Eyyâm-ı bâhurdan bile mülteci düşmanlığı çıkartmak!

Murat Bardakçı artık gelenek haline gelen "Eyyâm-ı bâhur" tartışmasının bu sene mültecileri düşmanlaştırmak için ırkçılar tarafından kullanıldığına dikkat çekiyor.

Murat Bardakçı / Habertürk

Eyyâm-ı bâhuru bile ideolojik didişme konusu hâline getirmeyi becerdik ya, helâl olsun bizlere!

Bugün “eyyâm-ı bâhur” başlıyor, yani yaz mevsiminin en sıcak günleri geliyor. Pişeceğiz, kavrulacağız, velhâsıl perişan olacağız!

Bilmem dikkatinizi çekti mi? Üç-dört senedir eyyâm-ı bâhurun gelmek üzere olduğu açıklanır açıklanmaz bir yaygara kopuyor. Türkçe’de asırlardır kullanılan bu ifadenin bize Araplardan geçmiş olduğunu zannedenlerin milliyetçilik, hattâ artık milliyetçilikten de öte ırkçılık damarları kabarıyor; celâllenip “Bu söz de nereden çıktı?” diye sosyal medyanın çöplüğünde verip veriştiriyorlar.

Aynı cehaleti üç sene önce de gözümüze sokmuşlardı ve “eyyâm-ı bâhur” sözünü ilk defa işitenler arasında “Bizi Araplaştırmaya çalışıyorlar. Türkiye lâik kalacak!” diyeni bile olmuştu, şimdi de bu kavramı mültecilere bağlayanlar çıkıyor...

Eyyâm-ı bâhur hakkında iki günden buyana sosyal medyada yazılan birbirinden derin ve ilmî ifadelerden birkaçını üslûplarına ve imlâlarına dokunmadan aynen nakledeyim:

* Bu eyyamı bahur nereden çıktı? Bırakın bu arap seviciliğini. Çok sıcak günler geliyor diyeceksiniz.

* Neden adı Eyyam-ı Bahur Arapça gibi zaten nefret ediyorum ülkenin sıcak havası bile Arapça geliyor püh.

* Eyyamı bahur ne a.... Bunun Türkçesi yok mu? Dünyada Arap coğrafyasından başka bir yerde hükmü olmayan bir dile bu hayranlık neden?

* Eyyam-ı bahur sıcakları geliyormuş. Artık kavurucu, kızgın sıcaklar yerine Arapça sözler kullanıldığına göre ülkenin ne kadar Araplaştığını varın hesap edin.

* Arap seviciliğinizi s.... Sıcak ulan işte dümdüz sıcak. Ne eyyam-ı bahur'u bilmem nesi. Sıcak lan dümdüz.

* Yarından itibaren eyyam ı bahur denen bir sıcaklık geliyormuş sıcağın bile arabı geliyor ülkeye ne biçim memleket olduk.

* Eyyamı bahur ne ya doğru dürüst ismi yok mu bunun.

Cehaletinin çıtasını yükseltebildiği kadar yükseltmeye uğraşan birileri de bilmem kaç yaşına geldiklerini ama şimdiye kadar “eyyâm-ı bâhur” diye bir söz işitmediklerini yazıp “Bu söz, Türkiye’yi işgal eden Suriyeli mültecilerin marifetidir” meâlinde sözler ediyorlar...

Bu iddia “Kazık kadar herif oldum, ot geldim, çok şükür ot gideceğim” demenin bir başka ifadesidir!

İNGİLİZ İPİYLE ASILMA MERAKI

Eyyâm-ı bâhur kavramı bazı heriflerin yahut hatunların kanına dokunuyor ama İngilizce ruhlarını okşuyor olmalı ki, sıcaklığın artacağını söylerken İngilizce’de “tepe”, “zirve” demek olan “peak” kelimesinden medet umup bu kelimeyi okunduğu şekilde yazmaktan ve “sıcaklıklar pik yapacak” demekten hiç beis görmüyorlar.

İşte size “Arapça olmasın ama herhangi bir batı dili, meselâ İngilizce olsun, başımızın üstünde yeri var” zihniyetinin mükemmel bir örneği!

Kuzey Yarımküre’de Temmuz’un sonunda başlayıp Ağustos’un ortalarına kadar devam eden ve “çok sıcak günler” mânâsında kullanılan “eyyâm-ı bâhur” sözünün kaynağını, Batı ve Doğu dillerindeki karşılıklarını, kökenindeki mitolojik bağlantıları, bir Arap’a “eyyâm-ı bâhur” dediğiniz takirde adamın hiçbirşey anlamayacağını, zira bu ifadenin sadece bize mahsus olduğunu ve gençlik senelerimizin eyyâm-ı bâhurunda denize girdiğimiz takdirde boynumuza mutlaka parlak metalden birşeyler takmamızın sebebini bundan üç sene evvel uzun uzun yazmıştım. İnternetten hemen bulabilirsiniz...

