Berkin Elvan 15 yaşındaydı; Yasin Börü 16, Hüseyin Dakak 19, Hasan Gökgöz 25, Riyad Güneş 28 yaşında.
Berkin'in sapanla taş atarken çekilen fotoğraflarına rağmen ekmek almak için sokağa çıktığı iddia edilmişti.
Yasin'in, Hüseyin'in, Hasan'ın ve Riyad'ın yoksullara kurban eti dağıtmak üzere sokakta oldukları ise herhangi bir fotoğrafla teyit edilmeyi gerektirmeyecek kadar gerçekti.
Konu öldürülmekse nedenlerinden çok sonuçları daha önemli olmalı ki, sonuçta beşinin öldürülmesi de 'göğ ekin'in biçilmesi gibiydi.
'Ateş düştüğü yeri yakar' derler, ateş doğrudan Berkin, Yasin, Hasan, Hüseyin ve Riyad'ın baba ocağına düştü. Tanık olanlara, duyanlara ise üzüntüsü yerleşti.
'Göğ ekin' olmada ortak olan beş kişiden hangi nedenle olursa olsun birini diğerine öncelemek yanlış olur.
Gerçi ölüm eşitleyen olmada rakipsiz olduğuna göre biri diğerine öncelense de ne değişir ki?
Ben yazarsam ajite ettiğimi söyleyeceklerdir kimi vicdansızlar, o halde haberin soğuk diliyle duymayan duysun olanı:
'Kurban eti dağıtan 5 genci bir apartmanın 3. katında sıkıştıran PKK'lılar, 4 gence işkence ettikten sonra 4. kattan aşağıya attı. Aşağıdaki PKK'lılar da ellerindeki sopa ve taşlarla lince devam etti. Görüntülerde ayrıca Yusuf Er'in karga tulumba çıkartıldığı, önce tekme, ardından da sopalarla dakikalarca dövüldüğü görülüyor.
HDP'nin çağrısı üzerine ortalığı savaş alanına çeviren PKK yanlıları, bayramın 4. günü fakirlere kurban eti dağıtan Yasin Börü, Hasan Gökgöz, Riyad Güneş ve Hüseyin Dakak'ı 'IŞİD'ci olduğu' iddiasıyla linç ederek öldürmüş, Yusuf Er'i de işkence ettikten sonra 'ibret olsun' diye yaralı olarak bırakmıştı. PKK'lıların IŞİD'le yarıştığı vahşeti tüm ayrıntılarıyla yaralı olarak linçten kurtulan Yusuf Er anlattı.'
Evet bir ölümü diğerine öncelemek sonuçta ölene etki etmez ama bu tutuma sahip olanın 'insan olma düzeyi' ile ilgili bir fikir verir.
Berkin Elvan'ı ölümünü Gezi kalkışmasının sembolüne dönüştürmek isteyenlerin düzeyi ile ilgili bir fikir mesela ya da 'Ezilen Kürt' teriminin gerçek yüzü hakkında dosdoğru bir bilgi...
Taksim Darbe Komitası'nın emrindeki ödevli yazıcıların oluş şeklini aktardığımız hunharca öldürülmeler karşısında sus-pus olmaları, Berkin'le ilgili yaptıkları istismardan utanç duymalarının sonucu değil de eğer o istismar nedeniyle öncelemede bulunmanın bir sonucu ise 'düzey' sorunu da bir yana burada 'insanlıktan' söz edilebilir mi?
'Sokağa çıkma çağrısıyla ilgili karar alınırken ben de vardım' diyen ve seçmenlerinin aynı zamanda PKK'lı ve dolayısıyla şiddet tutkunu olduklarını öngörememekle hata ettiklerini söyleyen HDP milletvekili, dördü başları ezilerek öldürülen toplam kırk altı canın kaybından sonra hâlâ normal bir insanın uyuduğu gibi uyuyabiliyor ve hâlâ 'Ezilen Kürt' demeye dili varabiliyor mudur?
Gezi kalkışmasında dozer şovu yapan, ölenlerin anısına Gezi Parkı'na çiçekler koyan HDP=PKK'nın Meclis'teki özgürlük kovboyları kaç tane 'ezen Kürt' ile 'ezilen Kürt'ün arasına girdiler ve hangi parka 'Ezilen Kürtler namına' çiçekler bıraktılar acaba?
Adlarını zikrettiğimiz dört kişi kafaları ezilerek öldürülürken onları balkondan seyredip zılgıt çekerek 'Yakın bunları' diye bağıran kadınlar kendi çocuklarının yüzüne insanmışlar gibi ve kendileri de insana bakarlarmış gibi bakabiliyor olabilirler mi hâlâ?
Ölüme bakış bir insanlık testidir aynı zamanda. Buna göre Berkin'i sahte göz yaşlarıyla avaz avaz bağırarak sahiplenmeye çalışan Gezi kalkışmacılarının Kobani teröründe 'Ezilen Kürtler' karşısında dillerini yutmalarının, insanlık hasletlerini unutmalarından farkı nedir?
Entelektüelin, sanatçıların, şarkıcıların, sinema yönetmenlerinin ve güya ezilenlerin… seslerini yükseltmesi ve hatta kültürel kimlik siyasetinin ötesine geçme eylemi olarak nitelenen Gezi'nin, aslında vahşet arzusundaki patlama ve insanlıktan başka bir aşamaya geçme durumundan ibaret olması söz konusu farksızlığın ifadesi değil midir?
Hani neredeler o hümanist yönetmenler, polis-devletinin ürettiği acının bestesini ve resmini yapan sanatçılar, gazete sütunlarında, internet sayfalarında okkalı okkalı sivil itaatsizlik nazariyatı yumurtlayan beyaz teorisyenler, 68 kuşağının sosyal adaletçi hukuk delisi abileri, duran adamlar, çadırcı kızlar, bienali kaldırım gazilerine adayan İKSV küratörleri… Neredeler? Hak ettikleri yalnızlıklarında ölü seçmekle, şedit bir kinle sosyal medyada '(Ş)u bizim berbat memleket, şu bizim öngörüsüz, cahil, kötücül cumhurbaşkanı ve rezil hükümet benden önce yol alıyor' tarzında müstekreh mesajlar döşenmekle mi meşguller?
Nereye kayboldular Gezi'nin müçtehit müsvettesiyle onun antikapitalist morg fareleri? İftarını meşreplerine uygun bir ölünün cesedi üzerinde yapmak için İstiklal'de susma orucuna mı başladılar yoksa dilleri gitarlarının tellerine mi sıkıştı?
Öldürülenler Kürttür, Türktür, Yezididir, polistir, askerdir, HDPlidir, HÜDA-PARlıdır, Hizbullahidir… Ezilerek katledilmeye insan olmanın şuuruyla bakabiliyorsak eğer, öldürülenlerin kimlerden ve hangi partiye, gruba bağlı oldukları hiç fark etmez: Onlar 'bizim' insanımızdır.
Önemli olan ölü seçicilerden olmamak, acıyı paylaşmak, ateşin düştüğü her ocağı kendisinin saymak ve vahşete itiraz edebilmektir.
Ezildiğini söylemek için gözü dönmüş bir eziciye dönüşmemektir.
Bunlar için şart olan ise sanatçı, aydın, teorisyen, yönetmen, ressam, şarkıcı, bilim adamı, beyaz, müçtehit müsvettesi… olmak değil insanlığını unutmayan insan olmaktır.
YENİ ŞAFAK