Görelim Mevlam neyler.. “Mevsim sonbahar..” Klasik bir şarkı vardı böyle bi değil mi? “Eylül” Mehmet Rauf’un romanı idi.
Ahmet Haşim’in şiirleri vardı, sonbahar akşamlarını, yapraklarını anlatan.
“Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak!”
Bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde Allah hayır murat etmiş olabilir..
İlkbahar değil, newroz kutlayacak, ya da demir döğme vakti değil şimdi..
“Katillerin cesaret ve üstün hizmet madalyası ile ödüllendirildiği bir dünya”da yaşıyoruz. ABD’de ya da Saddam rejiminde bu fark etmiyor..
Sonunda takdir ne ise o gerçekleşecek..
İhtiyad etmek gerek.. Birileri Eylül-Ekim ayını kendileri için son çıkış olarak görüyor..
Darbecilerin hiçbir başarı şansı yok. Ama bir maceraya girmeleri de mümkün.
Hani başarsalar bile önce birbirini keser bunlar. Ele geçen belgelerde dışarıya karşı birlik gibi gözükseler de kendi aralarında kanlı bıçaklı oldukları anlaşılıyor.. Ana-avrat küfrediyorlar birbirlerine.. Kimin eli kimin cebinde belli değil..
Bu yapılar cinayet şebekesi gibi çalışıyor. Birine birini öldürtüyor, onu da bir başkasına, onu da kendileri ortadan kaldırıyor tekrar. Kennedy’nin katili için olan da aynı şey değil mi idi?
Ersever kimi öldürdü? Ersever’i kim öldürdü? Öldüren ne oldu, kim bilir, Allah bilir..
Alın size Sabancı olayı, Mumcu olayı!
Bana kalırsa Başbakan çok dikkatli olmalı..
Bir yandan eklemlenmiş mediayı servise sokacaklar, öte yandan tetikçileri sokağa salacaklar sanki!.. Hani, görünen köyün manzarası böyle..
Siz bir olayı ortaya çıkardığınız gün, birileri toplumun dikkatlerini başka yöne çekmek için kitleye yönelik saldırılar gerçekleştirebilirler.. Şimdi örtülü bir şekilde takdik savaşları sürüyor..
Bu tezgahta kimin elinin kimin cebinde olduğu belli değil. Michael Jackson’un katili doktoru olabilir..
Eylül’de çok şey olacak deniyordu ya, sanırım, birileri için bu son bayram olacak. Hele şu bayram bir geçsin..
Dün yazmıştım. Göreceksiniz bundan sonra Ergenekoncuların birbirleri ile ilgili söyledikleri daha çok düşecek ekranlara, internete.. Yargılama sonucunu beklemeden birbirlerinden buluyorlar böylece belalarını..
Hele bunlar arasındaki oryantasyonu sağlayan “1 Numara”ya bir dokunsunlar.. Kim gide, kim kala, göreceğiz.. Direniyorlar, teslim olmuyorlar, dahası tehdit ediyorlar. O zaman ellerindeki parayı almak, silahları toplamak ve kadrolarını dağıtmak gerekiyor demek ki..
“Yerden göğe küp yığsalar, en alttakini çekseler, sen o zaman gör gümbürtüyü.”
“Bir gün sabrın tükenir, silahını kapınca!” diye başlıyor, “dağa çıkmaktan”, “50 yıl direnmekten” söz ediyorlardı..
Aslında bunlar ne harekete geçiyorlar, ne de inatlarından vazgeçiyorlar.. Hani harekete geçseler, başlarına geleceği biliyorlar.. Vazgeçtiklerinde de ne olacağını bilmiyorlar..
“1 Numara” için tası tarağı toplama vaktidir..
Ergenekon savcısı Zekeriya Öz, geçtiğimiz günlerde TMSF Başkanı Ahmet Ertürk'e sürpriz bir ziyaret gerçekleştirdi. Öz’ün Ergenekon’un finans kaynağının izini sürdüğü belirtiliyor. Ertürk’ün MASAK’ın başına getirilmesi de konuşuluyor..
Madem Ergenekon’da öncelik mali kaynakların kurutulmasında, o zaman işadamlarına yönelik yeni bir operasyona hazır olmak gerek..
İlk kimin kapısı çalınacaktır size göre?
Bakalım bayram tatili diye çıkıp geri dönmeyecek kaç işadamı var?
AB ülkeleri, ABD, Rusya, nereye gidecekler bakalım..
Evdeki hesap çarşıya uymayacak.
Onlar Eylül’le birlikte harekete geçmeyi düşünüyorlardı. Araya Ramazan girdi. 29 Ekim’e kadar zamanları var diye düşünüyor olsalar gerek. Okullar açılacak, işçi - memur sokağa dökülecek.. Kürt meselesi, Ermenistan konusu, Anayasa değişikliği, “rejim elden gidiyor” vaveylaları falan filan..
Ama olmuyor işte. Tutturamıyorlar, halkı bu yalanlara inandıramıyorlar..
Şamil Tayyar’ın dediği gibi “Ergenekon cephaneliği, Başbuğ’un ifade ettiği gibi, 3 mermi ve 1 tüfekten ibaret değildi. Law silahı da basit bir boru değildi.” Asıl soru bu, bu silahları nasıl toplayacaksınız? Sayıları onbinlerle ifade edilen bu kişileri ne yapacaksınız?
Hesapsız, milyar dolarlarla ifade edilen, yurtiçindeki ve yurtdışındaki paralara el koymadan, ellerindeki silahlara ve mühimmadlara el koymadan ve adamları toplamadan bu işin bitmesi zor.. Yani operasyon sırası örtülü KİT’lerde ve patron zannettiğimiz kahyalarda gibi sanki.. Ve tabii buna bağlı olarak Media ve Mafia ilişkilerinde.. Bu yapıda tetikçiler bu işin en kolay kısmı.. Aslında Mafia da sorun değil. Sorun aramızdaki saygın işadamları ve bürokratlarda, politikacılarda.. Melek maskeli şeytanlarda..
Ha! Bu arada Akşam’da Deniz Gökçe “yakın çevreden birine göre Aydın Doğan yurtdışına taşınıyor mu?” Vakit de soruyor, “Türkiyeyi terk mi ediyor” diye. Aslında ben Doğan’ı kasdetmemiştim. Ama birileri tası tarağı şimdiden toplamaya başlıyor anlaşılan.. Bir de herkes yadellerde yurt tutmak bakımından önce gidenler kadar şanslı olmayabilir.. Yani demem o ki, birileri birilerine umud bağlıyorsa, umud bağladıkları kişiler şimdiden kendilerini kurtarma derdine düştüler bile.. Kendisi himmete muhtaç dede, nerdeki gayrıya himmed ede durumundalar..
Bakmayın siz birilerinin üst perdeden ahkam kesmelerine, meydan okumalarına. Onların da yelkenleri yakında suya iner..
Bana sorarsanız, Petrol kaçakçılığı ve Uyuşturucu kaçakçılığına dönük kapsamlı bir operasyon başlatılmadan bu işin bittiğine inanmak zor.. Ama gelişmeler doğru yönde ve ileri doğru.. Hele şu Bayram da bir geçsin..
Selâm ve dua ile..
VAKİT