Fâiz yerine ortaklık

Hayrettin Karaman

Prof. Neccar diyor ki: Birinci muallim Aristo'nun siyâsete dair kitabındaki bahis, fâiz hakkındaki en eski bahisler arasındadır. Aristo'nun oradaki görüşü şöyledir: Fâiz, meşrû ticarete girmeyen sun'î (düzmece) bir kazançtır. Muâmele üç kısma ayrılır:

a) Tabiî muâmele: Bir hayat ihtiyacını diğeri ile değiştirmek; elbise ile yiyeceği değiştirmek gibi.

b) Sun'î muâmele: Bir hayat ihtiyacının nakit ile mübâdelesi; bu meşrû ticarettir.

c) Düzmece (tabîî olana aykırı) muâmele: Nakdin, satılan bir mal yerine konmasıdır (İfadesi şöyledir: “En çok tiksinmeyi hak eden faizciliktir, çünkü bundan sağlanan kazanç, doğrudan doğruya paranın kendi varlığından ileri gelir ve paranın doğuşuna yol açmış olan maksada aykırıdır”); çünkü nakdin fonksiyonu alış-verişte aracı, çeşitli eşya fiyatlarını anlamak için ölçü olmaktır. Onun alınıp satılan bir eşya hâline getirilmesi onu hedefinden saptırmaktır.

Hz. Musâ'ya nisbet edilen kitaplarda fâiz kesin olarak haram kılınmıştır. Hurûc kitabında (Bâb:22) şöyle denmiştir: “Eğer kavmime, yanında olan bir fakîre ödünç para verirsen ona karşı fâizci gibi olma.”

Tesniye kitabında (Bâb: 23) şu ifadeye yer verilmiştir: “Kardeşine fâizle ödünç verme; ne gümüşü, ne yiyeceği, ne de fâizle verilen başka şeyi.”

Hristiyanlığın ilk devirlerinden, kiliselerin Roma papalık kilisesinden ayrılmalarına ve reform hareketine kadar fâiz yasağı yayılmaya devam etti. Bütün kiliseler fâiz yasağında birleştiler. Luter daha da ileri giderek ticaret ve fâiz hakkında bir kitap yazdı; İslâm hukukunda ma'ruf (makbul) olan selem ve benzeri birçok alış-veriş nevilerini de haram kıldı.

İslâm, fâiz mevzûunda çok açık ve kesin hükümler getirdi; öyle ki bunları bilenlerin iki farklı görüşü olamaz.

Dinler yönünden durum budur.

İktisatçılara gelince; onlar da bu mevzû üzerinde duruyor ve iktisât ile ahlâk arasında bir ilgi bulunmadığı görüşünde ısrar ediyorlar. Onlar bazen fâizin mâhiyeti, bazen fâizin âdil olup olmadığı, bazı kere de iktisadî faâliyetler üzerindeki tesirleri etrafında tartışmalarını yürütüyorlar.

Litz üç farklı teoriden söz ediyor:

1. Durgun bir ekonomide fâizi açıklama teşebbüslerini temsil eden nazariyeler grubu.

2. Hareketli ve dinamik bir ekonomide fâizi açıklama çabalarını temsil eden teoriler grubu.

3. Fâiz sınırı için nakde bağlı teoriler.

Bugüne kadar fâizin mâhiyeti üzerinde bir görüş birliği meydana gelmemiştir. İlim adamları ve düşünürler bu konuda kesin bir cevap getirmeden yorulmuş ve fâizin miktarı, nevileri, her bir çeşidin ekonomik faâliyet üzerindeki tesirini tartışmaya yönelmişlerdir.

Ticaret eşyası veya nakit yönlerinden bakıldığında fâizin mâna ve mâhiyeti üzerinde anlaşma yoktur:

Eşya yönünden o, sermâye bedeli ve karşılığıdır (rantıdır) ve bu karşılığın kesin olarak sınırlanması imkânsızdır; çünkü sermâye toprak ile işin, başka bir deyişle tabiat ile emeğin ortak mahsulüdür.

Nakit yönünden fâiz likidite karşılığıdır (semenidir); fakat bu görüş de tenkitten âzade değildir. Çünkü insanlar kabûl edilmiş bir ilmî veya nazarî esasa dayanmadan bununla muâmele yapmış, daha sonra onu meşrûlaştırma ve kanunlaştırma yolunu tutmuşlardır.

Bütün bu çelişiklik ve müphemlik karşısında ve İslâm'ın fâiz yasağı için koyduğu kesin sınır önünde, ekonomi dünyasında fâizin karşısına çıkarılması mümkün olan alternatif ortaklıktan ibarettir. (1960 lı yıllarda ilk denemeleri yapılan ve bugün özellikle İslam Dünyası'nda yaygın olarak uygulanan H.K.) Faizsiz bankalar, birçok teknik, psikolojik, ekonomik, sosyal değerlerden, görüş açılarından hareket ederek bu prensibi (ortaklığı) benimsemiş bulunmaktadır. (Prof. Neccar, s. 127).

Bir kısa not ekleyelim.

Ülkemizde Katılım Bankaları, kanuna göre ortaklık yapabilmektedir. Ancak hem para yatıranların beklentileri, hem de ortakların ticaret ahlakı bakımından kusurlu davranmaları yüzünden ortaklık daha az, alıp satma ise daha çok uygulanmaktadır.

YENİ ŞAFAK