Yazının başlığında da söylediğim gibi eyyâm-ı bâhuru bile ideolojik didişme ve cehalet ile tütsülenmiş saçma sapan bir tartışma konusu hâline getirmeyi becerdik ya, helâl olsun bizlere!


Murat Bardakçı'nın bugün yayımlanan yazısında atıf yaptığı 2020 tarihli makalesi:

Türkiye lâiktir, lâik kalacak! Kahrolsun eyyâm-ı bâhur!

“Eyyâm-ı bâhur”, “çok sıcak günler” demektir. Kuzey Yarımküre’de Temmuz’un sonunda başlayıp Ağustos’un ortalarına kadar devam eder; o günlerde etraf kavrulur ve sıcağa tahammülü olmayan benim gibiler yanar, pişer, perişan olur.

En sıcak günler bu sene Kurban Bayramı’na tesadüf etti. Henüz tam ortasındayız, hararet ancak hafta sonuna doğru azalmaya başlayacak…

İTÜ Öğretim Üyesi Prof. Hüseyin Toros geçen gün “Bayramdan itibaren yazın en sıcak günleri yaşanmaya başlıyor. Eyyâm-ı bâhur sıcakları bayram boyunca etkisini gösterecek” deyip milleti uyardı, söyledikleri basında da yeraldı ve hemen ardından dayanılmaz sıcaklar bastırdı.

Sadece sıcaklar gelse iyi! Eyyâm-ı bâhurla beraber tepemize emsâline az rastlanan yakıcılıkta bir cehalet bulutu çöktü, üstelik hâlâ duruyor ve dağılmaya hiç mi hiç niyeti yok!

Önce, kısaca “eyyâm-ı bâhur” kavramının nereden geldiğini anlatayım:

Eyyâm-ı bâhur’un geçmişi, çok eski asırlarda geceleri hiç durmadan gökyüzüne bakan insanoğlunun yıldızların hareketinden mitolojik ve efsanevî karakterler yarattığı günlere kadar uzanır…

Yarımküremizin en parlak yıldızı, Büyük Köpek Takımyıldızı’nda yeralan iki parlak yıldızdan biri olan ve “Akyıldız” dediğimiz “Sirius”tur. Ait olduğu takımyıldızı eski asırlarda köpeğe benzetildiği için birçok kültürde ismi “Köpek Yıldızı” olan Sirius dünyanın bulunduğumuz bölgesinde Temmuz’un sonlarında doğar ve eski inançlara göre onun doğuşu ile beraber aşırı sıcaklar başlar. Mezopotamya’dan itibaren eski Mısır, Yunan, Roma kültürlerinde vârolan bu inanış İslâmiyet öncesi Arap kültüründe de yer bulmuş, hattâ Cahiliye Devri’nde bazı kabileler işi Arapçası “Şi’râ-yı Yemâniyye” olan Sirius’a tapmaya kadar götürmüşlerdir.

Kur’an’da, Necm Suresi’nin 49 âyeti olan “Şüphe yok ki, Şi’râ Yıldızı’nın Rabbi de O’dur” ifadesi, tapınmadaki bu dalâlete atıftır.

Romalılar, Temmuz’da ve Ağustos’ta yaşanan sıcaklara hararet ile Köpek Takımyıldızı arasında kurulan bağlantıdan hareketle “köpek günleri” yahut “köpekyıldızının günleri” mânâsına gelen “Dies Caniculares” demişlerdir. Eyyâm-ı bâhurun bugün hâlâ bazı batı dillerinde, meselâ İngilizce’deki karşılığının “dog days”, yani “köpek günleri” olmasının sebebi de bu bağlantıdır!

Biz ise işin içine it, köpek vesaireyi karıştırmadan “eyyâm-ı bâhur”, yani “çok sıcak günler” demeyi tercih etmişizdir…

METALSİZ YÜZMEMİZE İZİN YOKTU!

Çocukluk ve gençlik günlerinde denize meraklı olan yaşıtlarım mutlaka hatırlayacaklardır: Eyyâm-ı bâhurda denize girdiğimiz takdirde, sudan çıkmamızdan hemen sonra bazılarımızın vücudunda arada bir ufak lekeler belirirdi. Bu lekeleri denizanalarına falan bağlardık ama yüzdüğümüz yerde denizanası arayıp da bulamadığımız takdirde renk değiştirmemizin sebebini anlayamazdık.

