Aynı zamanda kendi kültür ve medeniyetlerine sahip çıkan dindar Müslümanlar, bu kültür ve medeniyeti yaymak, başkalarına sevdirerek benimsetmek isterler. Batı uygarlığına hayran olan ve kurtuluşu batılılaşmada gören vatandaşlar da herkesi bu manada uygarlaştırmak isterler.
Cumhuriyetin ilanından beri bu ikinciler, ikna yoluyla değil, silah zoruyla ve devletin bütün imkanlarını bu yönde kullanarak Türkiye'yi batılılaştırmak için uğraştılar.
Bu çabalar sonunda Türkiye Batı'dan çok şey almış olsa bile halk kendi medeniyetine sahip çıkıyor; din, kültür, dünya görüşü, hayat tarzı bakımından ikisi arası bir yol tutmuş gidiyor.
Şimdi yeni bir anayasa yapılsın isteniyor ve bu anayasanın önemli bir özelliği/farkı da çoğulculuk olsun deniyor.
Mesela kılık kıyafette çoğulculuk nasıl olur?
Bunu kırk kişiye sorsanız alacağınız cevap şudur: "Her ikisi de sosyal itibar ve değer bakımından eşit iki bayandan biri istiyorsa örtünecek, diğeri istemiyorsa tesettüre riayet etmeyecek".
Diyelim ki bunu yeni anayasada gerçekleştirdiniz; toplumda huzur, birlik ve düzeni de böylece gerçekleştirmiş olacak mısınız?
Bana göre "Hayır".
Bu çoğulcu hayat tarzını farklılar, eğitim yoluyla ve zihniyet değişikliği ile sindiremedikçe problem devam edecektir.
İşte size bir örnek:
Bir yakınım anlattı. Birkaç gün önce Ege'de bir sahilde, tesettürlü bayanların kendi aralarında denize girebildikleri bir mekandan geçmekte olan sözde modern, uygar ve oldukça açık bir bayan, yanındakine şöyle diyor:
"Bu köpekler her tarafı doldurdular, ülkemizi işgal ettiler!"
Bu bakış tarzı, bu zihniyet, bu bağnazlık, bu şirretlik böyle devam ederse önce bunlarla uzlaşarak demokratik bir anayasa çıkaramazsınız. Sonra da anayasa çıksa bile milli birlik ve beraberliği sağlayamazsınız.
Yazar, çizer, san'atkâr takımına, milli eğitime, kanaat önderlerine büyük iş düşüyor
YENİ ŞAFAK