Ahmet Varol / Yeni Akit
Tarihin ışığında bugünü okumak
Üç gün önce yani 13 Eylül, siyonist işgal rejimiyle Filistin adına imzalanan ilk anlaşma niteliğindeki Oslo İlkeler Anlaşması’nın 30. yıl dönümüydü. Bu anlaşma öncesinde yürütülen görüşmeler süreci de kamuoyuna “barış süreci” olarak yutturulmuştu. Zihinlerin işgali için böyle sıcak ve sevimli kavramlardan yararlanılıyor. Oysa siyonist işgalcinin ve onun arkasında duran küresel emperyalizmin seni terörist olarak tanımlayıp üzerine silah çevirdiği zaman da, seni bir şeylere razı etmek için “barış planı” diye bir hayal demeti sunduğu zaman da varmak istediği hedef aynıdır. Değişen isimler ve kavramlardır ama üzerine silah çevirdiği zaman “terörist” sensin, seni bir şeye razı etmek istediği zaman “barış planı” sunan odur!
Bugün, 16 Eylül 1982 tarihinde gerçekleştirilen Sabra ve Şatilla katliamının yıl dönümü. İşgalci siyonistler Lübnan’ı işgal ettiklerinde Filistinli mülteci kamplarını kuşatmaya almış, sonra da hıristiyan falanjist militanlarla anlaşarak Sabra ve Şatilla mülteci kamplarında korkunç katliamlar gerçekleştirmelerini sağlamışlardı. Daha sonra bu katliamda kendilerinin sorumlulukları olmadığı iddiasında bulunma arsızlığını bile gösterdiler. Oysa katliam planı yapanın onlar oldukları ve falanjist militanlarla da tam bir koordinasyon içinde hareket ettikleri BM raporlarında tescil edildi. Ama işgalci siyonistler bu katliamlarından dolayı sorguya çekilmedi. 1982’de bu korkunç katliamı gerçekleştiren siyonist, 1993’te barış anlaşması diye yutturulan Oslo İlkeler Anlaşması’na imza atarken hiç değişmemiş, yine eli kanlı katil işgalci siyonistti.
Yarın yani 17 Eylül tarihi Mısır ile siyonist işgal rejimi arasında Camd David Anlaşması imzalanmasının yıl dönümüdür. Bu, bir Arap ülkesinin siyonist işgal rejimiyle imzaladığı ilk normalleşme dolayısıyla ilk ihanet anlaşmasıdır. O zaman Arap ülkeleri bu anlaşma sebebiyle Mısır’ı protesto etmiş ve Arap Birliği teşkilatının merkezini de Kahire’den Tunus’a nakletmişlerdi. Ancak ne yazık ki o zaman Mısır’ı protesto eden Arap ülkelerinin birçoğu daha sonra siyonist işgal rejimiyle normalleşme anlaşması imzaladı. Ama bu konuda onların önlerini açan Camd David Anlaşması’ndan ziyade FKÖ’nün 13 Eylül 1993’te imzaladığı ve yukarıda sözünü ettiğimiz Oslo İlkeler Anlaşması oldu.
17 Eylül tarihi aynı zamanda Ürdün Haşimi Krallığı’nın, 1970’te FKÖ bünyesindeki Filistin direniş gruplarının Ürdün’deki yapılanmalarına karşı gerçekleştirdiği Kara Eylül Harekatı’nın başlatılmasının yıl dönümüdür. Ürdün yönetimi bu operasyonda Filistinli gruplarla arasında ortaya çıkan birtakım sorunları ve gerginlikleri gerekçe olarak kullanmıştı. Gerçekte ise siyonist işgal rejiminin talimatlarını yerine getirmek amacıyla bu operasyonu gerçekleştirdi. Çünkü 1967’de Kudüs ve Batı Yaka’nın işgal edilmesinden sonra Ürdün topraklarına taşınan Filistinli gerillaların eylemleri işgalci siyonistleri rahatsız ediyordu ve işgalciler, bir bahane bulup onları ülkesinden çıkarması için Ürdün Kralı Hüseyin’e talimat vermişlerdi. Kara Eylül Harekatı’nda Filistinli gerillaların birçoğu öldürülürken sağ kalanlar da Ürdün’den çıkmayı kabul etmeye zorlandı. Onların da çoğu Lübnan topraklarına geçti. Bu vesileyle, siyonist işgalcilerin sadece kendi güçleriyle veya arkalarındaki emperyalist güçlerin desteğiyle değil aynı zamanda içerideki ihanetçilerin oyunlarıyla gayri meşru işgallerini sürdürebildikleri gerçeğini bir kez daha hatırlatalım.
Bugünlerde yahudilerin dün akşamdan itibaren bir bayramlar dönemine girmeleri sebebiyle Mescidi Aksa’ya yönelen tehdit artmış durumdadır. 15 Eylül akşamı yahudi yeni yılının başlaması sebebiyle bu günlerde Roş Aşana bayramını kutluyorlar. Ardından Büyük Keffaret Günü dedikleri Yom Kippur bayramı, sonra da Çardaklar Bayramı (Sukot) var ve bu dönem 8 Ekim’e kadar sürecek. İşgalciler bu günleri Mescidi Aksa’ya baskınlar düzenlemek için fırsat olarak değerlendirmek istiyorlar. Asıl amaçları ise bu kutsal mabedi tamamen ele geçirme planlarını yürütmek.