Halil Berktay’ın Serbestiyet.com’da yayımlanan konuyla alakalı yorumunu ilginize sunuyoruz:
El Zindanıyla Stalin Kesilmek
Ahmet Altan (ve Nazlı Ilıcak) nihayet serbest bırakıldı. Adaletsiz bir tutukluluktu. Adaletsiz bir mahkûmiyetti. Hele müebbet. Sırf, Anayasa Mahkemesi’nin haksız tutukluluklar konusundaki kararı uygulanamasın ve “bunlar” da serbest kalamasın diye, alelacele verilmiş bir hükümdü. Yargıtay’dan döndü. Şimdiki 9-10 yıllık mahkûmiyet kararları da keza adaletsiz. Ama artık alıştık buna. Günümüzün siyasileşmiş yargısı, dönmesi endike edilince böyle dönüyor en aşırı uygulamalarından. Toptan ve birden bire dönmüyor. Ufak ufak dönüyor, zevahiri kurtarmak için. Trollerin en baştaki saldırıları toptan ziyan olmasın, iktidarın sanıklara yapışmasını arzuladığı suçluluk hissi tümüyle silinmesin diye. Gene öyle oldu. Ama bu kadarı da hiç olmazsa tahliye edilmelerini sağladı.
Bundan sonrasını hepimiz hayretle izledik, izliyoruz. Büyük tepki, FETÖ karşıtlığı üzerinden hükümet medyası ve AKP tabanından gelmedi. Tepkinin asıl büyüğü laik kesimden, solculardan, ulusalcılardan geldi. Bu grupların ve hele solcuların, kökenleri, tarihsel geçmişleri, müktesebatları itibariyle genellikle demokrasiden, özgürlükten, tabandan, aşağıdanlıktan yana olmalarını beklersiniz, değil mi? Üstelik de bugün, özel olarak AK Parti’ye son derece muhalifler. Ve son tahlilde, aynı AK Parti’ye yazı yazmak ve görüşlerini ifade etmekten başka hiçbir şekilde yürütmediği muhalefeti -- evet, son derece sert muhalefeti --yüzünden hapse girdiği çok belli olan biri (bir yazar ve gazeteci) sonunda çıkıyor içerden. Sevinmeleri gerekmez mi? Fakat hayır. Ateş püskürüyorlar, daha fazla yatmadı, hattâ ömür boyu yatmadı diye. Zira bir dönem Taraf gazetesinde askerî-bürokratik vesayet rejimine karşı mücadelede oynadığı role duydukları nefret, başka her şeye ağır basıyor. Özetle, sol liberalliğine düşmanlar, Ahmet Altan’ın. İstediği kadar Erdoğan’a da karşı çıkmış olsun. Asıl bu sivil demokratlığını bağışlamıyorlar.
Serbestiyet’te Yıldıray Oğur (“Acırsanız acınacak hale gelirsiniz”le nereye gelinir, 6 Kasım),
Alper Görmüş (Ahmet Altan nefreti, nefret sahipleri hakkında neler söylüyor? 7 Kasım) ve Oral Çalışlar (Melez siyaset ve fanatizm, 8 Kasım) peşpeşe yazdılar bunu, son günlerde. Daha ziyade işin ideolojik boyutu, bu açıdan nasıl bir garabet oluşturduğu üzerinde durdular. Benim eklemek istediğim tek bir nokta var, onların dediklerine. Ahmet Altan’ın tahliyesine böyle bir reaksiyon gösterenlerin ez kaza iktidar olduğunu düşünebiliyor musunuz? 15 Kasım 2007’den bu yana herhalde bini aşkın yazım çıktı Taraf’ta ve Serbestiyet’te. Bunlardan birkaç yüzü de Marksizme, sosyalizme, komünizme, Stalin’e, Sovyetler Birliği’ne dair olmalı. İşçi sınıfına ve bütün insanlığa kurtuluş vâdedenlerin, hem daha muhalefetteyken solda kendilerine rakip gördüklerine (ki buna 1960’lar ve 70’lerin Türkiye’deki fraksiyon kavgaları da dahil), hem de asıl devlet gücünü ellerine geçirdiklerinde bütün halka neleri reva gördüklerine çokça değindim.
Şimdi de doğrusu Ahmet Altan hakkında yazılanlara, sosyal medyada dolaşanlara, tweet’lere vb baktığımda iki konu birleşiyor kafamda. Totalitarizm bir tür Kemalist, solcu ve ulusalcının âdetâ ruhunda var. Kökeninde ister şu, ister bu otoriter modernizm varyantının toplumu zorla değiştirme azmi ve inancı yatıyor. Bu epistemolojik özgüven, demokrasi adına demokrasi tanımazlığa dönüşüyor. Pornografik alt-kültürde, okuyucularımdan özür diliyorum, “el şeyiyle gerdeğe girmek” diye bir söz vardır. Kifayetsiz muhterisliğin kendi kendine gelin güvey olmasını anlatır. Bunlarınki de tam öyle: AKP iktidarı ve yargısı üzerinden, Ahmet Altan’a daha fazla diktatörlük ve zulüm talep ediyorlar. Başka bir deyişle, el zindanıyla Stalin kesiliyorlar. İnsana, bir de ordu, polis, MİT, jandarma, savcılar, mahkemeler, hapishaneler… tamamen onların olsa neler neler yapabileceklerini çok hazin bir şekilde düşündürüyor.