistan’da varlığını ilk kez ilan ettiği 2015 yılından itibaren Suriye’de Esad rejimi safında savaştıkları gerekçesiyle Şii Hazaraları hedef tahtasına koymuştu. Şiilere ait cami, kültür ve eğitim merkezleri ile Şiilerin düzenledikleri toplu yürüyüş ve etkinlikler, DEAŞ tarafından üstlenilen ve onlarca insanın hayatını kaybettiği ya da yaralandığı intihar saldırılarının hedefi oldu.

Bu durum devletin Şii ibadet merkezlerini korumak üzere özel olarak aldığı önlemlerin yanı sıra söz konusu ibadet merkezlerini DEAŞ benzeri radikal unsurların saldırılarından koruma iddiası taşıyan çeşitli silahlı grupların ortaya çıkmasına zemin hazırladı. Ayrıca özellikle 2017 yılından itibaren Taliban’ın Şiilerin yoğunluklu olarak yaşadıkları Hazaracat’taki Uruzgan, Vardak ve Gazne gibi kentlere yönelik saldırılarını artırması, saldırıların hedefinin belirli bir topluluk olduğuna dair inancı pekiştirerek mezhepsel ayrışmayı derinleştirdi. İlerleyen süreçte kendini Fatimiyyun Tugayı’nın çatısı altında gösteren ve söz konusu bölgelerde Şiileri savunmak adına faaliyete başladıklarını belirten silahlı gruplara dair bilgiler sosyal medyada yer almaya başladı. Bu gelişmelerden sonra Kabil yönetimi pek çok defa örgütün dağıtılması yönündeki taleplerini Tahran yönetimine iletse de herhangi bir sonuç alamadı.

Neden şimdi yeniden gündeme geldi?

Fatimiyyun Tugayı’yla ilgili endişelerin yeniden gündeme gelmesinin sebebi ise son dönemde Afganistan’da yaşanan gelişmelerden kaynaklanıyor. Bilindiği gibi geçen Şubat ayında ABD ile Taliban arasında “Barış Anlaşmasının” imzalanmasının ardından ülkede “barış süreci” adı altında yeni bir dönem başladı. ABD askerlerinin çekilmesi ve Taliban’ın yeniden güçlenmesi gibi Afganistan için olduğu kadar bölge açısından da ciddi gelişmelere gebe olan bu süreç Afganistan’ın pek çok komşusu gibi İran tarafından da dikkatle takip edilmekte. Tahran’ın Afganistan’a yönelik kaygısının merkezinde ABD’nin çekilmesi sonrası ortaya çıkacak otorite boşluğu sonucu ülkenin yeniden radikal unsurların sığınağı haline gelme ihtimali yatıyor. Nitekim Taliban yönetiminin ABD ile imzaladığı anlaşmadan rahatsız olan Taliban içerisindeki bazı grupların şimdiden gerek el-Kaide ve DEAŞ gerekse ülkede faaliyet gösteren diğer radikal unsurlarla işbirliği yapmaya başladıkları haberleri son günlerde sıkça basında yer bulmaya başladı.

Bu noktada özellikle Taliban’dan ayrılan silahlı grupların mücadelelerine devam etmek için DEAŞ saflarına katılmaya başlamalarıyla DEAŞ’ın tekrar bir tehdit unsuru olarak ortaya çıkması Tahran’ı kaygılandıran en önemli faktör. Nitekim son haftalarda ülkede DEAŞ bağlantılı saldırılarda ciddi bir artış gözlendi. Bu durum özellikle sınır bölgesinde DEAŞ varlığını ulusal güvenliği açısından ciddi bir tehdit olarak gören İran’ı harekete geçirdi. Zira İran Sünni nüfusun yoğun olduğu ve Cundullah (Allah’ın Ordusu), Ceyşü’l Adl (Adalet Ordusu) ve Hareketü’l-Nidal (el-Ahvaz Hareketi) gibi etno-mezhepsel unsurların faaliyet gösterdiği güney sınırında DEAŞ ve benzeri radikal unsurların varlığını ulusal güvenliği açısından ciddi bir tehdit olarak değerlendiriyor.

İran-Taliban ittifakı işlevsiz kaldı

Bu yüzden Tahran 2015’ten itibaren sınır bölgesinde beliren DEAŞ tehdidini bertaraf etmek için “ideolojik düşman” Taliban’la işbirliği yapmıştı. Fakat Taliban’ın ABD ile anlaşmasından sonra İran bu örgüt üzerindeki etkisini kaybetmiş ve Tahran’ın tamamen pragmatist bir anlayışa dayalı olarak geliştirilen ittifak ilişkisi işlevsel olmaktan çıkmıştı. Dolayısıyla güç temerküzünde devlet dışı aktörleri araçsallaştırmayı en önemli strateji olarak belirleyen Tahran yeni dönemde Afganistan siyasetinde çıkarlarını temsil etmesi için güçlü ve aynı zamanda ideolojik açıdan sadık bir vekil gücüne ihtiyaç duymakta.

Özellikle ABD yaptırımları nedeniyle İran ekonomisinin kötüleşmesi ve yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınına bağlı olarak İran’dan dönen yüz binlerce Afgan arasında daha önce Suriye’de savaşmış binlerce Fatimiyyun üyesi olduğu dikkate alındığında İran, bu planını tatbik etmekte güçlük yaşamayacaktır. Günümüzde başta başkent Kabil olmak üzere Şii Hazaraların yoğun olarak yaşadığı şehirlere dağılmış yakın zamanda İran’dan dönen binlerce Fatimiyyun üyesi olduğu tahmin ediliyor. Afganistan’ı geleneksel nüfuz alanı olarak gören ve güvenlik stratejisinde bu ülkeye özel bir önem atfeden İran İslam Cumhuriyeti kurulduğu 1979’dan beri Afganistan’daki gelişmelerle yakından ilgilenmiş ve bu ülkede çıkar alanları tesis etmek için yoğun çaba içerisinde olmuştur. Bu yüzden İran, Afganistan halkı tarafından ülkenin içinde bulunduğu savaş ve istikrarsızlığın baş sorumlularından biri olarak görülmüş ve Tahran’ın Afganistan üzerindeki nüfuzu Afganistan halkı için her zaman endişe kaynağı olmuştur. Dış müdahalelerin büyük oranda etkili olduğu 40 yıllık istikrarsızlığın ardından barışın yeniden tesis edilmesi için az da olsa ümitlerin yeşerdiği bir ortamda Afganistan halkı, ülkelerinin mezhepsel savaşın merkezi olan “yeni Suriye” olması korkusunu yaşıyor.

[İran ve Orta Doğu’da devlet dışı aktörler üzerine çalışmalarını sürdüren Rahimullah Farzem İRAM Dış Politika Koordinatörlüğü’nde görev yapmaktadır]

Yorum Analiz Haberleri

Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!