Büyüklerimiz, bu yüzden eyyâm-ı bâhurda yüzmemizi pek istemez ama denize girmekte ısrar ettiğimiz takdirde ya baynumuza parlak metalden birşeyler asar, yahut elimize bir metal tutuştururlardı…

Bu tedbirin işe yarayıp yaramadığını şimdi pek çıkartamıyorum ama bir doktor arkadaşımın seneler sonra “O lekeler, çok sıcak havalarda deniz yüzeyine yükselen bazı mikroorganizmaların ciltte yaptıkları allerji olabilir” dediğini hatırlıyorum.

Bugünlerde eyyâm-ı bâhurun tam göbeğinde olduğumuza göre, merak edenler meraklarını denizde hemen tatmin edebilirler.

YARIM ASIRLIK AYRIKOTLARI…

İşte, binlerce sene önce Sirius Yıldızı ile ilişkilendirilen eyyâm-ı bâhur, bu son günlerde birilerine göre Türkiye’de lâikliğin karşısındaki büyük tehditlerden biri oluverdi!

Geçen gün İTÜ Öğretim Üyesi Prof. Hüseyin Toros’un “Eyyâm-ı bâhurun gelmek üzere olduğunu” açıklamasının hemen ardından, sosyal medya çöplüğünde eşinenlere gün doğdu! Bu ibâreyi hiç işitmemiş olan klavye delikanlıları derhal silâhlarını kuşandılar, yani tuşbaşı yapıp etrafa “Eyyâm-ı bâhur da ne demek? ‘Çöl sıcağı’ veya ‘kavurucu sıcak’ demek varken ‘eyyâm-ı bâhur’ da nereden çıktı?” diye mesajlar göndermeye başladılar…

Çok daha lâik, demokrat ve çağdaş ama “eyyâm-ı bâhur” sözünü hiç işitmemiş olanlar ise işi “Arap seviciliği”ne bağladılar; “Artık sıcaklarımız da Araplaştı”, hattâ “Bu söz ile süblüminal mesaj veriliyor” diye geveleyenleri bile çıktı! Hattâ, kazık kadar adamın biri “Elli yaşımı geçtim, şimdiye kadar ‘eyyâm-ı bâhur’ diye birşey işitmedim. ‘Afrika sıcağı” demek varken bu bahane ile bizi Araplaştırmaya çalışıyorlar ama Türkiye lâiktir” diye yazdı!

Yarım asrı devirmesine rağmen el değmemiş bir ot hâlinde kalmaya muvaffak olmuş böyle birine neyi nasıl anlatabilirsiniz? Kamplaşmanın uyuşturduğu bu kafalara dedelerimizden, ninelerimizden kalan “eyyâm-ı bâhur” ibâresinin bize ait folklorik bir terim olduğunu ve bu gibi ifadelerden vazgeçmenin zaten perişan hale getirdiğimiz Türkçe’yi daha da fukaralaştırmaktan başka işe yaramayacağını izah edebilmeniz ne mümkün? Bir Arap’a “eyyâm-ı bâhur” dediğiniz zaman Temmuz sonu ile Ağustos başını kasdettiğinizi anlamayacağını, “Adam bana havanın çok sıcak olduğunu söylüyor ama tuhaf bir Arapça ile…” diye düşüneceğini, zira eyyâm-ı bâhurun Arapçasının da Batı dillerindeki gibi “köpek günleri” mânâsına gelen “eyyâmu’l-kelb” olduğunu anlatabilmenizin imkânı yoktur!

Aslında “lâiklik”, “millîcilik” vesaire kavramlarının ardına sığınıp işin içine biraz komplo teorisi ilâve ettikten sonra hepsini “Arap seviciliği” sosuna bulayıp sosyal medya kahramanlığına soyunmak gibisinden ucuzluklar varken eyyâm-ı bâhur hakkında birşeyler öğrenme zahmetine katlanmaya ne gerek var ki? Atın bir tweet, gitsin!

Lâikliğin karşısındaki en büyük tehdit, “eyyâmı bâhur”dur! Türkiye lâiktir, lâik kalacak! Kahrolsun eyyâm-ı bâhur!

Yorum Analiz Haberleri

Görsel kültürün fıtrata etkisi
Ümmetin ihyasında öğretmenlerin rolü
Kâbe acilen bu müptezellerin elinden kurtarılmalıdır!
“İsrail neden bir haydut devlettir?”
CHP ile laiklik anlayışınız farklı, peki Anıtkabir anlayışınız aynı mı?