Taha Kılınç / Yeni Şafak
Fas’tan haberler
Bir süredir Fas’a yolum düşmemişti. Geçtiğimiz hafta, coğrafyamıza aynı hassasiyetlerle bakan bir arkadaş grubuyla yaptığımız beş günlük seyahat, hem Mağrib’i tekrar yoklamamı sağladı hem de Fas-Cezayir ilişkilerinin 2021 yazında tamamen kopmasından sonra ülkede oluşan atmosferi teneffüs etmeme yaradı. Dârulbeydâ’dan (Kazablanka) başladık; sırasıyla Rabat, Fes, Meknes ve Marâkeş’i adımladıktan sonra, yeniden Dârulbeydâ’ya geçerek İstanbul’a döndük. Kısa bir zaman dilimi içerisinde, birbirinden önemli tarihî şehirleri kolaçan etmek, bunu yaparken de nice koyu sohbetlere dalmak epey öğreticiydi.
Fas’ta dikkatimi çeken ilk şey, bütün cadde ve sokakların -şimdiye kadar hiç görmediğim bir yoğunlukta- bayraklarla donatılmış olmasıydı. Bayram, tören veya dönemsel bir münasebet yerine, devletin takip ettiği yeni siyasetin bir yansımasıydı bu: “Faslılık” vurgusunu, millî bir kimlik olarak vatandaşın gözüne, kafasına ve kalbine kazımak. Fas, kâhir ekseriyetle Araplardan ve Berberîlerden oluştuğundan dolayı, etnik bir odak yerine “Faslılık” üst kimliğini öne çıkarmak tercih edilmiş. Kral VI. Muhammed, 2011’de “Arap Baharı” patlak verdiği zaman, ülkenin yarısını teşkil eden Berberî nüfusa önemli tavizler vermek durumunda kalmış, Berberîce “resmî dil” olarak her yerde görünür hale gelmişti. Anlaşılan, şimdi, ipin ucunun kaçmaya başladığı fark edilmiş.
Söz konusu millî kimlik, Cezayir’le neredeyse bir asırdan bu yana devam eden ölümcül rekabetin de ateşleyici gücü olarak kullanılıyor. Fas Krallığı, resmî -ve gayrı resmî- biçimde kendisini Cezayir’den üstün gören bir yaklaşımı benimsiyor. Cezayir’in, Fas’ın hak iddia ettiği Batı Sahra bölgesindeki ayrılıkçı hareketleri desteklemesi, iki ülke ilişkilerini tam anlamıyla çıkmaza sürüklerken, Cezayir de Arap milliyetçiliği ve Filistin meselesi başta olmak üzere, Fas’a galebe çalabileceği hiçbir konuda bayrağı elinden düşürmüyor.
İlginç bir şekilde, Fas’ta tarihî olarak Osmanlı’yı kendisine rakip gören bir bakış açısı mevcut. Aradaki mesafeyi düşününce epey garip, ama vakıa bu. Hatta Cezayir’e hitaben “Siz Osmanlı sömürgesi oldunuz, biz ise hiç olmadık” diyenlere bile rastlanıyor. Ülke geçtiğimiz yüzyıllarda Portekiz, İspanya ve Fransa gibi vahşi Batılı sömürgecilerin hedefi olmamış gibi… Osmanlı rakip bellenince, Türkiye’ye karşı da gardını her zaman hazır tutan bir Fas buluyoruz karşımızda. Sıradan insanların Türkiye’ye ve insanımıza bakışı son derece müspet ve sempatik, ancak devletler bazında bazı engellerin aşılamaması, Fas’ın söz konusu direnişi yüzünden.
Fas sokaklarında, Filistin’e ve Gazze’ye dair herhangi bir iz göremedik. Ülkede hâkim olan mutlak monarşi sistemi sebebiyle, sokaklarda devletten bağımsız gösteri yapmak zaten mümkün değil. Ancak kenarda-köşede Filistin bayrağı, duvarlarda slogan veya afiş türünden detaylara da hiç rastlamadık. Adeta Gazze bombalanmıyor, işgalci İsrail Filistin’in altını üstüne getirmiyor gibiydi, Fas sokaklarındaki sükûnete bakınca. Bu durumun tek açıklaması, Fas’ın 2020’de İsrail’le ilişkileri normalleştiren Arap ülkeleri arasında yer alması değil. Halk ile ömrü 400 yıla yaklaşan monarşi öylesine iç içe geçmiş ki, devlet adım atmadıkça ve ön açmadıkça, herhangi bir gelişme yaşanmıyor. Fas’taki “siyasî istikrar”ın dünyada bir benzeri daha bulunmayabilir.
Her zamanki gibi, seyahat programımızı tatbik ederken, cami ziyaretlerinde adeta köşe kapmaca oynamak durumunda kaldık. Çünkü Fas’ta, camiler sadece namaz vakitlerinde açık. Günün sâir saatlerinde, nafile namaz kılmak veya tefekkür etmek için ulu camilerin kuytusuna çekilemiyorsunuz, zira “yassah”. Kraliyet yönetimi, İslâmî hayatın odak noktasını cami ve mescitlerden türbe ve zaviyelere kaydırma siyasetinde oldukça ısrarcı. “Arap Baharı”nın özellikle Suriye ayağında camiler tam anlamıyla birer karargâha dönüştüğünden, Fas Krallığı, camilerin sosyal -ve siyasî- hayattaki rolünü olabildiğinde kısıtlıyor; dinî duyguyu “ölmüş”lere ve “ermiş”lere yönlendiriyor. Örneğin Fes şehrinde, İslâm mimarîsinin en gözde eserlerinden Karaviyyîn Külliyesi sadece namaz vakitleri içinde ve kısıtlı bir süreyle temaşa edilebilirken, hemen yanındaki Ahmed Ticânî türbesi veya Mûlây İdris Zaviyesi, ziyaretçiler için sürekli açık tutuluyor.
Ve elbette türbedarlar ve bekçiler de içeri girip çıkanı keskin nazarlarıyla mimliyor.
Fas, her açıdan nev’i şahsına münhasır bir ülke. Yukarıda kısa kısa değindiğim hususların hepsi de aslında uzun birer makale ve hatta kitap olmaya aday. Hem Mağrib’i hem de Kuzey Afrika’yı daha yakından tanımak için...